Toplumsal Hareketler ve Sosyal Medya: Bir Üçüncü Dönem Tanımlama Denemesi

Son dönemde toplumsal hareketler ve sosyal medya ilişkisi oldukça dikkat çekmekte. Özellikle sosyal medyanın toplumsal hareketler için yarattığı imkânlar tartışılır durumda. Ancak sosyal medya-toplumsal hareketler ilişkisi bundan mı ibaret? Sosyal medya, toplumsal hareketler için yalnızca fırsat mı yaratıyor?

Bu yazıda sosyal medya ve toplumsal hareketler ilişkisine bir bütün olarak değinilecektir: Yani sosyal medyanın sunduğu olanaklar kadar, onun olumsuz yönleri de ele alınacaktır. Bu yapılırken öncelikli olarak sosyal medya-toplumsal hareketler ilişkisinin dönemleri incelenecek; ardından teknolojiye yönelik yaklaşımlar irdelenecektir. Bu yaklaşımlar içerisinden sosyal medya-toplumsal hareketler ilişkisine dair bir pozisyon alınacak ve son olarak bu ilişkiye dair bir yorum geliştirilecektir.

Toplumsal hareketler ve sosyal medya ilişkisi iki bağlamda ele alınabilir: Bunlardan ilki toplumsal hareketlerin sosyal medyayı bir araç olarak kullandığı durumlara, ikincisi ise doğrudan sosyal medyada gerçekleşen toplumsal hareketlere tekabül etmektedir.

Bu noktada Paolo Gerbaudo tarafından yapılan dönemleştirme oldukça faydalı ancak eksiktir. Gerbaudo (2020: 86) dijital aktivizm kavramını “dijital teknoloji araçlarını kullanan farklı aktivizm biçimlerini nitelemek için” kullanır. Gerbaudo tarafından yapılan dönemleştirmede web 1.0 dönemi -yani 1990’lı yılların ortalarından itibaren- toplumsal hareketlerin dijital platformları kullanışı açısından ilk döneme tekabül etmektedir. Bu süreçte küreselleşmeye karşıt olarak gelişen hareketler alternatif e-posta listeleri, hacktivizm gibi yöntemleri kullanmaktadır.

İkinci dönem ise web 2.0 ile birlikte sosyal paylaşım sitelerinde görünür olan hacktivist grupların, sosyal paylaşım sitelerinin bir platform olarak kullanılmasının öne çıktığı süreçtir (Gerbaudo, 2020: 86). Bu noktada dikkat edilirse iki dönemde de toplumsal hareketlerin sosyal medyayı bir araç olarak kullanması göze çarpmaktadır. Fakat günümüzde -Gerbaudo’nun dönemleştirmesinde eksik bulunan nokta da burasıdır- toplumsal hareketlerin doğrudan ve yalnızca sosyal medya üzerinden gerçekleştiği durumlar gittikçe yaygınlaşmaktadır.

Tartışmayı derinleştirmeden evvel sosyal medyaya yaklaşımlarda göze çarpan iki ana akımdan bahsetmek yerinde olacaktır: Bunlar teknolojiye iyimser ve kötümser bakanlar olmak üzere ayrılır. Teknolojik iyimserler arasında Henry Jenkins ve Manuel Castells; kötümserler arasında ise Evgeny Morozov ve Christian Fuchs gibi isimler öne çıkmaktadır. Söz konusu yaklaşımları belirginleştirmek için örnekler üzerinden gidilmesi doğru olacaktır.

İyimserliğe bir örnek Meksika’da 1 Ocak 1994 tarihinde Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’na itirazlarıyla isyan başlatan Zapatista Kurtuluş Ordusu’nun internet ile ilişkisine bakışta bulunabilir. Zapatista Hareketi küreselleşme ve neoliberalizmin Meksika’daki yerli halkların ekonomik ve toplumsal yaşantısına zarar vereceği endişesinden hareketle yola çıkmıştır.

İyimser ve Kötümser Yorumlarla Sosyal Medya

Manuel Castells Enformasyon Çağı adlı eserinin ikinci cildi olan Toplum ve Kültür bölümünde küreselleşme tartışmasının iki tarafını temsil eden güçlerin mücadelelerini desteklemek amacıyla iletişim teknolojilerini aktif olarak kullandığını belirtir. Çevreci hareket ve Zapatista hareketi finans piyasalarına ve bilgisayara dayalı küreselleşmeye internet aracılığıyla yanıt vermektedir (Castells, 2006: 4-5). Zapatistaların eylemlerini oldukça başarılı bulan Castells, onları ilk “enformasyonel gerilla hareketi” olarak tanımlamaktadır. Castells’e göre Zapatistalar mesajlarını yaymak için medyayı kullanmaktadır (Castells, 2006: 110).

Morozov ise literatürde “Arap Baharı’nın sosyal ağlar ile yürütüldüğüne inanan siber-ütopyacılar, onun temelini oluşturan, gerçek dünya aktivizmini göz ardı ediyor” (Morozov, 2021: 23) şeklindeki görüşleri dolayısıyla kötümser olarak anılmaktadır. Teknolojinin iyimserler arasında bir fetişizm yarattığından bahseden Morozov (2001: 25), bu durumun daha sonrasında yatıştığını dile getirir.

Fuchs’un bu çalışmada tekno kötümser olarak anılmasının gerekçesi de Morozov’la oldukça yakınlaşan görüşleridir. Castells’in İsyan ve Umut Ağları kitabına yazdığı bir eleştirel analizde Fuchs, son dönem toplumsal hareketleri, bu hareketlerin gerçekleştiği ülkeleri ve bu ülkelerdeki internet kullanımlarını inceler:

Ülke

İnternet Erişim Oranı

Facebook Kullanım Oranı (Tüm nüfusa oran)

Cezayir

% 13.4

% 9.5

Bahreyn

% 77

% 30.0

Mısır

% 26.4

% 13.6

Yunanistan

% 46.9

% 33.1

İzlanda

% 97.8

% 69.1

Ürdün

% 38.1

% 38.1

Kuveyt

% 74.2

% 31.2

Lübnan

% 52.0

% 38.0

Libya

% 5.9

% 10.0

Moritanya

% 3.1

% 2.7

Fas

 49.0

% 14.2

Umman

% 68.8

% 16.9

Portekiz

% 50.7

% 38.8

Suudi Arabistan

% 49.0

% 20.9

İspanya

% 65.6

% 33.5

Sudan

% 9.3

Suriye

% 22.5

Tunus

% 36.3

% 28.9

Birleşik Arap Emirlikleri

% 70.9

% 38.6

Birleşik Krallık

% 84.1

% 48.6

ABD

% 78.1

% 46.4

Batı Sahara

Yemen

% 14.9

% 2.6

(Fuchs, 2012: 782).

Tabloda da görüleceği üzere internet erişimi ve sosyal medya erişimleri 2010 Arap Baharı ve 2011 Avrupa toplumsal hareketleri üzerinde farklı etkilere yol açmıştır. Örneğin hükümetin değiştiği Tunus ve Mısır’da internet ve erişim oranları oldukça azdır. Dolayısıyla buradan yola çıkarak iki ülkede de toplumsal hareketlerin, hükümetleri düşüren eylemlerin doğrudan faili olmaktan ziyade aracısı olduğu söylenebilir. Fakat İzlanda, Birleşik Krallık, ABD gibi yüksek internet erişimine sahip olan ülkelere bakıldığında da ortada sosyal medya kullanımının doğrudan etkili olduğunu söyleyebilecek veriler bulunmamaktadır. Bu örnekler için de gelişmemiş ülkelere kıyasla sosyal medyanın toplumsal hareketlerde daha fazla etkili olduğu söylenebilir.

Fuchs bu bilgiler ışığında, bugünkü internet ve sosyal medyanın ticarileşmiş doğasına da vurgu yaparak bu mecraların katılımcı olmayan alanlar olduklarına dikkat çekmektedir. Sosyal medya ve iletişim araçları “protesto iletişimini destekleyebilse de bu potansiyeller abartılmamalıdır” diyen yazar, “Twitter, Facebook veya YouTube devrimleri yoktur. Sadece belirli toplumsal koşullar altında yaşayan ve kolektif olarak örgütlenen insanlar isyan ve devrim yapabilir. Teknoloji, kendi içinde, bir devrim değildir” şeklinde ekleyerek pozisyonunu netleştirir (Fuchs, 2020: 189).

Sosyal Medyada Yeni Bir Dönem mi?

Bu noktadan bakıldığında Morozov ve Fuchs gibi isimlerin yaklaşımlarının daha gerçekçi olduğu dikkat çekmektedir. Sözü edilen bu perspektif -Fuchs bunu eleştirel ekonomi-politik perspektif olarak kabul eder-, sosyal medyanın katılımcılığı arttırdığı gibi bir yanılsamayı reddetmektedir. Bu görüşe göre sosyal medyada hala çoğunluk dinleyici konumundadır (Gauntlett, 2018: 6). Belli başlı şirketler tekel konumunu elde etmiştir, örneğin YouTube video paylaşım sektöründe tek adrestir (Andrejevic, 2009: 410).

Sosyal medya araçları yalnızca katılımcılığı sınırlamakla kalmamış aynı zamanda buradaki sömürü “artı-değer üretimi, kullanıcıların ve özellikle onların yaptığı işin çıktısının reklamcılara satılmasıyla” artışa geçmiştir (Ekman, 2020: 108). Ticari sosyal medyada eğlencenin politikanın önünde oluşu oldukça baskındır: Toby Miller, kullanıcıların yalnızca yüzde 25’inin siyasetle ilgilendiğini dile getirir (Miller, 2009: 430-431). Bu veriler, yukarıda bahsedildiği üzere sosyal medyanın toplumsal hareketlerde aracı bir rolü olduğu savını destekler niteliktedir.

Bu görüşlerden yola çıkarak bugünün sosyal medya-toplumsal hareketler ilişkisine değinmek gerekirse, başta Gerbaudo’nun dönemleştirmesine ek, yeni bir dönemin ortaya çıktığı söylenebilir: Bu üçüncü dönemde toplumsal hareketler sosyal medyayı araçsallaştırmaktan ziyade artık neredeyse sadece burada var olabilmektedirler. Siyasetin sosyal medyaya sıkışması olarak görülebilecek bu sürecin birçok nedeni vardır. Bunlardan en önemlisi ve bu çalışmada üzerinde durulacak olan neoliberal devletin büyümesidir.

Paradoksal bir ifade olan bu tanımlamayı açmak gerekirse, neoliberalizmin sloganı devletin küçülmesiyken, bugüne gelindiğinde neoliberal devlet aygıtının giderek büyüdüğü bu aygıtın en önemli araçlarının ise zor aygıtları olduğu görülebilir. Yani Foucaultcu tabirle söylemek gerekirse bir “güvenlik toplumu”ndan söz edilebilir. Bu güvenlik toplumunda “’Kendi güvenliğiniz için’ baş eğersiniz; tehlikenin nereden, ne zaman geleceğini bilemediğiniz için özgürlüklerin bir bir kırpılmasına alet olmakla kalmayıp, bunu arzularsınız. Neyin, ne zaman tehdit oluşturacağı bütünüyle konjonktüre ve ‘eşyanın doğasına’ bırakılmıştır. Farklı unsurların toplumsal düzeni bozma potansiyelleri farklı olduğu için, çeşitli tehdit algılarına uygun bastırma yöntemleri geliştirilebilmeli ve hatta bu konuda yaratıcı olmanın önü açılmalıdır (Gambetti, 2008: 8-9).

Neoliberal hegemonya kendini kitlelerin siyasetten dışlanmasıyla var etmektedir denilebilir. Siyasetten dışlanan kitleler, boş zamanlarını bağlantıda kalarak doldurmaktadır. Gerçek “boş” zaman, sessiz ve sakin anlar böylelikle ortadan kaybolur. Sürekli bağlantıda olma hali kişisel sohbet ve aktiviteleri sekteye uğratırken, konsantrasyonu bozmaktadır. Gerçekten “tanışılmayan” arkadaşlarla kurulan bağlantının özel hayata saldırı halini aldığını iddia eden Standing huzursuzluk, sabırsızlık ve kararsızlığın artışına dikkat çeker. Bu sürekli bağlantıda olma hali neoliberalizmin yarattığı güvencesiz ve siyasetten dışlanmış kitleler üzerinde depresif sonuçlara yol açıp fiili ilişkilere son verebilmektedir (Standing, 2020: 214)

Sürekli bağlantıda olan kitleler Bauman tarafından ifade edilen ve birbirinin yerini ikame eden cemaat-ağ zıtlığında yol almaktadır. Cemaate ait olunurken, sürekli bağlantıda olunan ağlar kişilere aittir. Böylelikle kişiler bu (sosyal) ağlar üzerinden birçok aktiviteyi gerçekleştirir: Arkadaş ekleme, silme, beğenme, paylaşma (Bauman, 2016); siyasi yorum yapma, linçlere destek olma, adalet talep etme, analiz yapma vb. Dolayısıyla kişiler -Standing’in de belirttiği gibi- fiili ilişkilerden çok sosyal ağlardaki ilişkilere yönelirler. Ancak yine Bauman’ın (2016) ifade ettiği gibi sosyal medyanın bu rolü “konforlu” bir alan da yaratmaktadır.

Siyasete Katılımın Sınırları

Toplumsal hareketlerin yalnızca sosyal medyaya sıkışmasının bir diğer nedeni de neoliberal devletin büyümesiyle bağlantılı olarak aşırı sağ ideolojinin, dünyanın her yanında güç kazanmasıdır. Hindistan’da ve İngiltere’de ortak olan, göçmenlere ve toplumsal hareketlere karşı olan, polis aygıtını büyüten baskıcı sağ popülist iktidarların başa gelmesidir (Berman, 2016: 43). Sağ popülizmin toplumsal hareketlere karşı tavrı oldukça serttir. Son dönem Rusya’da gelişen hareketlilik bunun en büyük kanıtıdır. Ancak eylemler gelişen güçlü polis zorunun ardından sekteye uğramış, toplumsal hareketlilik sönümlenmiştir (Özbey, 2021). Sonuç olarak iktidarlar bu toplumsal hareketleri en doğal hakları olan ve çoğu ülkede anayasal bir hak olan siyasete katılımdan, eylem yapma hakkından ve gündelik hayattan uzaklaştırmıştır.

Bu tartışmalardan yola çıkarak denilebilir ki, bugünün sosyal medya kullanıcısı konforlu alanı olan kişisel hesabı üzerinden dilediğini yapabilmektedir. Siyasete katılım da -hâkim şirketler izin verdiği ölçüde[1]– bu faaliyetlerden biridir. Bugünün sosyal medya kullanıcısı, change.org üzerinden bir kampanyayı imzalayabilir, Twitter üzerinden siyasi analiz yapabilir veyahut hashtagler üzerinden adalet talebinde bulunabilir. Bu faaliyetler, sanki siyasete katılıyor-muş gibi hissedilmesine yol açmaktadır. Uluç’un (2008: 332) da bahsettiği gibi bu durum “katıldığını sanma sendromu” olarak adlandırılabilir.

Elbette ki toplumsal hareketler tamamen sanal alana taşınmıştır denemez[2]; 2020’de Amerika Birleşik Devletleri’nde (Black Lives Matter), Şili’de neoliberalizm karşıtı gösterilerde, Lübnan’da yolsuzluk karşıtı gösterilerde toplumsal hareketlerin gerçekleştiği hatırlanmalıdır. Bu hareketler sosyal medyayı da bir araç olarak kullanmıştır. Ancak bu çalışmada bahsedilen üçüncü bir dönemleştirme ihtiyacının temelinde, toplumsal hareket eylemleri sonrasında kazanım elde edilememesi sonucu kitlelerin yılgınlığa uğramasıdır. Bu yılgınlık sonucunda kitleler taleplerini daha kolay dile getirebildikleri, yer yer kazanımlar da elde ettikleri (kadına şiddet faillerinin yakalanması örneklerinin bazıları akla gelebilir) ve devletin zor aygıtlarıyla karşılaşma olasılıklarının daha düşük olduğu sosyal medyaya yönelmektedirler.

Bu dönemin radikal özneleri olarak Anonymous ve Redhack gibi hacker organizasyonları gösterilebilir. Fakat bu özneler de en başta “şebekelerin ticarileşmesine ve bilginin kontrolüne direnen özneler olarak” (Taş, 2007: 326) ortaya çıksalar da bugün gelinen noktada artık eylemleri daha az görünür haldedir. Hacker kültürünün de son zamanlarda politik içeriğinden sıyrılarak adli vakalar olarak sunulduğu gözlemlenebilir.

Dolayısıyla bugünün politik muhtevası slacktivizm[3] olarak biçimlenmektedir. Sosyal medya araçlarının dışında, gerçek hayatta, emek-sermaye çelişkisi temelinde yahut kültürel talepli organizasyonlarda örgütlenen toplumsal hareketlerin sosyal medyada varoluş biçimleri etkinliklerini tanıtmak ve bir takım gündem belirleme çalışmalarıyla sınırlıdır. Bu makalede tartışılmaya çalışılan biçimiyle üçüncü dönemde, yalnızca sosyal medyanın konforlu alanlarına odaklanan toplumsal hareketlilikler politik örgütlenmelerin güçlü sosyal medya “çalışmaları” (örn. troll ekipleri) tarafından daha az görünür hale getirilmektedir. Yani gerçek hayatın asimetrik güç dağılımı sosyal medyaya da taşınmaktadır. Böylelikle sosyal medyanın güçsüzlere getirdiği birtakım olanaklardan bugün artık söz edilememektedir.

Sosyal medya, sağladığı konforlu eylem biçimleriyle toplumsal hareketleri kendi içine çekerek onları massetmiş; ardından politik örgütlenmelerin asimetrik güç dağılımıyla birlikte görünürlüklerini büyük bir oranda ellerinden almıştır. Bu noktada sonuç olarak Morozov ve Fuchs gibi düşünürlerin görüşlerinin aslında kötümser değil, oldukça ılımlı olduğu yorumu yapılabilir.

Kaynakça:

[1] Andrejevic, M. (2009). Exploiting YouTube: Contradictions of user-generated labor. The YouTube Reader, 413, 36.

[2] Bauman, Z. (2016). “Sosyal medya bir tuzak” (Çev. Can Koçak). https://vesaire.org/zygmunt-bauman-sosyal-medya-bir-tuzak/, Erişim Tarihi: 15.04.21.

[3] Berman, S. (2016). Populism is not Fascism: But it could be a harbinger. Foreign Aff., 95, 39.

[4] Castells, M. (2006). Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür Cilt 2 Kimliğin Gücü. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları: İstanbul.

[5] Ekman, M. (2020). Birikimi Anlamak Marx’ın İlkel Birikim Kuramı’nın Medya ve İletişim Çalışmaları Açısından Önemi. (Çev. Zafer Kıyan ve Hakan Yüksel) (Der. Vincent Mosco ve Christian Fuchs) Medya, Meta ve Sermaye Birikimi Marx Geri Döndü içinde.

[6] Fuchs, C. (2012). Some Reflections on Manuel Castells’ Book” Networks of Outrage and Hope. Social Movements in the Internet Age”. tripleC: Communication, Capitalism & Critique. Open Access Journal for a Global Sustainable Information Society, 10(2), 775-797.

[7] Fuchs, C. (2020). Sosyal Medya Eleştirel Bir Giriş (Çev. Diyar Saraçoğlu ve İlker Kalaycı). 2. Baskı. NotaBene: Ankara.

[8] Gambetti, Z. (2008). Foucault’da disiplin toplumu-güvenlik toplumu ayrımı. Mesele Dergisi, 20, 1-9.

[9] Gauntlett, D. (2018). Making is Connecting: The social power of creativity, from craft and knitting to digital everything. John Wiley & Sons.

[10] Gerbaudo, P. (2020). Siber Özerklikten Siber Popülizme: Dijital Aktivizmin İdeolojik Tarihçesi. (Çev. Canan Arslan) (Ed. Filiz Aydoğan) Yeni Medya Kuramları II içinde. Der Yayınları: İstanbul.

[11] Miller, T. (2009). Cybertarians of the world unite: You have nothing to lose but your tubes! (pp. 424-440). National Library of Sweden.

[12] Morozov, E. (2021). Facebook ve Twitter Sadece Devrimcilerin Gittiği Yerlerdir. (Çev. Yenal Göksun) (Ed. Filiz Aydoğan) Yeni Medya Kuramcılarından Yeni Medya Kuramları I içinde. Der Yayınları: İstanbul.

[13] Özbey, S. (2021). Rusya’da son durum: Eylemler ara verdi ancak burjuvazi hâlâ istim üstünde. https://www.evrensel.net/haber/426506/rusyada-son-durum-eylemler-ara-verdi-ancak-burjuvazi-h-l-istim-ustunde , Erişim Tarihi: 19.04.21.

[14] Standing, G. (2020). Prekarya. (Çev. Ergin Bulut). İletişim: İstanbul.

[15] Taş, O. (2007). Şebeke Toplumunda Direniş: Hacker Kültürü ve Teknoloji Etiği. İçinde: M Binark (der.), Yeni Medya Çalışmaları, Ankara: Dipnot, 309-344.

[16] Uluç, G. (2008). Küreselleşen Medya: İktidar ve Mücadele Alanı Olanaklar – Sorunlar – Tartışmalar. 2. Baskı. Anahtar Kitaplar: İstanbul.

Dipnotlar

[1] Örneğin Twitter, 6 Ocak’ta düzenlenen Kongre baskının ardından Donald Trump’ın hesabını askıya almıştır.

[2] Burada bahsedilen paradigmanın değişmesidir. Tıpkı kapitalizmin ortaya çıkmasından sonra feodalizmin tamamen ortadan kalkmayıp varlığı devam ettirmesi, yahut köleci emek biçiminin bugün halen devam etmesi gibi. Bugün Gerbaudo’nun yaptığı dönemleştirmeye benzer bir şekilde diğer iki döneme içkin toplumsal hareket örnekleri görülmektedir. Fakat bu çalışmada tartışıldığı şekliyle olan tamamen sosyal medya odaklı bir dönemin de açıldığı gözlerden kaçırılmamalıdır.

[3] Slacktivizm: İnternet üzerinden gerçekleştirilen gayri resmi eylemlere katılmak veya politik, sosyal bir duruma destek vermek.