Kalıcı Bir Sisteme Dönen Taşımalı Eğitim ve Onun Çilesi

Üzücü ama çocukların yaşamlarındaki sorunlar çoğunlukla “en kötü”sü olduktan sonra gündeme alınıyor. Alınıyor ama çözülüyor mu? Maalesef hayır.

Pandemi süreci boyunca MEB’e, köy okullarının açılması, bu okullara kadrolu öğretmen atamalarının yapılması için defalarca başvuruda bulunuldu. Hem Eğitim-Sen bulundu hem de başka birçok kurum ve ebeveyn. Sonuç değişmedi tabii, köy okulları ile ilgili bir gelişme yok.

Özellikle 2002’den sonra neredeyse tüm köy okulları kapatıldı, buralardaki çocuklar için taşımalı eğitim devri başladı. Hâlihazırda birçok soruna yol açan bu sistem, pandemide kangrene döndü. Servis araçlarının ihaleleri açılmadı, bazı çocuklar servis olmadığı için okula erişemedi…

Aslında köyündeki okul açık olsa, pandemi boyunca okula erişebilecek, evine yürüme mesafesindeki okuluna gidebilecek çocuklar böylece eğitimden daha da uzaklaştılar. Hâlbuki neredeyse her köyde küçük de olsa bir okul var, ama öğretmen yok.

Oradan Oraya Taşınan-Taşınamayan Çocuklar

Türkiye’de 2018-2019 yılları arasında yaklaşık bir buçuk milyon çocuk taşımalı eğitimden “faydalanmış”. Bu epey yüksek bir rakam. Peki, bu rakamın içine bakınca ne görüyoruz? Aslında istisna durumlarda kullanılması gereken taşımalı eğitim modelinin yaygın hale getirildiğini ve bu sebeple milyonlarca çocuğun hak ihlaline maruz bırakıldığını. Bir çocuğu, yürüyerek erişebileceği bir okula değil de kilometrelerce uzaklıkta başka bir okula göndermek zaten başlı başına bir sorun. O yolların güvenliği, kaza oranları, kış şartlarında servislerle okula erişmeye çalışan öğrencilerin yaşadıkları, bu eğitimden alınan verim… Diğer taraftan köy okullarının kapanmasıyla eğitime erişimi kesilen çocuklar gerçeği. Ki bu çocukların çoğunluğunu kız çocukları ve özel eğitim öğrencileri oluşturuyor. Ve bu rakamlar giderek artıyor.

Kışın kar yağdığında en çok gündem olan haberlerin başında yolda kalan okul servisleri ile ilgili haberler geliyor. Kış şartlarında, metrelerce karın içinde okula erişmeye çalışan çocukların çabası nasıl da duygusal bir bağlamda veriliyor ekranlara. “Nasıl da mücadele ediyorlar eğitim almak için, görüyor musunuz? Hiç pes etmiyorlar.” Ya da kilometrelerce yolu yürüyen çocukların haberleri… Engelli çocuğunu okula götürmek için sırtında taşıyan ebeveynler… Sadece köylerdeki çocuklar da değil üstelik, kentlerde de çocuklar çoğunlukla servis mesafesinde okullara girmek zorunda kalıyorlar. Ama işçi-emekçi ailelerin çocukları servis parasını ödeyemediği için o yolu her gün arşınlamak da kadınlara düşüyor. Sanki bir çeşit engelli parkuru var da orayı geçenler eğitime erişiyor… Ana akım medyanın bu dille sunduğu haberleri izleyenler sadece şu mesajı alıyor ve kendi çocuklarına aktarıyorlar: “Bak çocuklar ne şartlarda okula gitmeye çalışıyorlar, sen bunca rahatlık içinde dersine çalışmıyorsun.” Ya da en fazla “yazık” denip geçiliyor.

Oysa bu haberlerde asıl sorun hiç konuşulmuyor. Sorular sorulmuyor.

Çocuklar Eğitimin Peşinden Koşmasın Diye

Ve bu hafta bu yazıyı yazmama sebep olan “kaza”.

Bir hafta önce Afyon’da bir köyden öğrencileri alan servis kaza yaptı, 5 çocuk yaşamını yitirdi 5 çocuk ve şoför de yaralandı. Ve bu haberi köylüye, servisten kurtulup 1 kilometre yürüyerek gelen çocuk verdi. Haber gündem oldu ama sonra kapandı gitti. Oysa aileler yıllardır bakanlığa defalarca kere şikâyette bulunmuşlar, bu servisin çok eski olduğuna, servisçiyi değiştirmek istediklerine, çocukların güvende olmadığına dair. Ama nafile. Pek çok gün gibi o gün de çocukları alması gerekenden geç alan servis şoförü, olasılıkla hız yaptığı için virajı alamamış ve sonuçta kaza olmuş. İşin daha çarpıcı yanı ise servisin kapısının iple bağlı halde bulunmuş olması… Araç eski olduğu için kapısı kapanmıyor ve şoför de iple bağlıyormuş. Bakanlık da bunları bile bile yıllardır öylece duruyormuş.

Şimdi beş çocuğun ardından aileler acılarıyla birlikte pişmanlık da yaşıyorlar. Köyümüzdeki okulu açtırmak için çabalasaydık diyorlar. Ama çocuklarının asla geri gelmeyeceğini de biliyorlar.

Taşımalı eğitim sorununa dair sorulacak o kadar soru var ki. Köy okulları neden açılmıyor? Bu okullara neden öğretmen atanmıyor, personel verilmiyor? Bu okullar kapandıktan sonra eğitime erişimi kopan çocuklar için herhangi bir çalışma yapıldı mı? Köylerde yaşayan özel eğitim öğrencileri için ayrıca adımlar atılıyor mu? Taşımalı eğitim için ayrılan bütçe gerçeğe yansıyor mu? Mesela her yıl daha fazla paraya çalışan servisler, ihalelere giren şirketler çocukların güvenliği için neler yapıyorlar? Bakanlık bunları denetliyor mu? Afyon’da ailelerin şikâyetlerini dinlemeyen ve beş çocuğun ölümüne, kalanların da ağır travmaya maruz kalmasına yol açan il milli eğitimi hakkında da işlem başlatılacak mı?

Sorular bitmez. Çözüm ise esasında “köy okullarını açın” demek kadar kısa ve net. Elbette son 10 yılda neoliberal politikalarla birlikte eğitimden elini çekip, tamamıyla özele bırakan devletin yüzünü köy okullarına dönmesi çok zor. Sermayenin kâr alanını açmak ve tüm çocukları özel okullara teşvik etmek asıl dertleri. Köy okulları bakanlık için “yük”, masraf, gereksiz iş…

Şimdilerde bütçe tartışmaları başlamışken, takip etmemiz gereken asıl başlıklardan biri de eğitime ayrılan bütçe olmalı. Devlet “büyükleri” eğitim bütçesini kıstıkça kısıyor, var olan bütçe de pandemi şartlarına göre düşünüldüğünde “güldürmek”ten başka bir işe yaramıyor… Oysa yeterli bir bütçe ile köy okulları açılabilir, atamalar yapılıp ihtiyaçlar giderilerek taşımalı eğitim çilesi bitirilebilir. Eğitim sistemindeki pek çok sorun giderilebilir. Ama derdi tasası özel okulları biraz daha beslemek olan iktidar koalisyonun herhalde yapacağı son şey eğitim bütçesini arttırmak olur. İzleyip göreceğiz. Ama aynı zamanda yeterli bütçeyi talep etmeyi de sürdürmeliyiz.

Bu, çocuklar için ise hayati önemde. Çünkü her çocuğun nitelikli eğitime erişim hakkı var. Çocuklar eğitimin peşinden koşup onu yakalamak zorunda olmamalılar. Aksine devletin eğitimi çocuklara götürmesi gerekir. Hem de istisnasız her çocuğa, nerede olursa olsun.