Genel Greve Dair – Maurizio Coppola

11 Ekim’de, aralarında ‘Unione Sindacale di Base’ (USB) ve ‘Sindacato Intercategoriale – Comitati di Base Si Cobas’ taban sendikalarının da bulunduğu bir grup genel grev çağrısında bulundu. Resmi olarak kamu ve özel sektörden bir milyondan fazla işçi bu çağrıya katılıp greve katıldı.

Bir milyon işçinin greve gitmesiyle beraber; 40 şehirde yüz binlerce insan sokağa çıkıp iş güvencesizliğini, işyerlerinin kapatılmasını, üretimin ülke dışına kaydırılmasını ve toplu işten çıkarılmaları protesto etti. Öğrenci birlikleri ve barınma hakkı hareketi de kendi talepleriyle bu eyleme katıldı. Uzun süredir yan yana gelemeyen ve ortak eylemlilikler organize edemeyen mücadeleci taban sendikalar, pandemi sürecinin üzerinden 18 ay geçtikten sonra 11 Ekim eylemleriyle sınıf mücadelesini yeniden canlandırmış oldu. Genel grevin örgütlenme koşullarını üç ana temelde anlatacak olursak:

Emeğin Süren Krizi

İlk olarak İtalya işçi sınıfının büyük bir kısmının sosyoekonomik durumu gittikçe kötüleşiyor. OECD’nin yayımladığı bir araştırmaya göre; Avrupa ülkelerinin arasında son 30 sene içerisinde reel ücretlerinin düştüğü tek ülke İtalya’dır. 1990 ve 2020 arasında düşüşün oranı % 2,9’dur. Aynı zamanda Doğu Avrupa ülkelerinde yüksek oranda, Merkez Avrupa ülkelerinde ise aralıksız bir büyüme görülüyor. Bunun yanı sıra Milli Sosyal Güvenlik Enstitüsü’nün araştırmalarına göre toplam işgücünün working poor (yani çalışmalarına rağmen yoksul olan işçilerin) oranı %25’den %33’e yükselmiş durumda.

Haziran ayın sonlarında Mario Draghi hükümeti, işverenler birliği ‘Confindustria’nın arzularına uyarak Korona krizini gerekçe gösterip işten çıkarılmaya karşı olan kanunları tasfiye etti. Ayrıca ekonomik sebepleri gerekçe gösteren şirketler 1 Temmuz itibariyle hemen işçi çıkarmaya ve sanayi üretimini Doğu Avrupa ülkelerine taşımaya başladılar. Geçen 18 ay içerisinde bir milyondan fazla işyeri yok edildi ve bu sadece büyük, GKN veya Whirlpool gibi uluslararası şirketler için değil, aynı zamanda İtalyan ihracat sanayisinin temelini oluşturan orta ve küçük ölçekli işletmeler için de geçerlidir. Yıl sonuna kadar daha fazla işçinin işten çıkarılmaları ve işyerlerin kapanması bekleniyor.

Çift-Kutupluluğa Dönüş

İkinci olarak ise 3 ve 4 Ekim’de 1.300’den fazla belediyede, ülkenin en büyük beş büyükşehri olan Torino, Milano, Bologna, Roma ve Napoli dahil, yerel seçimler gerçekleştirildi. Radikal ve alternatif sol güçler için seçimler kötü geçti. Bu seçimlerin galibi çekimserlikti: oy hakkı olan kişilerin %55’i oyunu kullanmadı. Her şeyden önce siyasi kurumlara bakarak hayal kırıklığına uğrayan genç nesiller demokratik sürecin dışında kalmayı tercih ettiler.

Seçim sonuçlarına göre merkez sol ve merkez sağ kutuplar kesin olarak zayıflamış olsalar da, görece güçlenmeleriyle birlikte çift-kutupluluğa geri dönüş eğilimi olduğu görülüyor. Ayrıca seçim sonuçları İtalyan popülist seçeneği olan ‘Beş Yıldız Hareketi’nin merkez sol kampına entegre olarak yok olmasını da gösteriyor. Bu unsurlar radikal ve alternatif solun kurumsal siyasi alanını daraltmış oldu.

Sendikalara ve Radikal Sol’a Karşı Bir Yasa mı?

Üçüncü olarak 9 Ekim Cumartesi günü ‘CGİL’ sendika birliğinin ana merkezine karşı gerçekleşen faşist saldırıya ve bundan sonraki gelişmelere bakmak gerekiyor. ‘Forza Nuova’ [Yeni Güç] adlı neofaşist bir parti, sendika birliğinin işyerlerinde yeni Covid-sertifikası gösterme zorunluluğuna (İtalya’da ‘Yeşil Pasaport’ diye geçiyor) karşı örgütlediği eylem esnasında sendika birliğinin ana merkezine saldırı gerçekleştirdi. 100’e yakın radikal sağcı sendika binasını basıp ofislerini darmadağın etti. Polis ise bu saldırıyı engellemek için hiçbir önlem almadı.

Bir sonrası gün ise Demokrat Parti, şiddet eylemini gerçekleştiren bu neofaşist partiyi yasaklamak için bir kanun teklifi hazırladığını duyurdu. Fakat federal meclisteki diğer resmi partiler ‘şiddet kullanan her örgütü tasfiye etmeli’ söylemiyle Demokrat Partinin bu girişimini saptırmaya çalıştılar. Bu girişim kullanılarak her şeyden önce sol, sosyal ve sendikal güçlere, özel olarak da taleplerini dayatmak için sokak veya liman blokajı araçlarına başvuran militan taban sendikalara karşı bir saldırının yapılmak istendiği görülüyor. Bu tarz mücadele metotları da ‘şiddet eylemi’ diye yorumlanıp yasaklanmaya çalışılacak mı?

Önümüzdeki aylarda hükümet, sarı sendikalar ve işveren birlikleri neokorporatist ittifaklarını yeniden güçlendireceklerdir. Böyle bir toplumsal ve siyasi bağlamda sınıf perspektifinin savunulması ve de sermayenin gelecek saldırılarına karşı önlem almak hayati bir ihtiyaçtır. 11 Ekim’de gerçekleşen genel grev gelecek sürecin daha sıcak geçeceğini bizlere gösteren bir sonbaharın açılışıydı.

*Maurizio Coppola İtalya’daki ‘Potere al Popolo’ partisinin militanıdır. Twitter’den takip edebilirsiniz: https://twitter.com/mau_ri_83

(Bu yazı solidariéS sitesinden Türkçeye Evrim Muştu tarafından çevrilmiştir. Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz: https://solidarites.ch/journal/396-2/sur-la-greve-generale/?fbclid=IwAR1C4LcE2LVjiXoOPdLUEUAfmYdwTSHJ67rjnrixnOUg5UQjf5j_b_ysCh0)