Hikmet Kıvılcımlı’nın Hegel’i

Uzun yıllardır üzerinde çalışılan, Hikmet Kıvılcımlı’nın Hegel üzerine yazıları geçtiğimiz aylarda kitaplaştırılarak NotaBene Yayınları tarafından yayımlandı. Hamza Tığlay’ın Osmanlıcadan çevirdiği, Ahmet Kale’nin yayına hazırladığı kitap[1], Hikmet Kıvılcımlı’nın sadece Türkiye sosyalist hareketi içerisindeki özgün konumunu perçinlemekle kalmıyor, Hegel’in Marksist açıdan yorumlanmasına da önemli bir katkı sunuyor.

Hegel’in “Fikir”inin Maddiliği

Sosyalist literatürün büyük bir çoğunluğunda Hegel’in düşünceleri, idealist bir filozof olduğu gerekçesiyle benimsenmez ve genellikle salt eleştiriye tutululur.[2] Eleştiriler de genellikle Marx’ın Hegel’i eleştirdiği ve “ayakları üzerine oturttuğu” düzlem üzerinden gerçekleşmiş ve Hegel’in içerilmesi ya da kapsanması pek mümkün olmamıştır.

Kıvılcımlı’da ise Hegel’in eleştirisiyle birlikte onun kapsanması ve içerilmesine yönelik özel bir çaba olduğunu görmekteyiz. Hegel’in objektif olarak materyalist, sübjektif olarak idealist olduğunu belirten Kıvılcımlı, Hegel’in “Fikir”[3] kavramının aslında madde olduğunu ifade eder. Kıvılcımlı’ya göre hakiki kavram, gerçekliği veren ve gerçekliğe sahip olan kavramdır. Bu yüzden Hegel’in Fikir’i düpedüz maddedir.[4] Çünkü kavramın gerçekleşmesi, evrensel olarak somutlaşmasını gerektirir. Fikir ise kavram + gerçekleşmedir. Hegel’in gerçeği somutun gerçeği, bilimin gerçeğidir.[5] Bizim dışımızdaki maddi gerçeklik, içimizdeki Fikir’in dışarılaşmasıdır. Dolayısıyla kavramın gerçekleşmesi onun somut bir biçim almasıdır. Somut biçim, kavramından ayrı değil, onun bilgisi içindedir.[6] Dolayısıyla “Fikir” ancak maddeleştiği takdirde “gerçekleşebilir”. Böylece Kıvılcımlı Hegel’in düşüncesindeki maddiliği ortaya koymaktadır.

Hegel’in idealist bir filozof olduğunu belirten Kıvılcımlı, Hegel’e göre gerçekliğin, Fikir’in kendisini gerçekleştirmesi için geçirdiği süreçte bir anlık durum olduğunu belirtir.[7] Bu gerçekliğin her alanı, olayların süreç halinde gidişleriyle belirli olur ve kendisini var kılar.[8]

Süreç ise Hegel’e göre üç an’dan oluşmakta: Tez, antitez, sentez. Kıvılcımlı’ya göre Hegel, tez-antitez-sentez’i birer mutlak olarak değil moment yani an olarak görüyordu. Fikir (ya da Ruh) kendisine ulaşırken bu momentlerden geçiyordu. Tez momentinde Fikir gerçekleri sadece fark eder, duyumsar, kayıt eder; ama zıtlıklar henüz ayırt edilmemiştir ve Fikir pasiftir, “kendisi”dir. Antitez momentinde ise olaylar arasındaki çatışma kavranılır. Fikir zıtlıkları ve çatışmayı kavrar ve gerçeğin kanunlarını bulmaya çalışır, aktiftir ve kendisi içindir. Sentez momenti antitezin inkârı olur, yani tezin inkârının inkârı. Burada Fikir gerçeğin kanunlarını bulur ve görür. Bir anlayış gerçekleştirir, kendisi ve kendisi için olur Fikir. Fakat süreç bununla kalmaz, sonrasında sentez tez olarak sürece devam eder.[9]

Fakat Kıvılcımlı’ya göre Hegel şimdinin geçmiş ve gelecek arasındaki bağını kurmadığından, Fikir’in kendini var kıldığı şimdiki An’ı esas alır. Böylece Hegel gelişim sürecini ve bu süreçte oluşan birikim ve atlayışları da göremez. Ancak Marx ve Engels “zaman” olayını ekleyip Hegel’in felsefesini ayakları üzerine koyarak bunu gerçekleştirmiştir.[10]

Kıvılcımlı, Hegel’in idealistliğini ve tez-antitez-sentez sürecini ardışık bir şekilde koyuşunu görmekle birlikte, bunun içerdiği diyalektik ve maddeci kısımları da ortaya koyar. Böylece Hegel’den Marx’a uzanan yolun kimi yapı taşlarını görürüz.

Hegel’in Maddi Koşulları

Kıvılcımlı’nın, Hegel’in içinde bulunduğu maddi koşullara özel bir önem verdiğini ve Hegel’in düşüncesinde bu maddi koşulların belirleyici olduğunu özellikle vurguladığını görmekteyiz.

Kıvılcımlı, derebeyi artığı geri Almanya’da henüz uluslaşma süreci gelişmediği için Hegel’in ekonomi temelini, sınıf ilişkilerini göz önünde tutmadığını ifade eder. Bu yüzden Hegel her şeyi düşünceyle çözmek zorunda kalmıştır.[11]

19. yüzyıl Alman filozofları, işveren sınıfının çıkarları için derebeyliğin baskılarını seve seve katlanmayı buyuruyordu. İşveren sınıfı çıkarlarını hükümdardan “dileniyordu”. Evrensel devlet mutlakıyet idi. Din demek devlet demekti ve devlet moral duygusu, moral duygusu da din duygusu üzerine yaslanırdı. Ve 19. yüzyıl başlarındaki Alman filozofları için Akıl, “pısırık” Alman işveren sınıfının derebeyi artığı Prusya ağalarını ve krallarını baş tacı edip ılımlılaştırmaktı. Bu nedenle Kıvılcımlı’ya göre Hegel’den başka akıl beklenemezdi.[12]

Diğer yandan Hegel, binlerce yıldır gelen “Ruh”un maddeye üstünlüğü, “Fikir”in mutlaklığı düşüncesinin dayatmasından azade olamazdı. Avrupa’da kapitalizm hızla ilerlerken, Almanya’da yarı güçlü olan büyük derebeyleri kilisenin mülklerini talan ederek tam güçlü durumuna geçmişti. Fakat ekonomi kapitalizme uygun olmasa da, kapitalizmin oluşturduğu fikirler Alman düşüncesine yığılmıştı. Alman düşünürlerine felsefe yapmaktan başka bir şey kalmamıştı ve Hegel her şeyi Fikir’den çıkaracaktı.[13]

Hegel’in Tarihsel Maddeciliği

Kıvılcımlı’ya göre Hegel, kapitalizmin hızlı geliştiği İngiltere ve Fransa’yı “kitaptan” okumuş, Alman dünyasına da sosyal davranışla katılmamış ve böylece “çağdışı kalmış bir düşünür” olmuştur. Bu durum Hegel’in geçmiş ve geleceği birleştirerek kendi çağında yaşamayı denemesine yol açmıştır. Fakat bu da süreci zaman dışına atması anlamına gelir, ki bu onun eksik yanıdır. Hegel, yarın ve bugün için dayanıklı düşünceyi dünün doğru kavranışında bulur ve bu nedenle antika tarihi sıkı incelemiştir. Sübjektif düşünceleri tarihin gerçekleriyle karşılaştırıp tartması ise onun artı yönüdür. Ve Hegel sosyal olayları tarihsel gerçekliği içinde alırken, Evrensel, Ruh, İrade ve Hürriyet’i tarihsel bir süreç içine sokar. Böylece haberi olmadan tarihsel maddeciliğin habercisi olur.[14]

Kıvılcımlı, Hegel’i içinde bulunduğu tarihsel koşullar düzleminde ele almakla kalmamış, tarihsel maddeciliğin habercisi olarak taltif de etmiştir. Fakat bu “taltif” eleştiriden azade değildir. Kıvılcımlı Hegel’in maddi yaşamdan “soyutlaştığı” noktaları vurgulayarak eksi yönlerini de ortaya koymuştur. Böylece düşünürleri içinde bulundukları tarihsel koşullar çerçevesinde değerlendirmenin önemini de göstermektedir Kıvılcımlı.

Hegel ve Devlet

Hegel’in Prusya devletini “savunması”, sosyalist literatürde önemli tartışma başlıklarından birisi olmuş ve Hegel’in sertçe eleştirilmesine yol açmıştır.

Kıvılcımlı’ya göre ise Hegel’in “savunması” zorunlu bir neden taşımaktadır.

Kıvılcımlı, Fransız İhtilali’nin “terör dönemine” ulaşması nedeniyle Hegel’in devrime dair umutlarını yitirdiğini ifade eder. Öte yandan Napolyon’un başarısını gören Hegel, mutlak ruh kadar güçlü bir iktidar görmek istemiştir. Kapitalizmin toplumu yoksulluğa itmesinden dolayı ondan nefret eden Hegel, Alman halkını kapitalizmden “koruyacak” bir devleti savunmuştur. Bu devlet ise o zamanki geri kalmış ve dağınık Almanya’da pısırık Alman burjuvazisinin geri ve dağınık çıkarlarını onlara rağmen sağlayacak tek güç, Prusya ağalarının devleti olacaktır.[15]

Kıvılcımlı’ya göre Hegel, devleti bir baskı aracı olarak görmekle birlikte, her sınıfın kendi emek örgütünü kurmasını sağlayan bir kolektivizm olarak da gördüğünü belirtir. Fakat Hegel işçi sınıfının mücadelesini göremediği için böyle bir tanımlamaya gitmiştir. Bu nokta aynı zamanda Hegel’in modern kapitalist medeniyetin kişi ile toplumun arasını açtığına dair sezgisini de gösterir. Fakat Marx gibi bunu sosyal determinizm olarak koyamadığı için, Hegel Fransız Devrimi’nin demokrasi denen modern anarşiyi getirdiği için kapitalizmin iflas ettiğini düşünür.[16]

Kıvılcımlı, İngiltere’deki kapitalizmin gelişimi burjuva maddeci filozofların umdukları gibi yeryüzüne mutluluk ve ahenk getirmediği için Hegel’in ekonomiye de inançsızlık ve alerji beslediğini ifade eder. Hegel İngiltere’de gerçekleşen kapitalizmin gelişiminin zamanla Almanya’ya geleceğini fark etmemiştir. Hegel’e göre “mekân” farklılığından dolayı Almanya’da kapitalizm gerçekleşmeyecekti. Yani tarihin tecellisi zaman değil mekân içinde gerçekleşiyordu. Bu nedenle Kıvılcımlı, Hegel’in zaman inkârı etmesi nedeniyle materyalist olamadığını belirtir. Ek olarak  Hegel, toplumda ekonominin üst yapıyı belirlediğini göremediği için de materyalist olamamıştır.[17]

Böylece Kıvılcımlı Hegel’in maddi koşulların getirdiği zorunluluklardan dolayı Prusya devletini savunduğunu belirtir. Nitekim Hegel, işçi sınıfını göremediği için kapitalizmin kötülüğünden halkı kurtaracak özne olarak Devleti görmüştür. Ona göre birey bu devletin üyesi olursa kötülüklerden kurtulabilecektir.[18] Fakat çağının çocuğu olan Hegel, sosyal sınıflar henüz doğmak üzere olduğu için, bu Prusya devletini savunmak zorunda kalmıştır.

Kıvılcımlı, Hegel’in idealist bir filozof olmakla birlikte Alman felsefesindeki mistik bulutu kaldırmayı istediğini sıklıkla belirtir. Fakat Hegel’in yaşadığı zamanda modern sosyal sınıf henüz doğmak üzere olduğu için bunu başaramıyordu. Bununla birlikte Hegel, Marksizmin üzerinden yürüyeceği yolun taşlarını döşeyerek önemli bir hizmette bulunmuştur. Kıvılcımlı’nın deyişiyle “Hegel, filozof labiretinden kendisi çıkıp kurtulamadıysa bile, oradan aydınlığa çıkmanın ip ucunu, ifşa yolunu gösterdi.”[19]

Dolayısıyla Hegel’i, Kıvılcımlı’nın da işaret ettiği üzere, eksi yönlerine işaret etmekle birlikte artı yönleri ve Marksizme açtığı yol üzerinden içermek, sadece geçmişle bir “hesaplaşma” açısından değil geleceği inşa açısından da önemli katkı sunacaktır.

Dipnotlar

[1] Kıvılcımlı, Hikmet (2021). Hegel ve Felsefe Notları. İstanbul: Notabene Yayınları.

[2] Her ne kadar önemli Hegelyan Marksistler olsa da literatürün büyük çoğunluğuna Hegel eleştirisinin hakim olduğunu söyleyebiliriz.

[3] Kıvılcımlı Hegelci kategoriler büyük harfle yazmayı tercih etmesine sadık kaldım.

[4] Kıvılcımlı, a.g.e., 51-52.

[5] Kıvılcımlı, a.g.e., 57.

[6] Kıvılcımlı, a.g.e., 53.

[7] Kıvılcımlı, a.g.e., 48-49.

[8] Kıvılcımlı, a.g.e., 75.

[9] Kıvılcımlı, a.g.e., 70-77.

[10] Kıvılcımlı, a.g.e., 139-140.

[11] Kıvılcımlı, a.g.e., 82.

[12] Kıvılcımlı, a.g.e., 86-87.

[13] Kıvılcımlı, a.g.e., 134-136.

[14] Kıvılcımlı, a.g.e., 98-102.

[15] Kıvılcımlı, a.g.e., 119-123.

[16] Kıvılcımlı, a.g.e., 115, 120.

[17] Kıvılcımlı, a.g.e., 116.

[18] Kıvılcımlı, a.g.e., 124-125.

[19] Kıvılcımlı, a.g.e., 131.