Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Kimi Güçlendirir?

Güç dengelerinin her an yer değiştirebileceği, aynı anda hem bir çözülüş hem de yeniden oluş sürecinin içerisindeyiz.

Hemen her siyasal güç, sahnedeki yerini bir süredir almış durumda ve yeni dönemdeki pozisyonunu çeşitli hamlelerle kuvvetlendirme arayışında. Bu arayış, adı konmamış fiili bir seçim süreci içerisine girdiğimiz şu günlerde, söylemde ve eylemde hareketlenmelerle hız kazanıyor.

Bir taraftan siyasetin gündemi seçim tartışmaları ile birlikte dinamize olurken, buna paralel olarak, yeni seçim yasasından, ittifaklı ya da ittifaksız seçim hesaplarına, kamuoyu yoklamalarından, seçim güvenliğine ve hatta 2023 sonrası bakanlar kurulu pazarlıklarının bile kulislerde gezindiği bilgisine kadar, hareketlilik kamuoyu önüne taşınıyor.

 

Restorasyonun Vaadi: Parlamenter Sistem

 

Siyaset düzleminin egemenler cenahında, bir süredir iki olasılık devrede: faşizm ve restorasyon. İktidar ve muhalefet ikiliğinde anılan, her iki olasılık da içerisinde çok yönlü ve de birden fazla algoritmayı barındırıyor. Ve ama her iki olasılık da devlet ve sermayenin bekası ile damgalı. Restorasyon seçeneği, muhalefet adı altında anılsa da iktidar bloğunun çizdiği sınırlar içerisinde muhalefet etme ahvaliyle çitlenmiş ve de burjuva muhalefet partilerinin ufku ile, yani parlamentarizmle sınırlanmış vaziyette.

 

Onlar için aslolan yegâne şey, burjuva düzenin sürmesi ve de devletin bekasının yeniden tesisi. Dolayısıyla, seçimler ve parlamento yoluyla iktidara gelme stratejisine sımsıkı sarılmış ve de vaat ettikleri yeni düzenin propagandasını tam da buradan yapar durumdalar. 

Vaat siyaseti başlı başına bir mesele ama yine de soralım. Nedir vaat ettikleri? Parlamenter sistem. Bugünlerdeki yeni ve popüler adıyla iyileştirilmiş ya da güçlendirilmiş parlamenter sistem.

Malumunuz, bir süredir “güçlendirilmiş/iyileştirilmiş” ismiyle parlamenter sistem etrafında devam eden kimi tartışmalar var. 

Bu tartışmalarda ana akım resmi muhalefetin hemen hemen tüm aktörleri, kendi sistem tasarılarını çeşitli biçimlerde kamuoyuyla paylaştı ya da paylaşıyor.

Başta Millet İttifakı olmak üzere, DEVA Partisi’nden Gelecek Partisi’ne ve ana akım muhalefetin dışında tutacağımız HDP’de Selahattin Demirtaş’ın T24’teki güçlendirilmiş parlamenter sistem yazısından başlayarak, HDP’nin kimi demeçlerine kadar parlamenter sisteme dönüşün çeşitli versiyonları dillendiriliyor. 

Öte yandan, HDP’yi bir kenara koyarsak, ana akım muhalefetin söz konusu sistem üzerinde ilkesel bir uzlaşıya vardıkları ve bir ortak toplantı alacakları bilgisi de ortalarda dolaşıyor.

 

Peki “iyileştirilmiş” ve “güçlendirilmiş” kavramları üzerinden ilerlersek, parlamenter sistem neyi ya da kimi güçlendirecek yahut iyileştirecek? Oldukça tartışmalı.

Dahası, içeriği tam ortaya koyulmadan gündemde tutulan ve içerisinde bulunduğumuz garabetten bizi kurtaracak olan ufuk olarak önümüze koyulan parlamenter sistem tartışmalarının ortaklaştığı nokta yüzeysel ve muğlâk oluşları. 

Üst başlıkları farklı da olsa,  genellikle ”güçlü parlamenter sistem”, ”güçler ayrılığı”, ”tarafsız Cumhurbaşkanı’’ ‘’demokrasinin güçlendirilmesi” gibi alt başlıklarla birlikte anılıyor.

Muhalefet güçleri tarafından yapılan açıklamalarda üzerinde anlaşılan temel ilkenin, başkanlık sisteminden parlamenter sisteme dönüş olduğu ve ama “iyileştirilmiş” ve “güçlendirilmiş” kavramlarıyla eskisinden farklılaştırma çabası içerisinde olunduğu görülüyor. Yani, yeni olanın tek başına eski parlamenter sisteme dönerek sağlanamayacağı konusunda bir görüş birliği varmış gibi görünse de devletin idealize edilerek, eskiye geri dönüşün iyileştirilmiş yahut güçlendirilmiş olgularıyla rötuşlanacağı sistem, makyajlanıp yeni bir markayla sunulmaya çalışılıyor.

 

Halk, Parlamenter Sistemin Neresinde?

 

Velhasıl-ı, iktidar sandıkla düşürülüp el değiştirecek, iktidarı devralanlar devri sabık yaratmadan iktidar kurumlarını sükûnetle alacak, sistemin sivri yanları bir rötuştan geçirilerek, cumhuriyet demokrasi ile buluşturulacak. Hesap bu! Peh, peh, peh!

 

Peki ya pek muhterem siyaset erbapları, sormazlar mı siz halkın kurtarıcılığına soyunmuş kahramanlara? Halk, bu işin neresinde? 

 

Örneğin, İYİP’in programını inceleyecek olursanız, milletin ihtiyacını inceledik ve

“Milletin devlete aidiyet ve sadakatinin tesis edilmesi için ihtiyaç duyduğu bir sistem” olduğuna kanaat getirdik diyorlar. Yani eskiyi geri çağırırken, mevcut düzende devlet krizinin açtığı yeni düzlemde devletin yeniden inşasına da biz, işte bu sistemle tabiyiz ve talibiz diyorlar.

CHP programındaki “parlamenter sistem Altı Ok’a geri dönüştür” çağrısında da diğerlerinde olduğu gibi benzeşik ifadeler var. Her biri farklı cümlelerle diyorlar ki, Türkiye’nin tarafsız bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var, çünkü “Tarafsız Cumhurbaşkanı, vatandaşlarımızın devlete aidiyet bağının güçlenmesine, bağlılığının ve sadakatinin artmasına, nihayetinde toplumsal barışın sağlanmasına hizmet edecek” devlet herkesin devleti, cumhurbaşkanı “herkesin cumhurbaşkanı” olabilecektir. 

Yani, geri çağrılanda devleti, devlet ve iktidarın hikmetinden sual olunmaz makamlarının yeniden tesisini ve sermaye ile canlı ve dinamik ilişkileri türlü yönleriyle görmek mümkün. Ama göremeyeceğimiz tek bir olgu var; o da halk.

 

Halka düşen nedir, diye soracak olursanız; devlet ve sermayenin işleyiş yasalarının aynen geçerli olacağı, temsili demokrasinin, bürokratik, kastlaşmış, statükocu, eski düzenin olduğu gibi geri çağrılacağı, küçük ama mucizevi(!) dokunuşlarla düzenin restore edileceği sisteme, ehven-i şerle tabi olmak.

Yapısal ve köklü bir değişim mi? Kat’a bu hesapta yok.

Peki ya; o eski kurumları yani devletin saltanat makamlarını eskiye içkin olarak canlandırınca ne olacak? 

Yeni bir demokrasi inşa edilecek ve halkın siyasete katılmasını örgütleyecek, halkın siyasetin öznesi haline getirileceği yeni kurumlar yaratılarak, halkın çıkarlarının esas alındığı bir iktidar kuruculuğuna mı soyunulacak? Maazallah, ne mümkün!

 

Bir de yahu, eski parlamenter sistemin içerisinde halk huzura ermişti de bizim mi haberimiz yoktu? Parlamenter sistemin başarılarının ne olduğunu yaşayarak gördük, öyle değil mi?

Parlamenter sistem, çoğunluğun azınlık üzerinde tahakkümüne yol açan, halkı yalnızca oyu kazanılması gereken ‘seçmen’e, siyaseti seçilen siyasetçiler ve siyasal partiler ve bunların başkanlarına sıkıştırarak, halkın siyasete yabancılaşmasını, edilgenleşmesine neden olan sistem de parlamenter sistem değil miydi? Dahası, seçme ve seçilme hakkının da gasp edilmesine, basının tasfiyesi, muhalefet üzerindeki baskılar, devlet şiddetinin kullanımı, keyfi yönetim hepsi parlamenter sistemde gerçekleşmedi mi? Parlamenter sistemde özgürlükçü demokratik laik halkçı bir iktidar vardı da biz mi göremedik?

 

Peki o zaman eskiye büyük bir özlemle geri çağırılan güçlendirilmiş parlamenter sistemden murat, parlamenter sistemin kurumlarını saklı tutarak despotik devlet geleneğinin dayanaklarını oluşturan makamlarını güçlendirmek değil de ne? 

 

Velhasıl-ı kelam, bugün milyonların, ezilenlerin halkın insanca ve onurlu bir yaşam için, demokratik cumhuriyet ihtiyacı yaşamsal bir ihtiyaç haline geldi. O yüzden, düzeni onarmaya değil, düzenin içinde gedikler açmaya, sermayeci devletçi bir restorasyona değil, halkçı bir iktidara ihtiyacımız var. Halkın doğrudan katılımı ile oluşacak bir halk iktidarı, halkın egemenliğini, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına alan demokratik bir cumhuriyetin kurulması mümkün. Ehven-i şer’e mahkûm olup, egemenlerin ufkuna dolgu malzemesi olmak yerine, kendi seçeneğimizin kurucu aktörü olabiliriz.