Mert Büyükkarabacak: Demokrasi Sorunu Yeniden Paylaşımcı Bir Ekonomik Programdan Bağımsız Düşünülemez

El Yazmaları’nın Notu: 24 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirilecek olan Demokrasi Konferansı’nın, Ekonomi Çalışma Alanı’nda faaliyet yürüten Mert Büyükkarabacak ile yaptığımız röportajı okuyucularımızın ilgisine sunarız.

Merhabalar. Pandemi ile birlikte daha yakıcı hale gelen ekonomik kriz ve son haftalarda açığa çıkan yolsuzluklar ve ifşaatlarla daha da açığa çıkan ve derinleşen devlet krizi Türkiye siyasal atmosferini çevrelemiş durumda. Ekolojik kriz, kadın cinayetleri ve artan şiddet, gençlerin geleceksizleşmesi… Tüm kriz alanları ve sorunlarla birlikte düşündüğümüzde bugün böylesi bir siyasi atmosferde Demokrasi Konferansı’nın anlamı, önemi sizce nedir?

Dediğiniz gibi halkı nefessiz bırakmayı hedefleyen bir saldırı altındayız. İktidarını korumak için her türlü kaosu çıkarabilecek, kısılan muslukları telafi etmek için her santimetrekareyi yağmalayabilecek, anayasayı ve hukuku tamamen rafa kaldırmış, halkın inisiyatif kazanabileceği her alanı büyük bir baskıyla felç etmeye çalışan bir anlayış tarafından yönetiliyoruz. İşsizlik, enflasyon tarihi zirvelerde. Büyüme diye göklere çıkarılan gelişmeler, emekçilerin milli gelirden aldığı payın düşmesi pahasına gerçekleşiyor. Denizlerimiz salya, ormanlarımız Cengiz-Kolin işgali altında. Gençlerimizin üçte biri ne okulda ne işte. Kadın cinayetleri hız kesmiyor.

Faşizmi durduracak güçlerin derlenip toparlanmaya ihtiyacı var. İktidar bloğu kendi içindeki derin çatlakları halk güçlerinin zayıflığı ile yamamaya çalışıyor. 2015 sonrasında gerçekleştirdikleri iktidar gaspının yol açtığı meşruiyet kaybı, iktidarı daha da saldırgan hale getiriyor. Geçtiğimiz yıllar iktidar bloğunun toplumsal desteğini eritiyor. Ancak yeni bir yaşamın ipuçlarını veren ve faşizme karşı kararlı bir biçimde ayağa kalkan bir odak yaratamadığımız sürece sadece bu erozyona, güç kaybına, iktidar içi çatlaklara bel bağlayan bir muhalefet anlayışının herhangi bir yol açabilme, dönüşüm gerçekleştirebilme şansı yok.

Sevgili Deniz Poyraz’ın katliyle 7 Haziran-1 Kasım döneminin dinamikleri yeniden güçlendirilmek isteniyor. HDP’ye dönük kapatma davasının göz yaşartıcı bir hızla kabulüyle, iktidarın kendi alternatifini ortadan kaldırmak için HDP’ye saldırmayı en uygun yöntem olarak benimsediğini ve süreci hızlandırdığını görmek gerekiyor. Muhalefetin bir kesiminin hala HDP ile ilgili ketum tavırlar içerisinde olması iktidarın en büyük umudu. Bugün HDP ekseninde güçlü bir dayanışmanın örülmesi iktidar bloğunun oyunlarını bozmak için en önemli, en kararlı durmamız gereken direnç noktamız olmalı.

Demokrasi Konferansı böylesi zorlu bir momentte toplanıyor. Demokrasi Konferansı, demokrasi güçlerinin kimi öbeklerine bir alternatif olarak değil de eğer bunların birbirleriyle en etkin biçimde ilişkilenmesine vesile olursa ve dönemin politik önceliklerini ıskalamadan, örneğin HDP ile dayanışmanın ehemmiyetinin farkında olarak bir tutum geliştirebilirse, özellikle de şimdiye kadar görece siyasi mücadelelerin dışında olan kesimleri halkçı bir mücadele dinamiğinde ortaklaştırabilirse önemli bir işlev görmüş olur.

Var olan güçlere bir alternatif değil onların kaynaşmasını, hemhal olmasını, çok yönlü zenginliklerinin ortaya çıkmasını sağlayan bir potlaç, bir buluşma noktası, bir ortak üretim alanı olabilmesi oldukça önemli. Tabii Konferansın nasıl geçeceği bu anlamda çalışmanın geleceği açısından da önemli bir işaret vermiş olacak.

Demokrasi Konferansı kendisini dönemin sert rüzgârlarında fazla yalpalamadan hedefe doğru ilerletecek dinamikleri buluşturabilecek mi? Dönemin öncelikli politik görevlerini sahiplenmeyi mi yoksa bunlarla “geçerken ilgilenme”yi mi seçecek? Şimdilik harekete geçirdiği zengin bileşimden bir senfoni mi bir kakafoni mi üretecek? Bunlar tüm bileşenlerin ortak iradesiyle ve çabasıyla olumlu yönde akışa dönüştürülebilirse Demokrasi Konferansı böylesi bir dönemde çok önemli bir katkı olarak ortaya çıkabilir.

Hak mücadeleleri için bu konferans nasıl bir anlam taşıyor, ekonomi alanında temel sorunlar neler ve konferansa hangi sorunlar çevresinde ihtiyaç duyuluyor?

Demokrasi sorununun yeniden paylaşımcı bir ekonomik programdan bağımsız olarak ele alınamayacağını vurgulamak istiyoruz öncelikle. Demokrasi için tek programatik hedefin güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş olarak belirlenmesi bizce çok eksik. Emekçilerin, yeniden paylaşımcı bir içeriğe sahip olmayan bir demokrasi programıyla kerhen ilgileneceklerini, bunun da faşist konsolidasyon olanağını artıracağını düşünüyoruz. Dünyaya emekçiler, kadınlar, göçmen işçiler, işsizler, güvencesizler cephesinden bakan bir ekonomik programın demokrasi güçleri içerisinde de sağlıklı bir ayrışmayı tetikleyeceğini düşünüyoruz.

Faşizme karşı ortak tutum alabilen ancak faşizmden çıkış konusunda farklı perspektiflere sahip olan bir sınıfsal bileşim ile ilişki içerisindeyiz, biz alt sınıfların demokrasiden anladığıyla üst sınıfların demokrasi idraki arasındaki çelişkilerin görünürlük kazanmasını istiyoruz. Bunun sağlıklı bir ayrışma olduğunu düşünüyoruz. Faşizme karşı mücadele ederken ayrışmayı gerektiren bir çatlak değil bu muhakkak ancak bu çatlağın görünmezleşmesi alt sınıfların bağımsız bir politik özneye dönüşmesini imkânsız hale getiriyor, onları egemen sınıf fraksiyonlarının yancısı haline getiriyor.

Demokrasi Konferası’na, bir çizgi ayrışmasını görünür hale getirerek katkı sunmak istiyoruz.

Çalışma alanlarınızda öne çıkan talepleriniz nelerdir?

Öncelikle Demokratik Planlama’yı gündemleştirmek istiyoruz. Müsilajın ortaya çıktığı koşullarda planlama üzerine konuşulacak çok daha geniş bir alan ortaya çıktı. Ekolojik sorunların büyümeci politikaları giderek hayata geçirilemez hale getirdiği bir dönemde hem üretkenlik hem de eşitsizliği giderme konusunda kamuya daha çok iş düşeceği açık.

Yine ve yeniden kamuculuk tartışmasını başlatmak istiyoruz. Yerel demokrasinin güçlenmesinin, bölgeler arası gelir farklarının ortadan kaldırılması için önemi vurgulanacak. Varlık Fonu gibi tek adam rejiminin ve keyfiliğin, denetimsizliğin en belirgin ifadesi olan bir kurumun nasıl ortadan kaldırılabileceği, temel gelirin neden bir ihtiyaç olduğu, servet vergisi gündeme gelmeden paylaşım sorunlarının aşılamayacağı tartışılacak.

Artık K tipi krizden çıkış ve büyüme yaşıyoruz. Yoksullaştıran büyüme, emeğin payını milli gelir içinde aşağı çekiyor, istihdamı daraltıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi, toplumun üretim kapasitesinin geliştirilmesi açısından hayati önemde. Oysa İslamcılar kadını eve kapatarak işsizliği yönetme peşindeler. Bir ülkenin istihdam oranının %50’nin altında olmasından daha büyük bir israf olamaz.  Ülkedeki demokrasinin işyerinde demokrasiden bağımsız ele alınamayacağını gündemleştireceğiz.

Marx’ın dediği gibi artık kapısında “girilmez” yazılan işyerinin, şirketin toplumsal denetime açılması gerekiyor. İşçilerin işyeri yönetimine katılması, şirket karlarının belli oranda işçi fonlarına aktarılması, bu fonların giderek mülkiyetin demokratikleştirilmesi için kullanılabilmesi önemli tartışma başlıkları. Üretim araçlarında özel mülkiyetin kamusal tartışmanın dışına taşınması neoliberalizmin tarihsel zaferidir ancak demokratik gerilemenin de temel kaynağıdır. Çünkü işçi sınıfının direnme kapasitesi aslında toplumun devlet ve sermayeye karşı direnme kapasitesidir ve demokratik gerilemenin arkasındaki temel sebep aslında işçi sınıfının direnme kapasitesini şu veya bu sebepten dolayı önemli oranda erozyona uğramış olmasıdır.

Son kertede bütün soruların en doğru cevaplarına vakıf olmasak da artık solun paylaşımcı ekonomi düşünü neoliberalizmin çizdiği sığ havuzun dışına çıkarmaya cüret eden ve bu cüreti halklaştırmak için güçlerini birleştiren karabalıklar olmaya kararlıyız.