Lambadan Çıkarılan Operasyon Cini İktidarı Zorluyor

Bir süredir belirli bir statükoya ulaşmış olan Suriye’deki savaş hali, bölgesel güçlerin eskimeyen “yeni” hamleleriyle teste tabi tutuluyor. Krizler silsilesi içinde debelenen AKP-MHP iktidarı, hem krizini çözmek hem de Türkiye devleti ve sermayesinin kazanımlarını korumak ve genişletmek adına testin uygulayıcısı olmaktan çekinmiyor. Geçtiğimiz Ekim ayının ortasından itibaren artan Rojava’ya operasyon söylemlerinin TBMM’den çıkan tezkereyle somutlaşması sonucunda testin uygulanmasında teknik olarak bir engel kalmadı. Fakat küresel güçlerin varlığı ve gücünün yanı sıra statükoyu korumadaki “hassasiyetleri”, engelin sadece teknik olmadığını gösteriyor.

Seçenekler ve Hayaller

Devlet kriziyle birlikte sürekli derinleşen siyasal krizi çözmek için daha önce iki defa Rojava’ya operasyonlar düzenleyen AKP-MHP iktidarı, tekrardan bölgeye yönelmiş durumda. 25-30 km’lik şerit ısrarından vazgeçmeyen iktidar, ülkenin güvenliği şiarıyla “muhalefet” partilerini ardında dizebilmişti. Son tezkerede ise CHP’nin “hayır” oyuyla karşılaşan iktidar, bu oyu görmezden gelmeye çalışsa da operasyon için düzen içerisinde bir asabiyet sağlayamadığının farkında. İktidar doğru bildiği yoldan ilerlese de bu farkındalık, hızlı ve sert adımlar atmasını engellemiş durumda. Aynı zamanda ordu içerisindeki mırıldanmalar ve ekonomik durumun her geçen gün hızla kötüye gitmesi de operasyonun gerçekleşmesini geciktiren etmenlerden. Fakat masada diğer seçenekler de mevcut.

Bu seçeneklerin başında ise (çeşitli adlar alan ve en son Suriye Milli Ordusu olan) cihatçı çetelerin cephenin önünde olduğu bir operasyon geliyor. Nitekim Al-Monitor’a verdiği röportajda[1] SDG Genel Komutanı Mazlum Kobane Rusların kendilerine böyle bir bilgi verdiklerini ve hazırlık yaptıklarını belirtti. Bu seçenek olası ekonomik ve siyasal kayıplar açısından iktidar için çok uygun.

Öte yandan kazanılacak bir zaferde ise ülke içi siyasetteki kazanımların yanı sıra bölgedeki itibarın kısmen de olsa artma ihtimali mevcut. Ayrıca cihatçı çetelerin alacağı zaferin Esad iktidarının kesin zaferini engellemenin yanı sıra Esad’ı devirme “umutlarını” yeşertebileceği hayali de bu seçeneğin öne çıkmasını sağlıyor.

Hayaller güzel ve umut verici olsa da gerçekler hayallerin değil yeşermesine, uç vermesine bile imkân tanımayacak kadar sert. Çetelerin birbirleriyle yaşadıkları çatışmalar, TSK’ya yönelik cihatçı çetelerin saldırıları, SDG’nin giderek büyümesi ve ordu niteliğini kazanması, Rusya’nın çeteleri sık aralıklara havadan vurması hayalleri darbeleyen sert gerçeklikler. Bu da cihatçı seçeneğin pek da vaatkâr olmamasını sağlıyor.

Bir diğer seçenek ise Rusya ile anlaşarak operasyon yapılması. Soçi mutabakatı doğrultusunda Rusya’nın onayıyla operasyonlar düzenleyen iktidar, ilk iş olarak Moskova’nın yolunu tuttu. Eylül sonunda gerçekleşen Erdoğan-Putin görüşmesinden beklenen sonucun çıkmaması iktidarı sahada çözüm aramaya yöneltmişti. Fakat Suriye ve Rusya’nın İdlib’e yönelik hazırlıkları ile Türkiye’nin Suriye’den çekilmesine dair sözlerin Şam ve Moskova’dan yüksek sesle dile getirilmesi çözümün sahada olabilme ihtimalinin düşük olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla öncekiler gibi Rusya ile bölgelerin alışveriş edilmesiyle bir operasyon gerçekleşmesi ihtimali oldukça düşük.

Moskova Sınırlıyor

İhtimali düşüren nedenlerin başında ise Rusya’nın hesapları geliyor. Suriye’de Esad’ın devrilmesini engelleyen ve bu başarıyla ile Orta Doğu’ya geri dönen Moskova, sınırlı askeri ve ekonomik gücünün farkında olarak sağlam adımlarla ilerliyor. İlerlemesini engelleyecek pürüzlere yoğunlaşıp onların oluşmasını engellemeye çalışan Rusya için Türkiye artık bir “mesele”. Türkiye’nin Suriye’deki varlığının hem Esad’ın iktidarının sürekliliğini tehdit etmesi hem de Kürtlerle Rusların anlaşmasının önünde engel olması, Türkiye “mesele”sinin giderilmesi gerektiğini gösteriyor. Rusya’nın bunu hızlıca yapabilme kapasitesinin olmaması da Moskova’yı sınırlamalarda bulundurmaya itiyor. Bu nedenle Türkiye’yi operasyon konusunda sınırlayan Rusya, benzer şekilde Kürtlere de uyarılarda bulunuyor.[2]

Türkiye’nin Suriye’de daha fazla alana sahip olduğu takdirde “çıkarılmasının” güç olacağının farkında olan Rusya’nın bu operasyona izin vermesi oldukça zor. Nitekim Mazlum Kobane’ye verilen sufle de buna işaret ediyor.

Sonuç olarak Türkiye’nin operasyon yapabilme ihtimali bulunsa da bunun oldukça düşük olduğu görülüyor. Operasyonun gerçekleşmesi halinde elde edilecek kazanımların “Pirus zaferine” benzer olma olasılığı yüksek. Çünkü elde edilecek zaferin ekonomik maliyeti, zaten dibe vurmaya yakın Türkiye ekonomisinin krizini daha da derinleştirecek ve iktidarın hızla azalan kitle desteğini yok edecektir. Diğer yandan operasyonun gerçekleşmemesi de AKP-MHP iktidarının yanı sıra Türkiye sermayesinin Orta Doğu’daki arzularının ve hayallerine darbe vuracaktır. Ayrıca Suriye’deki sıkışmışlığın yanı sıra Rusya ve Suriye’nin Türkiye’yi çıkması için zorlamaya başlaması da iktidarın ülke içinde ve uluslararası alanda manevra alanını daraltacaktır.

Dolayısıyla binbir gürültüyle lambadan çıkartılan “operasyon” cini AKP-MHP iktidarının Frankenstein’ına dönüşerek hayatını tehdit ediyor. Lambadan çıkan onlarca kriz cinini geri sokmayı başaramayan iktidarın ölümünün operasyon cininden olmasa bile, onun etkisiyle olabilme ihtimali oldukça yüksek. Tabi devrimci-demokratik güçlerin mücadelelerini yükseltmesi şartıyla.

Dipnotlar

[1] https://www.al-monitor.com/tr/originals/2021/11/syria-kurdish-commander-assured-washington-turkey-wont-invade-again#ixzz7BozC6ivO

[2] https://haber.sol.org.tr/haber/lavrovdan-kurt-sorunu-aciklamasi-amerikali-meslektaslarimiza-kanmayin-318050