Çocukların Siyasete “Alet Edilmesi” Konusu Üzerine Konuşmalıyız

Çocuklar ve siyaseti aynı cümlede geçirdiğimizde, akla ilk gelen şey çocukların kullanıldığı, alet edildiği oluyor. Kabul, örneklerin çoğunluğu böyle, genel algı da böyle. Ama yine kabul edelim ki burada bazı perdeler var, görmediğimiz ya da görmeyi reddettiğimiz noktalar var. Çünkü çocuklar söz konusu olduğunda çoğunlukla refleksif, yetişkin merkezli düşünüp, davranıyor sonra da o konuya geri dönmüyoruz.

Yazıda ilerlemeden önce hafıza tazelemeye ihtiyacımız var. Erdoğan’ın bir mitingde çocuğun eline mikrofon verip konuşturması meselesi, o video…  Çokça konuşuldu, tartışıldı. Olması da gerekiyordu bir yandan. Bir çocuğun siyasi iktidar tarafından nesneleştirilmesi, istismar edilmesi söz konusuydu.

Ya Çocuğu Alkışlayanlar Arasındaysak?

En yakın ve “çirkin” örnek o olmakla birlikte, konuya biraz daha yakından bakmamız gerektiği açık. Çünkü “öteki” yapınca çok kolay kötülediğimiz şeyleri “biz” yaparken fark etmeyebiliyoruz, hele de konu çocuklarken.

Yaşanan duruma çok “sert” biçimde karşı çıkan toplum, başka durumlarda nasıl tavır alıyor? Biliyoruz ki bu, çocukların nesneleştirilmeleri konusunda ne ilk örnekti ne de son olacak. Sürüp giden, kökleri derinlere dayanan ve sadece bugünkü iktidarla bağlantılı olmayan bir sorun.

Çocuklar toplumun öznesi olarak görülmüyorlar. Yetişkinler için bir çocuğun “terbiye edilmesi”, henüz “yaşken eğilmesi” çok doğal. Ya da yetişkin cümlelerinin, kalıplarının çocuklara ezberletilmesi, söyletilmesi… Hatta bunlar çoğu zaman “şirinlik” olarak sunuluyor. Çocuğun, ilerde olması istenen yetişkin modeline erkenden sokulması için canla başla çalışılıyor.

Şimdi biraz geriye dönüp, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna gidelim. Çocukların, ulus devletin inşasında “üstlendikleri” role. Bir inşa sürecinde çocukların nasıl da devletin ve toplumun her katmanında uygun biçimlere sokulduklarına. “Türk evladı” olarak yetiştirilen, vatana millete hayrı her şeyden önce gelen, bayramlardan törenlere kadar her yerde sahnede yer alan çocuklara bakalım yani.

Bu durum da geride kalmış değil, hatta içinden geçtiğimiz faşist kurumsallaşma sürecinde yükseltilen milliyetçilik yine en çok çocuklara yerleştirilmeye çalışılıyor. Yetişkin ve devlet egemenliği sürdükçe de devam edecektir. EBA TV’de savaş ya da idam sahnesi izletilen çocukları hatırlıyoruz değil mi? Henüz okula başladıkları andan itibaren nasıl da egemen ulus ideolojisiyle donatıldıklarını, düşmanlarını öğrendiklerini…

Biz yetişkinler hala bir takım devlet törenlerinde, 23 Nisanlarda, 29 Ekimlerde sahnede ulusa, savaşa, üstünlüğe dair şiirler okurken alkışlamıyor muyuz? Çocuklar için olduğu söylenen bayramla ulusal egemenliğin aynı gün olduğunu öylece kabul edilmiyor mu? Bir siyasal ideolojinin çocuklara giydirilmesi ve onun sahnelenmesi, nasıl oluyor da çocuk için bayram oluyor? Hem de bu ülke çocuklar için bu kadar karanlık, yaşanmaz, ihlal ve istismarla doluyken.

Mitingdeki durum yaşandıktan sonra, ana muhalefet partisi lideri, “paylaşmayın, pedagoglar ne diyorsa biz onu yapıyoruz” dedi. Dedi de aynı kişi söz konusu 23 Nisan olduğunda başka çocukları kürsüye çıkarmayacak, koltuğa oturtmayacak mı? İzleyen biz yetişkinler de alkışlamayacak mıyız? Yoksa söz konusu olan kurucu dinamik olduğunda sessiz kalacak, bunu çocuğun başka biçimde nesneleştirilmesi olarak görmeyecek miyiz?

Sadece bunlarla da kalmıyor elbette… Çocukların hayatın neredeyse her yerinde, siyasette nesneleştiriliyorlar. Eylemlerde ellerine tutuşturulan dövizlerden tutalım, ezberledikleri cümleleri videolarda okumalarına kadar… Mesele hangi siyasal ideoloji olduğu da değil esasında. Mesele, çocukların özne olarak görülüp kabul edilmemesi.

Çocuklar Siyasete Sadece “Alet” mi Olur?

Hayır. Çocuklar siyasete yetişkin egemenler tarafından “alet” edilirler. Oysa olması gereken, olabilecek olan başkadır.

Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki çocuklar da toplumun aktif özneleridir; etkilendikleri kadar etkilerler, en azından buna çabalarlar. Toplumsal ve siyasal yaşamın her aşamasına, gelişimlerine uygun biçimde katılabilirler, katılırlar. Çocukların katılım hakkı siyaseti de kapsar; bunu, klasik anlamda tüm siyasal olayları bir yetişkin kadar kavramak, meclise çıkmak ya da oy kullanmak anlamında düşünmeyelim; ki bunlar da ayrı meselelerdir. Ama siyaset hayatın her yerinde. Bütün siyasal kararlardan en fazla etkilenen çocuklar oy kullanamıyor, söz söyleyemiyor, karar mekanizmalarına dâhil olamıyor oluşları başlı başına büyük bir sorun ve hak ihlalidir.

Deniyor ki, ama onlar daha çocuk, ne anlarlar, bu ortamlar onlara göre değil. Bir çocuk siyasete dair bir şey söyleyince hemen “büyümüş de küçülmüş” oluverir. Ya da boyundan büyük işlere karışmaması söylenir. Teşbihte hata olmaz, bu yorumlar bana bir zaman daha yaygın olan bir söylemi ve politikayı hatırlatıyor: Kadınlar siyasetten ne anlar. Bu iş onlara göre değil. Onların başka işleri var. Hem duygusallar, bu işler bunu kaldırmaz… Nasıl ki bu cümlelerin ardında önünde erkek egemenliği ve erkek egemen siyaset yürütme biçimi vardı, erkek siyasetçiler tüm alanları kaplamışlardı. Ama sonra kadın hareketi güçlendi ve işgal edilen alanları doldurdu. Benzer biçimde yetişkinler de hem siyaseti, örgütlenmez yöntemlerini belli biçimlere hapsediyorlar hem de buralardaki her yeri önce işgal edip sonra da “e çocuklar burada yapamaz” diyorlar. Böyle olunca bırakalım “yüksek” siyaseti, en genel kararlarda dahi söz söyleyemez oluyor çocuklar.

Çocuklar da içinde yaşadıkları toplumun siyasal atmosferini kendi kapasiteleri, gelişim düzeyleri, yaşam alanları çerçevesinde anlar ve kavrarlar. Katılımları da bu çerçevede olabilir, yeter ki işgal edilen alanlar açılsın. Siyasete, alınan kararlara katılımın çok farklı biçimleri var. Çocuklar da bunlara uygun ortamlar yaratıldığında katılabilirler, bu yolla özneleşebilir, toplumsallaşabilirler. Çocukların örgütlenme, dernek kurma, kendi fikirlerini yazılı ya da sözlü dile getirme hakları da vardır. Kendi sorunlarını ya da sorun olarak gördükleri şeylere dair siyasal faaliyetleri kendileri yürütebilirler.  

Son yıllar gösteriyor ki çocuklar siyasette daha da özneleşiyorlar, kendi özgünlükleriyle. Greta’yı hatırlayalım, çocukların iklim için direnişlerini. Mikrofonlara ekonomik krizden, yoksulluktan, iş koşullarından bahseden çocukları hatırlayalım. Ya da barış için söz söyleyen çocukları…

Fakat sonuçta, çocukların aktif özneler olarak var olabildikleri sahneler için daha çok yolumuz var.