Alman Seçimleri: Kim Kiminle Seçimleri- Victor Grossman

Önümüzdeki seçimlerde, her zaman Pazar günleri gerçekleşen Alman seçimlerinde her vatandaşa postalanan kayıt kâğıdını ibraz etmeniz ve ardından kâğıt oy pusulasına çarpı işareti koymanız yeterlidir. Patronla sorun yok, eksik iş yok, dolandırıcılık veya ayrımcılıkla ilgili uzun kuyruklar veya kavgalar yok. Kulağa kolaymış gibi geliyor.

Ancak bu oylamalar çok, çok uzun sürebilir ve çarpılarınız için doğru seçimi yapmak sorunlara yol açabilir. Bundestag’da sandalye kapmak için 47 parti yarışıyor; aritmetiği, hatta belki de hesabı tazelemek akıllıca olabilir. Bu yıl aynı gün Berlin’de de 34 partinin Temsilciler Meclisi ve on altı ilçe konseyinin tamamı için yarıştığı kendi eyalet seçimleri var. İyi bir kalemtıraş (ya da tükenmez kalem) faydalı olabilir. Bu partilerin çoğu Hayvan Hakları Partisi, Liberal-Muhafazakâr Reformcu veya geçmiş yıllarda Amerikalı bir provokatör olan Lyndon LaRouche’un Alman dul eşi tarafından yönetilen bir parti gibi çoğunlukla küçük, hatta küçücüktürler. Ya da küçük Alman Komünist Partisi gibi. Çok azı yüzde 1’e ulaşır.

Son yıllarda üçü sağda olan altı parti birbirine rakip olabildi. Bavyeralı özel ikiz kardeşi ile ikili bir parti olan Hristiyan “Birlik” (CDU-CSU), şimdi Angela Merkel’in anne çekiciliğinden yoksun. Onun yerine ana aday, muhafazakâr Armin Laschet, genel olarak “aynı yolu izlemek” istiyor, ancak sıfıra yakın karizması var. Laschet yakın zamana kadar lider durumundaydı, ancak daha sonra kısmen korona krizinde CDU’nun yaşadığı karmaşa ile sel felaketi nedeniyle sağlıksız bir şekilde yüzde 20’ye düştü. Cumhurbaşkanı sel mağdurlarını görmezden gelirken, Laschet’in televizyonda gizli bir kahkahayla yakalanması ona yardımcı olmadı. Eğilimi tersine çevirmek için sergilediği çılgınca çabalar, esas olarak “Sol Parti’den (Die Linke) gelen tehlikeler” hakkında onları komünistlikle suçlamaktan ibarettir.

Birliğin küçük müttefiki Hür Demokrat Parti (FDP), neredeyse açıkça iş dünyası yanlısı olduğunu gösterdi: “Zenginleri vergilendirmeyin!” Ancak partinin tek adamı, her zamanki gibi konuşkandı, anketlerde partinin oy oranını yüzde 11’e çıkarmayı başardı.

Bir de neo-faşist Almanya için Alternatif (AfD) var. Partinin iki yüzünden biri saygınlık arar, diline biraz dikkat eder ve diğerlerinin, en azından şimdilik, Hitler yanlısı ellerini ceplerinde tutmalarını ve sözlü (ya da gerçek) düz kol selamlarını ertelemelerini sağlamaya çalışır. CDU-CSU içindeki bazı sağcılar bu fikirle sürekli flört etseler de AfD ile koalisyon, diğer tüm partiler için hâlâ tabu.

Ancak AfD yüzde 10-11 oranında durgunlaşırken, The Basis (yani “tabanlar”) adlı yeni bir parti kuruldu. Tek programı, yüz maskelerini ve sosyal mesafeyi- ve bunları uygulamaya çalışan polisleri- reddetmek gibi görünüyor. Hem soldan hem de aşırı sağdan insanları, bazı çılgın aşı karşıtı insanları cezbediyorlar, ancak çoğunlukla virüs kısıtlamalarından ve hükümetin pandemide para ve sansürle sergilediği beceriksizlik, kabadayılık ve vurgunculuktan bıkmış insanlar bunlar. Bu parti ortadan kaybolacak mı (belki Korona ile) yoksa finansal destekçileri ve ona sahip çıkanları anlaşılmaz ve gizemli kalan bir tehdit mi olacak? Göreceğiz.

“Merkezin solundaki” üç parti ne durumda? Sosyal Demokratlar (SPD) tamamen çöküşe mahkûm görünüyordu; Haziran ayında, Almanya’nın ikinci partisi için inanılmaz derecede düşük olan yüzde 14 ile sürünerek ilerliyorlardı. Ama aniden göğe yükseldiler; şimdi anketlerde yüzde 25’te, seçime sadece birkaç gün kala, sandıktan en güçlü şekilde çıkmaları çok olası görünüyor. Başbakan adayları, şu anda Şansölye Yardımcısı ve Maliye Bakanı olan Olaf Scholz, kendinden emin, kayıtsız ama açık sözlü bir tavır sergiliyor; dev bir vergi kesintisinde şehrin belediye başkanıyken bir Hamburg bankasına gizlice danışmanlık yapmak ya da departmanının izlemesi gereken, milyarlarca doları toplayan sahte bir finans şirketinin dolandırıcılığını “gözden kaçırmak” gibi bir skandal üstüne başka bir skandala rağmen bir şekilde birçok seçmeni kazandı. Ancak birçok “Hıristiyan” politikacının eli de hiç temiz değil. Her nasılsa SPD, çalışan insanlara -seçimlerden önce- güzel iyileştirmeler vaat etmek için güzel sanatlara odaklandı, ancak daha sonra, kazanırsa, onları sulandırarak, unutarak ve hatta mahvederek, yine de bir şekilde bir sonraki seçimler için gerekli olan zamana dair güveni yeniden kazandı.

Yeşiller partisi de geçen Nisan ayında eşi benzeri görülmemiş bir şekilde anketlerde ilk sırayı (yüzde 28 ile) alarak öngörülemeyen bir duruma geldi. İki ay boyunca enerjik genç lideri Annalena Baerbock’un Şansölye bile olabileceği görülüyordu. Ama ne yazık ki Haziran’da ikinci ya da üçüncü sıraya düştü; partisi bölünme belasıyla karşı karşıya kalırken kendisinin neşeli coşkusuna verilen halk desteği, büyüdüğü kadar hızlı bir şekilde azaldı; ancak bir zamanlar solcu olan, şimdi çoğunlukla iyi konumlanmış eski savunucularını kaybetmeden daha genç çevrecileri elinde tutmak için solcu bir parti olarak uzun süredir devam eden itibarını koruyor.

Ve sonra, Doğu Almanya’yı kırk yıl boyunca yöneten Sosyalist Birlik Partisi’nin kalıntılarıyla birlikte Die Linke, Sol Parti, var. Birleşmeden sonra, siyasi manzarayı değiştirmek için bu parti ortak bir çaba içinde militan Batı Alman solcularıyla birleşti, küçültüldü, reforme edildi, gençleştirildi. Sayısız handikaplara ve bir dizi parti içi farklılıklara rağmen (kitle iletişim araçları gibi) bazı gerçek başarılar elde etti.

Tek başarı, partinin (sağ kanadının) en üst sırada yer aldığı ve hükümeti paylaştığı SPD ve Yeşillerin çok önünde olduğu Thüringen eyaletindeydi. SPD liderliğindeki bir “merkez solu” üçlüsü de son dört yıldır Berlin’i yönetiyor; anketlere güvenecek olursak, dört sene daha devam edecek.

Ancak Almanya’nın başkentinde ve en büyük metropolünde yönetimi paylaşsalar da programları her zaman paylaşmazlar. Bu, çoğu insanın kiralık apartman dairelerinde yaşadığı bir şehirde, konut tartışmasında en açık şekilde görülüyor. Kira seviyelerini sınırlayan ve artışları engelleyen bir yasa üzerinde anlaştılar, ancak Almanya’nın Yüksek Mahkemesi bu tür kararların ulusal düzey dışında alınamayacağına karar verdi. Ardından bir grup partisiz militan 3000’den fazla daireye sahip tüm emlak şirketlerini, dairelerini kamu mülkiyetine devretmeye zorlamak için yeni bir referandum kampanyası başlattı. Bu da şehrin insanlarının düzenli kira ödemeleriyle evlerini geri kazanacağı bir fiyata 240.000 daireyi, emlak devlerinin soylulaştırma programlarındaki sürekli artışların hiçbiri olmaksızın “müsadere etmek” anlamına gelir. Çeyrek milyon Berlinli, gerekenden çok daha fazlası, dilekçeyi imzaladı ve böylece plan önümüzdeki pazar günü Berlin’de oylamaya sunulacak – bir oylama daha! Onaylanırsa, bu müsadere yeni seçilen şehir delegeleri tarafından tartışılmak zorunda olacak. Sol Parti, Berlin’deki “ılımlı” eğilimlerine rağmen bu oylamaya tam destek sunuyor. Yeşiller? İstemeye istemeye Sol Parti’nin aksine birkaç imza toplamakla yetindiler. Berlin’in ilk kadın belediye başkanı olabilecek ana adayı da dâhil olmak üzere SPD’ye gelince, buna kesinlikle karşı çıkıyor. Büyük emlak şirketleriyle olan bağları, herhangi bir ilkeden daha güçlü görünüyor. Berlin’deki çok sıcak zamanlar yalnızca doğadaki iklimden dolayı olmayabilir! 

Ulusal sahnedeki tartışmalar bir anahtar soru etrafında dönüyor; kim kiminle? Olaf Scholz’lu SPD birinciliği kazanırsa, hükümeti kurmak için yine ortaklara ihtiyacı olacak. Biri kesinlikle onun en yakın komşusu Yeşiller olacak. Ancak bu ikisi, ihtiyaç duyulan koltukların ve oyların yarısına zar zor ulaşacak. Çok sallanan bir taburenin üçüncü ayağını kim sağlayacak? İkisinden de hoşlanmayan büyük patron FDP? Yoksa Sol Parti mi? SPD ve Yeşiller’in de kanatları var; sağ kanatları ısrar ediyor, “Hiçbir zaman Doğu Almanya’nın kalıntısı Kızıllarla değil!” Sol kanatları sessizce aynı fikirde değil: “Belki her şeye rağmen Sol Parti ile, ancak ve ancak Alman askerlerini NATO veya diğer görevlere göndermeye karşı muhalefetine son verirse.”

Sol Parti’nin kanatları da zıt yönlerde kanat çırpabilir. Bazıları der ki: “Taviz vermeye istekli olmalıyız. Federal hükümette bakanların olmasının ne anlama geldiğini bir düşünün”! 

Diğerleri çelişiyor: “Bu, partimizin varlık nedeninin kalbi olan Alman yayılmacılığına ve askeri yığınağa karşı çıkmaktan vazgeçmek anlamına gelir! Bu üçlünün en küçüğü ve en zayıfı olan bizler, emekçiler, yaşlılar veya çocuklar için iyileştirmeler kazanmak için herhangi bir girişimde bulunmamıza rağmen, artık anti-emperyalist değil, gerçek solcuların Birinci Dünya Savaşı’ndan beri karşı çıktığı bir düzenin destekçisi olacağız! Artık yalnızca “Barış Partisi” olmayacağız – ve bu nedenle gereksiz de olmayacağız!”
Ama Sol çok daha büyük bir tehditle karşı karşıya; anketlerdeki rakamları, bir zamanların en yüksek seviyesi olan yüzde 11’in altına düştükten sonra yüzde 7’ye, hatta yüzde 6’ya düştü – tehlikeli bir şekilde yüzde 5’e yakın. Parti bu sihirli ayrım çizgisine ulaşamazsa, bir kesimin statüsünü, neredeyse tüm delegeleri, medyadaki haklarını, resmi mali desteği kaybeder ve ilericilerin etkinliğini ve duyulabilir sesini kaybetmeye çok yaklaşır! Her nasılsa, hayatlarını iyileştirmek için gerçek bir şansı olduğuna inancı azalan “eski sadıklar”ından daha azını ikna edemedi. Doğu Almanya’da genellikle “Kuruluşun” bir parçası olarak görülür; Batı Almanya’da hâlâ anti-komünist, anti-DAC önyargılarının yükü altındadır. Kira sorunu dışında, güçlü, meydan okuyan bir savaşçı olarak itibar kazanmadı. Birçok cesur çabaya rağmen, parti büyük tehlikede.

Bu zorluğun üstesinden gelmesi halinde, eğer davet edilirse, bir hükümet koalisyonuna katılma sorunu devam ediyor. Pazar günkü iki ana Sol adaydan Doğu Alman Dietmar Bartsch, “Kırmızı-Yeşil-Kırmızı” koalisyonuna doğru eğiliyor (SPD ve Sol Parti, parti renklerinin kırmızı olduğunu iddia ediyorlar). Diğer ana aday, Batı Almanya Hessen’den Janine Wissler, federal kabinede kendisine bir sandalye kazandırabilecek olsa da, böyle bir uzlaşma fikrinden mutsuz görünüyor. Televizyon tartışmalarında Janine sıkı, net, her zaman (veya neredeyse her zaman) dostça bir gülümsemeyle, diğer partilerin sınırlı programlarına ve onların Rusya ve Çin’e karşı genellikle endişe verici kavgalarına karşı çıkan sert bir savaşçı olmuştur. Janine SPD ve Yeşiller’in, – eğer yeterince ehlileşmişse – ve yüzde 5’ten fazla alırsa! Sol Parti’nin bir çoğunluğa ulaşmasını isteyebileceklerine dair belirsizliklerine dikkat çekiyor.

Virüsün bu ayları karmaşık zamanlar. İşin iyi tarafı, bazı emekçiler direniyor. Lokomotif mühendisleri, üç trenin durmasından sonra bir mücadeleyi kazandı, Berlin hastanelerinin personeli daha iyi koşullar için militanca grev yapıyor. Koronanın şimdiki durumu veya sonrası birçok çatışmayı beraberinde getirebilir. SOL’un liderliğinde büyüyen bir mücadele her zamankinden daha gerekli olabilir! Pazar günkü kritik oylama için gerçekten de hesaplamaya veya bir kristal küreye ihtiyacımız olabilir!

(Bu yazı Türkçeye El Yazmaları için Caner Malatya tarafından çevrilmiştir. Yazının orijinali için:https://portside.org/2021-09-21/german-elections-who-whom-elections)