Kırılma ve Sıçrama Anının Alametleri

Çetin bir mücadele döneminin kapıları ardına kadar açıldı.

Sınıf savaşımının gündelik yaşamın karşılaşmalarında belirleyici bir keskinlik kazanmaya doğru gittiği, siyasetin nabzını artık daha ziyade sokaktan okuyacağımız geri dönüşsüz bir kırılma dönemine girdik.

***

Malumunuz, bir süredir siyasetin yönünü belirlemede, iktidar koalisyonun güç kaybettiği, gündemi belirleme hususunda düzen muhalefetinin inisiyatifi şimdilik ele geçirerek moral üstünlük kazandığı bir süreç yaşanıyor.

Özellikle son bir haftadır döviz manipülasyonuna dayalı olarak Türk Lirası’nda gerçekleşen tarihi değer kaybı ile sadece ekonomik değil, siyasal ve toplumsal bir şok harekâtı bizzat faşist koalisyon tarafından yürütülüyor. Ki bu durumun içeride ve dışarda yarattığı derin kırılmalar söz konusu.

23 Kasım tarihi bu kırılmanın dışavurumunda önemli bir tarihi imleme izleri taşıyor.

Çünkü, iktidarın dikişleri bir bir patlarken, halkın biriken öfkesinin sokaklara taşma eğilimi güçleniyor.

Halihazırda ülke birbirine zıt birden fazla olasılığı içerisinde barındıran ve buna içkin olarak aynı zamanda her an toplumsal patlamalara gebe olan bir kritik momenti yaşıyor.

Bu anlamıyla 23 Kasım akşamında, halkın öfkesi ve taleplerini bağrında taşıyan ve an an derinleşen yoksullaşma, geleceksizleşme ve güvencesizleşme karşısında açığa çıkan protestoların yeni dönem açısından önemi var.

Sol sosyalist güçlerin çağrıcılığında, 23 Kasım’da sokağa çıkan ve ertesi günlerde sokakta olma alanını genişleten toplumsal dinamiklerin hareketliliği iktidar açısından da düzen muhalefet açısından da kaygı ve korku yaratıyor. Tevekkeli değil, doğalarına da çıkarlarına da ters.

Öyle ki, toplumsal meşruiyetini yitiren ve ellerinde devlet şiddetinden başka aygıtı kalmayan iktidar koalisyonu çetelerin ağzından halkı tehdit ederken, ana akım düzen muhalefeti de provokasyon korkusu yaratarak hamaset üretiyor, halkın tepkisini içerecek ve nihayetinde kendine yedekleyecek steril alanlar açmaya çabalıyor.

Evet, elbette 23 Kasım akşamından itibaren halk güçlerinin sokakta olma ve sokakta kalma hali yükselen bir ivme olarak sürdürülemeyebilir, bir dalgaya dönüşebileceği gibi, bu dalga pekâlâ geri de çekilebilir.

Ancak 23-24-25 Kasım’da illerde ilçelerde mahallelerde havzalardaki sokak kımıldanışının, genişleyerek aynı geceden itibaren ODTÜ’de Boğaziçi’nde öğrenci gençliğin soluk alıp verdiği ana merkezlerde yankı bulması, 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününde ülkenin dört bir yanında kitlesel ve güçlü eylemliklerle gecelere ve sokaklara çıkan kadınların protestolarında da hükümet istifa sloganlarıyla karşılanması bu dalganın bir kitlesel hareketliliğe dönüşerek sıçramaya dönüşebileceğinin de işaretlerini taşıyor. Ve belli ki sokakla ve kitlelerle buluşmaya teşne bu çıkış arayışları, bir adım ileri iki adım geri şeklinde dahi olsa, başkaca dinamiklerle de buluşmaya ve karşılanmaya öyle ya da böyle devam edecek.

***

Fizik kuralıdır. Potansiyel enerjiye sahip bir nesne, eylemsizliğini kırdığında kinetik enerji dönüşümü gerçekleşir. İçerisinde konumlandığımız siyasal an da böylesi bir dönüşüme teşne.

Siyasal ve toplumsal alanda sürekli biriken bir enerji, uzun zamandır derinlerde mayalanan bir öfkenin enerjisi güç biriktiriyor ve dışarı çıkmaya hazırlanıyor. Kendisine içinden geçip akabileceği aralıklar arıyor. Aralığını bulduğu yerde de tepkisini koyarak kendisini ifade ediyor.

Ancak uzun zamandır halkçı güçlerin kendisini aktif ya da pasif şekilde ifade ediş biçimleri siyasal bir özneyle buluşup vücut kazanamıyor. Dolayısıyla sürtünme etkisi dışında el çektiren bir yaptırım gücüne de dönüşemiyor. Ancak bugün krizin gündelik yaşamda tezahür ediş biçimlerinin, yani gündelik yaşamın krizinin kitleleri siyasallaştırma gücü halkçı arayışın yeni bir boyutunu bize sunuyor. Yeni bir sıçrama olasılığını. Bu sıçrama çeşitli düzeylerde farklı dinamiklerin içerisinde parça parça yaşanacak bir bilinç sıçraması olabileceği gibi, 2013 Gezi momentinde yaşanan ve toplumsal belleğimize kazınan bir topyekûn toplumsal sıçramaya da gebe.

***

Krizler derin ve çoklu. Sorunlar yapısal.

Tarihsel bir an’ın tam ortasındayız.

Siyaset, iki kutuplu burjuva kamplaşmanın çatışmasına ve yenişmeden galip çıkacak bir çıkış olasılığına sıkışmış, daha doğrusu bilinçli olarak sıkıştırılmış vaziyette.

Ancak öyle bir an’dayız ki, çıkışsızlık doğru anda doğru müdahalelerle kendi çıkışını da pekâlâ yaratabilir.

Bu da sosyalistlerin bu tarihsel an’da yapacakları ya da yapmayacakları ile belirlenecek.

Salt seçim aritmetiğine odaklı birlik arayışlarıyla ve tek başına seçim çağrıları ile değil, acil bir mücadele programı müdahalesiyle, acil talepler etrafında ortak, somut, asgari bir mücadele ve eylem programı etrafında birleşerek ve onun kuruculuğuna soyunarak mümkün.

Bu acil program bugün sokakta halkın talep ettiklerinin ilkesel bir ifade ile yan yana getirilişi olacaktır. Bu program halk güçlerinin acil taleplerinin ifadesi olabilir ve bu acil taleplerin ifadesinin içerisinde konumlanmak sosyalist solun önünü açabilecek büyük bir potansiyel barındırıyor. Söz konusu konumlanma sosyalist solun krizinin sona ermesi anlamına da gelecektir.