Çocuklar İçin, Çocuklarla Birlikte

Çocuk olmak ne kadar zor bu topraklarda?

Birkaç gündür kendi çocukluğumu düşünüyorum, nasıldı diye? Bugünden farklı mıydı acaba? Sonuç maalesef ki aynı. Çocuk olunca sesi çıkmayan, görünmez, etkisiz bir nesne durumundasın. Fikirlerinin ciddiye alınabilmesi için, yaptığın işlerin çocukça sayılmaması için yetişkin olmaktan başka çaren yok. Bu yazıya bu kadar umutsuz başlamak istemezdim ancak gerçekliğimizden kaçamayız maalesef.

Geçtiğimiz günlerde 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları gününü kutladık, çocuklara dair konuştuk, çocuklara yüzümüzü daha fazla döndük. Gönül isterdi ki Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki tüm hakların uygulandığı, denetlendiği ve bu maddelerin geliştirildiği bir ülkede yaşayalım. Ancak bırakın çocuk haklarını dillendirip, geliştirmeyi her geçen gün çocuklar için yaşam çok daha zor bir hale geliyor. En temel hak olan yaşam hakkının ihlali neredeyse her gün yaşanıyor. Çocuk hakları hareketi her gün “çocuklar öldürülmesin ve kendi ölümlerinden kendileri sorumlu tutulmasın” diye haykırıyor.

Cezasızlık Karanlığı

Türkiye çocuk hakları açısından sınıfta kalmış bir ülke.  Çocuğa karşı fiziksel, psikolojik şiddetten, istismara, çocuk işçiliğinden, çocuk evliliklere kadar birçok hak ihlali yaşanıyor. Devlet işine gelince “çocuk” dediği bu kesime yargı karşısında “yetişkin” gibi davranıyor. Yetişkinleri yargılamaya alışmış ve yetişkinlere göre oluşturulmuş yargı düzeni mağdur çocuğun ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ve sonuç çocuklara yapılan hak ihlalleri genelde “cezasızlıkla” sonuçlanıyor.

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin Dünya Çocuk Hakları Günü’nde açıkladığı raporda, 2011-2021 yılları arasında 228 çocuğun hayatını kaybettiği belirtildi. 228 çocuğun ölüm sebeplerine bakıldığında 64 çocuğun kolluk kuvvetleri tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirerek ilk sırada, 62 çocuğun ise bombalı saldırılar sonucu yaşamını yitirerek ikinci sırada yer aldığı görülmüştür. 

Çocukların yaşam hakkını en çok tehdit eden durumlardan birisi de zırhlı araçların sivil yerleşim alanlarında çok yoğun bir şekilde bulundurulması. Son yıllarda Kürt illerinde 16 çocuk zırhlı araçların ezmesi sonucu hayatını kaybetti. Şırnak’ta Miraç, Silopi’de 4 yaşında bir çocuk, Diyarbakır’da Efe hepsi zırhlı araçların ezmesi sonucu hayatını kaybetti. Ve tüm davalar cezasızlıkla sonuçlandı. Yaya kurallarını ihlal ettikleri için kendi ölümlerinden kendileri sorumlu tutularak hem de. Ve ne hikmetse olayların geçtiği yerlerde kameralar hep bozuk. Kolluk kuvvetlerinin sahip olduğu cezasızlık güvencesi çocukların zırhlı araçlarla öldürülmesini daha da yaygınlaştırıyor. Çocukların yaşam hakları göz göre göre ihlal ediliyor sessiz sedasız.

Afyon’da 16 yaşında bir çocuk işçi… Patronundan 200 TL alacağını istemek için yanına gidiyor ve saatlerce demir sopalarla dayak yiyor. Yakın bir zamanda duruşması sonuçlandı. Şiddet uygulayan patronlara silahla yaralamadan 1 yıl 18 ay ve 3 yıl; saatlerce şiddet gören 16 yaşındaki çocuk işçiye ise “kullanım hırsızlığı” suçundan 2 yıl 1 ay. Patronundan kaçamadığı için suçlu bulunan bir çocuk daha.

2018’de Ağrı’da 4 yaşındaki Leyla Aydemir kayboluyor ve 18 gün sonra cesedi bulunuyor. Adli tıp raporuna göre cinsel istismara uğradığı ortaya çıkarılıyor. Amcasına “kasten öldürme” suçundan müebbet cezası veriliyor ve tutuksuz yargılanan 6 sanık ise delil yetersizliğinden serbest bırakılıyor. Çok kısa bir süre sonra yerel mahkemece müebbet cezası alan amca serbest bırakılıyor. Adli tıp raporu görmezden geliniyor. Çocuğu önceleyen bir yargıdan çok “kutsal aile kurumunu” önceleyen, yetişkinin korunduğu bir yargı ile karşı karşıyayız. Böyle bir yargı çocuğun üstün yararını nasıl gözetebilir?

Lütfullah, Afganistan doğumluydu ve 17 yaşındaydı. 16 Mayıs 2014’te Iğdır’dan yanındaki yirmi kişi ile birlikte Türkiye’ye iltica ederken jandarma tarafından yakalandı ve idari gözaltına alındı. Gözatındayken polis tarafına darp edildi ve kafasına aldığı darba rağmen hastaneye götürülmek yerine o haliyle 2 saat arabada gezdirildi. 2 saatin sonunda hastaneye götürüldü ancak her şey için geç kalınmıştı. Lütfillah beyin kanamasından yaşamını yitirdi. 2015’te açılan dava sürekli erteleniyor ve olay yerindeki kamera yine bozuk. “Cezasızlık karanlığının” bir başka örneği daha.

Çocuk İşçiliği Yasaklansın

Ula Kerem. 13 yaşında, Suriyeli çocuk işçi. Mersin Akdeniz’de çalıştığı Unat Tarım narenciye paketleme fabrikasında boynundaki eşarbın makineye takılması sonucu hayatını kaybetti. Çocuklar gün geçtikçe daha ağır koşullarda çalışmak zorunda bırakılıyorlar.  Okula gitmesi gereken çocuklar yaşam koşullardan kaynaklı çocuk işçi… Son yıllarda 600’e yakın çocuk iş cinayetinde hayatını kaybetti.

Bunlar karşısında çocuk işçiliğinin yasaklanması, çocuk işçiliğiyle mücadeleye bütçe ayrılması en gür sesle dillendirmemiz gereken taleplerden. Çünkü yoksulluk derinleştikçe çocuklar işçileşiyor. Çocuklar çalışırken ölüyor.  

Bununla birlikte üzerine tartışıp talep etmemiz gereken bir konu da çocuk odaklı bütçe. Türkiye’de bütçe görüşmelerinde çocuklara ne kadar, nerelerde bütçe ayıldığını bilmiyoruz. Yetişkinlerin istatistiklerinden çocuklara dair olanları ayrıştırmak çok güç. Yalnızca eğitim ve sağlıkta bilgilere ulaşılabiliyor onlar da çok genel. Oysa çocuk yoksulluğunun bu kadar derin olduğu bir ülkede çocuk odaklı, çocuk dostu bir bütçe olmazsa olmaz.

Acil İhtiyaç: Bütünlüklü Hak Temelli Çocuk Politikası

Bu kadar karanlık tablonun yanında çocuk hakları hareketinin belli kazanımları da var aslında. Belli olumlu gelişmeler. Örneğin, Mert Yağız Köksal okul kantininde aldığı şırınga şeklindeki çikolata kapağının nefes borusuna kaçması sonucu hayatını kaybetmişti 2019 yılında, aynı yıl Diyarbakır’da Miraç aynı çikolata ile yaşamını yitirdi. İki çocuğun duruşmaları da yine “çocuklar asli kusurlu” bulunarak kapatılmaya çalışıldı. Ancak verilen mücadele sonucu şimdi iki duruşma birleştirilerek ağır cezada, tüm sorumluların yargılandığı bir sürece doğru gidiyor. Umarım tüm sorumluların ceza alacağı, çocuğun üstün yararının gözetildiği bir yargı örneği olacak.

Çocukların yaşam haklarının bile böylesine ihmal edildiği bir ülkede çocuk haklarının sözde kalmadığı, her alanda dillendirdiğimiz, takipçisi olduğumuz bir toplumu çocuklarla birlikte bugünden kurmak en “acil” ihtiyacımız.  Çocuk sorunu “yarına” bırakılmayacak kadar acil bir sorundur. Çünkü “çocukların fikirlerinin, renklerinin, hayallerinin” olmadığı bir toplum “eksik” bir toplum olacaktır. 

Toplumun her alanında, her durumda çocuğun odağa alındığı, çocuğa ve çocuk haklarına bütünsel bir bakışı temel alan ve ve hiç bir çocuğu dışarıda bırakmayacak, her tek çocuğu tüm yönleriyle kapsayarak kararların alındığı, hesap verebilir ve şeffaf, tüm ayrımcılıklarla mücadele eden, çocuğu her zaman dinlemeyi önemseyen, çocukların katılımına açık olan, her zaman çocuğun üstün yararını gözeten, çocukların kendilerini gerçekleştirmeleri için alan açan ve koruyan bütünlüklü hak temelli çocuk politikasını bugünden kurmak hepimizin sorumluluğudur. Bütünlüklü hak temelli çocuk politikası çocukların haklarını korurken aynı zamanda onların eşit, özgür bir şekilde yaşamalarını, kendilerini gerçekleştirmelerini de sağlayacaktır. Sadece çocuk hakları gününde değil her gün çocuklar için, çocuklarla birlikte gelecek güzel günlerin nüvelerini bugünden yeşertelim.