Tarihsel Kurucu Özne sahneye Çıkıyor

Neoliberalizm iflas ederken, elveda proletarya tezleri de eş zamanlı olarak tarihin karanlık raflarına kaldırılıyor.

Kapitalizmin sürdürülebilirliği ilkesiyle 70’lerin uzun dalga krizinden çıkış için, salt ekonomik değil, siyasal, toplumsal ve bireysellik zeminine oturtulan dünya kapitalizminin hâkim sistemi neoliberalizm, temellerinin atıldığı yerden çözülüyor.

Neoliberal rejim ile piyasa tümüyle kuralsızlaştırılıp, kamu ve sosyal güvenlik politikalarının geri çekilerek özelleştirilmesi hayata geçirilirken, piyasada serbest ticaret ve rekabet yerleşikleştirilmiş, özelleştirme uygulamalarıyla kamusal alan ve istihdamda geleneksel yapı kökünden değişikliğe uğratılmıştı.

Esnekleşme ve güvencesizleşme politikalarıyla istihdam alanı yeniden dizayn edilirken, işçi sınıfı parçalanıp sermayenin çıkarlarına uygun, köklü bir reorganizasyon sürecine sokuldu. 

Sermayenin sürekli yükselen oranda toplumsallaştığı ve merkezileştiği yeni nesnellikte, üretim sürecindeki yeni uygulamalarla işçi sınıfının giderek artan niceliği ve parçalanıp farklılaşan biçim ve bileşenleriyle yeni bir işçi sınıfı profili ve karakteri inşa edildi.

Herkesin giderek işçileştiği, beyaz-mavi yaka ayrımının flulaştığı, işçi sınıfının yeni bölüklerinin oluştuğu devasa bir işçileşme dalgası, aynı anda işsizliğin de yapısal bir gerçeklik kazanarak rekor seviyelere ulaştığı yeni bir işçi-işsiz yığını yaratmış oldu.

Kuralsız ve güvencesiz çalışmanın ana istihdam biçimine dönüştüğü, iş tanımının niteliksizleşip vasıfsızlaştığı, herkesin her işi yaptığı, günübirlik-geçici-güvencesiz işçilik öne çıkarken, işçi olmanın aynı zamanda işsiz olmakla bir olduğu işçi-işsiz olgusu diyalektiği oluştu.

***

Kapitalizm kendi krizinden çıkış için oldukça zengin stratejiler izledi.

Kâr oranlarının düşme eğiliminin önüne geçmek ve aynı anda sınıf olarak davranma-düşünme kültürü ve bilincini törpülemeye yönelindi.

Örgütlü emek, sendikalar ve sendikal haklar bir bir tasfiye edildi. İşyeri örgütlülükleri giderek küçülürken, grev oranları düştü, geleneksel sendika modeli içe doğru büzüştü.

Neoliberal rejimin ana parolası olan bireysellik, işçi sınıfına çeşitli ve sert biçimleriyle uygulandı. İşçi sınıfı güvencesizleştirilip parçalanırken, işçi kavramından giderek uzaklaşıldı, işçiler kendi sınıfına yabancılaştırıldı.

Kapitalist; işçi sınıfını, yarattığı bireyselci yeni toplumsallığa uygun olarak, işçi kademesinde değil, girişimci, personel, sermaye-iş ortağı, patron-işçi birliği tanımlarına göre revize etti. Prim, performans ve kendi hesabına çalışma kavramlarıyla güvencesizlik parlak makyajlarla allanıp pullandı.

“Kendi işinin patronu ol”, “Patronla iş ortağı ol” lakırdılarıyla, kendi hesabına çalışma statüsündeki esnaf-kargo örneğinde gördüğümüz gibi, yeni dönemin bireysel taşeronluk sistemi olarak tanımlayabileceğimiz GIG-Platform Ekonomisi balonu şişirildikçe şişirildi. Neoliberal zeminin üzerine oturan tüm bu uygulama ve yönelimlerle, emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisi perdelenip, sermaye ilişkileri görünmez kılınmaya çalışıldı, çalışılıyor.

Ne var ki, pandemi; krizin sistemsel boyutunun üzerine çekilen perdeyi kaldıran, sistemin aşil topuğunu alenileştiren yeni bir dönemi açmış oldu.

Dünya ölçeğinde sermaye ile göbekten bağlı olan egemen devletler, pandemiyi yeni emek rejiminin inşasında felaket kapitalizminin bir fırsatı gibi işlevli kılmak isterken, hesap tersinden işledi. İşçi sınıfı, yabancılaştırıldığı kendi sınıfının kaderiyle baş başa bırakıldı. Küçük bir azınlığı oluşturan zenginlere evde kal çağrıları yapılırken, işçiler, çarkların dönmesi düsturuyla, kendi sınıfının içinde ölüm ve hastalık koşullarına terk edildiği pandemi nesnelliğinde, kendiliğinden sınıf bilinci gerçekliğine çarptı.

Pandemi, özellikle Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ardına sınıflar mücadelesinin silikleştiği hatta bittiği tenekesini çalanların yalanlarını, Gorz’un Elveda Proletarya’da “proletaryanın son dansı” dediği o herkesin bildiği dev yalanı bozuma uğrattı. Sınıflar mücadelesinin hiç olmadığı kadar keskinleştiği ve sınıf savaşımının kapılarının ardına kadar aralandığı yeni bir dönem açılıyordu.

“Tarih sınıf mücadelelerinin tarihiyse, yalnızca sınıf mücadelesi buna son verebilir” diyordu Karl Marx. İşte öyle. 

2022 proletaryanın meşalesini yakarak geldi.

Henüz, 2022 Şubat ayının ortalarında, Türkiye işçi sınıfının yeni bir grev dalgasının eşiğinde olduğu özel bir anın içerisindeyiz.

İktidar koalisyonun beklediği olmadı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. 2021 yılının son dönemecinde siyasi iktidarın bir lütufmuş gibi açıkladığı yüzde 50 zamlı asgari ücret yılın ilk ayına erişemeden eridi.

Aylık enflasyonlar çift hanelere yükselmiş, yıllık TÜFE henüz yılın başında yüzde 50’ye tırmanmış durumda. Yüksek enflasyon, dolaylı vergiler, elektrik, su, doğalgaz faturalarına ve konut kiralarına gelen zamlar, alım gücünün giderek düşmesi, yoksulluğun derinleşmesi işçilerin, emekçilerin gündelik yaşamını felç ediyor. İşçiler, emekçiler, yoksullar, hayatta kalabilmek için harekete geçiyor. Zira bu düzende bu krizden çıkış yolunun olmadığı, yaşamak için çıkış arayışına yönelmekten başka çarenin olmadığı gerçeği kitleselleşiyor.

Sefalet zammı döneme ve eylemlere damgasını vuran ana söylem. Çünkü bir yandan yüksek enflasyona zam zulüm politikalarıyla boğdurulan halk, bir yandan da patronların açıkladığı, asgari ücretin bile altında sefalet zammına tekabül eden zam oranları ile emekçilere sırtına yüklenen yükler de krizin faturası da ağırlaşıyor.

Bu sefalet zamlarına karşı 2022’nin ilk günlerden itibaren başlayan ve adeta domino taşı gibi birbirini tetikleyerek ilerleyen işçi direnişleri ise şubat ayında da devam ediyor ve görünen o ki daha da yayılarak ve genişleyerek devam edecek.

Bu süreç, tepkilerin ve halkta oluşan öfkenin de niteliğine yansıyor. Sokak röportajlarından sokak eylemlerine doğru evrilen halk güçlerinin arayışının niteliği değişiyor.

Aynı anda hem bir kuluçka döneminin hem de irili ufaklı patlamaların boy vereceği bir dönemdeyiz.

Ülkenin dört bir yanında metal işçilerinden tekstil işçilerine, belediye işçilerinden gıda çalışanlarına, motorlu kuryelerden kargo işçilerine değin sefalet zamlarına, güvencesizliğe yoksulluğa karşı direnişler baş gösteriyor.

Trendyol, Scotty, Hepsiburada, Yurtiçi Kargo, Yemeksepeti, Migros, Digiturk, Farplas, TAB Gıda, Alpin Çorapla başlayan ve onlarcasına yayılan çorap işçilerinin direnişleri, Divriği Maden, Uzel, Aliağa ve daha niceleri…

İşçi sınıfının farklı bölüklerinin, sektörlerinin ardı ardına gelen eylem ve mücadele biçimleri, umudu somut olarak cisimleştiriyor. İşçiler, emekçiler güvenceli iş, insan onuruna yaraşır bir geçim ücreti talep ediyor.

Yayılan eylemler, fiili grevler ve eylemler olarak boy verirken, direniş biçimleri yeni döneme ve yeni işçi profiline özgün nitelikler barındırıyor.

Eskisinden farklı olarak; direnişlerin çoğunluğu geleneksel sendikal örgütlenmeler tarafından yönetilen, yönlendiren grev ya da direnişler olmaktan ziyade, sendikasız işçilerin kendiliğinden eylemleriyle damgalı. İşçi sınıfının yeni katmanlarının eğilimlerini taşıyan ve görünen o ki yeni işçi sınıfı profilinin yeni örgütlenme ve direnç biçimlerini de kendi içinden doğuracak olan bir zemin şekilleniyor.

İşçi sınıfı çeşitlenirken, yeni istihdam biçimleri yeni örgütlenme tarzları doğuruyor. İşçi sınıfı bizzat eylemin içinde öğrenip deneyim kazanırken kendi deneyimini yaratarak sınıf oluyor.

Geleneksel sendikalardaki içe doğru büzüşme haline ve işçilerin direnişlerinin, mücadelelerinin üzerinden atlayıp sönümlendiren, giderek kastlaşan, derinleşen sendikal bürokrasi ve sendika içi yozlaşma gerçekliğine karşı da bir işçi öfkesi ve bilinci yeşeriyor.

İşçi sınıfının yeni bileşiminde geleneksel sendikacılığa yönelik oluşan mesafenin acı bir gerçeği yansıttığını görmek gerek.

Gebze’de Farplas’taki direniş ateşi yanar, direnen işçiler fabrika önünde kader birliğine inatla devam ederken, Birleşik Metal yöneticilerinin MESS ile fotoğraf vermesinin tesadüf olmadığını biliyoruz öyle değil mi?

Sendikal harekette gelinen aşama herkesin bildiği sır misali, hepimizin malumu.

İşçilerin önüne dikilen sendikal bürokrasi duvarını aşmak için, mevcut durumu sineye çekip sessizliğin altına süpürmek yerine mevcut olanı bozuma uğratarak, sınıfın çıkarları gereğince bir hesaplaşmaya girişmenin vakti çoktan gelmiş görünüyor.

Yeni dönemin işaret fişekleri kendi renklerini göğe çalıyor.

Trendyol turuncusuyla gelen zafer bayrağı, Yemeksepeti pembesiyle dalgalanıyor.

Yemeksepeti’ndeki klakson sesleri Aliağa’da ellik oynayanların türküsünde yankılanıyor.

İşçi sınıfı yeniden sınıf oluyor.

Yeni işçi sınıfı tarihin sahnesine çıkıyor.

Birlikte odaklanalım:

Henüz işçi sınıfının parçalı ve kendiliğinden eylemlerini, yeni işçi sınıfı profilinin geniş zeminini kapsayıp kucaklayacak örgütlenme formları inşa olabilmiş durumda değil.

Ancak her yanda pıtrak gibi patlayan eylemlerin içinde yeni örgütlenme formları yaratıcı direniş biçimleri de sınıfla birlikte harekete geçmiş durumda, keşfetmeyi bilene.

Şimdi işçi sınıfının nabzının attığı yerde olma, orayla nefes alıp verme, çıkışı işçi sınıfının açtığı yoldan emin adımlarla inşa etme vakti.