Ceylan’ın Gözleri Üzerimizde Geziyor

Bazı yazıları yazmayı kaldırmak epey zor, bazılarını da okumak. Ama hiç yazılmamasını, konuşulmamasını kaldırmak daha zor.
 
Çoğumuzun o tek fotoğrafındaki gözleriyle, insana çakılı kalan gözleriyle hatırladığı Ceylan Önkol…
 
28 Eylül 2009’da, henüz 12 yaşındayken öldü. Öyle durup dururken ölmedi ama. Bir türlü neden olduğu “bulunamayan” bir patlamadan sonra öldü, paramparça.
 
O gün yine koyunları otlatmak için evden çıktı Ceylan. Eline tahrasını(demir saplı biçme aracı) aldı, annesine de “makarna yap, gelince yiyeyim” dedi. Gitti. Sonra bir uğultu ile kesildi gün, yer, dağ… Önce ağabeyleri fırladı sesin ve dumanların geldiği yere, arkalarından da annesi. Ceylan yerde, paramparça. Annesi görmesin diye kapatmaya çalıştılar ama nafile. Önce parçalanmış ciğerlerini sonra da bedenini eteklerine doldurdu annesi. Annesinin kucağına sığdı Ceylan.
 
Diyarbakır’ın Lice ilçesinin… Cümleye böyle başlayınca devamında bir ölüm haberinin geleceğini nasıl da “kanıksıyor” insan. Ceylan’ın ölümü de böyleydi işte. Hayatını kaybettiği yer Bingöl-Diyarbakır sınırının Bingöl tarafındaki Tabantepe askeri birliğinin, Abalı ve Yayla jandarma karakollarının üçgeninde yer alıyordu. Tepeler eve çok yakındı.
 
O dönem, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nden avukat Serdar Çelebi Ceylan’ın ölümünde hedef gözetilerek ateş edilmesi ihtimali olduğunu söylemiş ve eklemişti: “Önkol’un cesedinde ayaklar, bacaklar sağlamdı. Yerde de bir çukur yoktu. Bu mayın ihtimalini ortadan kaldırıyor.”
 
Yürüyerek bile dakikalar içinde gelinebilecek olay yerine savcı “güvenlik” sebebiyle gelmemiş, Ceylan’ın fotoğraflarını köy imamı ve oraya gidenler çekmişler ve sonra da karakola kendileri götürmüşlerdi. Otopsi orada yapıldı. Savcı sonradan, gittim diye açıkladı ama herkes biliyordu, gitmemişti.
 
Raporlarda, resmi açıklamalarda Ceylan’ın elindeki tahrayla patlayıcı maddeye defalarca vurduğu, bu yüzden öldüğü söyleniyordu. Avukatları ise tam tersini… Ama diyelim Ceylan vurdu “orada duran maddeye”, diyelim öyle patladı. Sormayacak mıyız, evlerin dibinde, açıkta ne işi var patlayıcı maddenin diye. Diyelim “işi vardı”, ki devlet illa ki bir gerekçe bulacaktı, bu durumda 12 yaşında bir çocuğu suçlu mu ilan edecektik?
 
Söz konusu çocuk olunca yetişkinin, egemenin çıkarları öne geçiyor, çocuğun yararı en geriye düşüyor. Büyüdüğünde aileye “ne kadar faydası olurdu” hesaplaması yapılıp tazminat veriliyor ve kapatılıyor…
 
İnanmasınız demeyeceğim, inanırsınız. Öyle oldu. Sonuçta aradan yıllar geçti, ne oldu ne olmadı, defalarca savcılığa gidildi, AİHM’e gidildi, itirazlar edildi… Jandarmanın, “kendilerini mağdur göstererek devletten para koparmaya çalışıyorlar” minvalindeki raporlarına rağmen aileye 283 bin TL tazminat verilmesini hükmetti mahkeme. Bakanlık yüzde 90, Ceylan yüzde 10 kusurlu bulundu. Ama bu ölümde tek bir kişi bile yargılanmadı, ceza almadı, soruşturulmadı.
 
Çünkü sonuçta Diyarbakır’ın Lice… Çünkü Kürt oldukları için varlıkları baştan suç sayılan çocukların ölümünden de sorumlu tutulması kadar doğal ne olabilir? Değil mi!
 
Ceylan eve geri dönemedi, makarnasını yiyemedi… O tepelerde kaldı.
 
Çocukların yaşam hakkı ihlallerinde cezasızlıklar öyle yaygın ki. Neredeyse hiç ceza çıkmıyor desek herhalde abartmış olmayız. Devletin, Kürt illerinde özel olarak yürüttüğü politikalar sonucunda yaşanan çocuk ölümleri, cezasız kalan hak ihlalleri davalarının çoğunluğunu oluşturuyor. Ama çocuk hak ihlallerindeki cezasızlıkların tek sebebi Kürt ya da mülteci olmaları da değil. Başka bir yerde, mesela okuldaki lavabo üstüne düştüğü için hayatını kaybeden Efe de kusurlu oluyor, çikolata yerken paketin kapağı boğazında kaldığı için ölen Mert de. Berkin de. Söz konusu çocuk olunca yetişkinin, egemenin çıkarları öne geçiyor, çocuğun yararı en geriye düşüyor. Büyüdüğünde aileye “ne kadar faydası olurdu” hesaplaması yapılıp tazminat veriliyor ve kapatılıyor…
 
Ama işte Ceylan’ın gözleri öylece bakıyor bize, hala. Beni unutmayın der gibi. Birileri ceza almadan siz bu gözlere rahat rahat bakamazsınız der gibi.

Bakmaya devam et Ceylan.