Devrimci Halkçı Bir Seçenek Mümkün

 

Tarihsel lafzını hak eden nadir anlar vardır. O özel anlardan birinde, çatallanmış bir yol ayrımındayız.

Türkiye, uzun erimli bir olağanüstü siyasal atmosferin içerisinde. Her dönemecinde tayin edici virajlardan geçerek, çok yönlü krizlerin derin basıncını en ince kılcal damarlarına kadar hissediyor.

Siyasal alandan toplumsal alana devşirilen kriz hali, tabanda kopuş dinamiklerini tetiklerken, iktidarın iç dengeleri baştan ayağa sarsılıyor. Devletin ana omurgası çatırdıyor.

Devlet katmanlarında oluşan boşluk, darbe girişimi ardına çıplak bir gerçeklik halini alırken, şimdilerde kamuoyu önünde seyreden ifşaatlarla devlet içi klik savaşları boy veriyor, devlet krizi derinleşiyor. Derinleştikçe, güç dengeleri her an yeniden karılıyor.

Şimdi yeni bir viraj var önümüzde. Ya keskin bir dönüş yapılacak ya da hemen karşıda beliren buzdağına bodoslama çarpılacak.

Sosyalistler İçin Koşullar Şahane 

Ülke siyasetinde bir Sedat Peker popülaritesi oluşmuş durumda. 

Peker’in yayımladığı videolarla, herkesin bildiği ama hasıraltı edilen sırlar, mafya-siyaset-devlet ilişkilerini yeniden ve iktidarın meşruiyet krizini tetikleyerek gündeme getirdi.

Gezi isyanının sarstığı güç denklemi, devlet-iktidar dengesindeki hesapları bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde bozuma uğratırken, 17-25 Aralık sürecinde ve sonrasında devlet pastasından daha fazla pay alma savaşımını, işlenen suçlarla birlikte ortalığa saçmış, hesaplaşma bugüne varan derinliklerde başlamıştı.

Bugün ise, bir mafya liderinin seri videolarından ortaya saçılanlar, devlet-mafya-yolsuzluk ilişkilerini, ülkenin çoklu kriz sarmalındaki politik gündeminin ortasına bomba gibi düşürüverdi. Esasında pimi çekilmiş bir bombanın üzerinde oturan ve yay gibi gerilmiş olan ülkemizde, zaten her an tüm mümkünlerin kıyısında seyrediyordu işler.

Şimdi ise o mümkünler, irili ufaklı her türlü siyasi müdahaleye açık vaziyette. Süreç hızlandı. Mümkünlerin mümkünlüğü de hız kazandı.

Faşist koalisyon güçleri de restorasyon güçleri de sahnede. Sahnedeki güçlerin bugünkü ‘derin’ denen dehlizlerdeki savaşımda hesabı var. O hesap üzerinden hamleler ardışıklaşıyor. Ama bir yandan da o ‘derinleri’ sıkıştıran halk güçleri de sahnedeki yerini bırakmıyor.

Lakin, bu kurucu sürecin esas inşacılığını yapacak siyasal özne boşluğu sürüyor. Ne var ki, süreç boşluk tanımayacak kadar akışkan. Her gün, her an, her dakika olasılıkların savaşımına dahil.

Sosyalistler için koşullar çok uygun. Şayet, sosyalistler esas görevlerinin sorumluluğuna soyunur da, halkın arayışını siyasal özne ile kavuşturacak öncülüğü becerebilirse, devrimci halkçı seçenek pekâlâ mümkün. Bunalımlı günlerin yıldırıcı bir etkisi şüphesiz ki var ama bunun ardındaki imkanları görebilenler ancak geleceğe kalacaklar.

‘Şimdi değilse ne zaman’ lafzı öyle bir imkânın eşiğinde ki. İşte apaçık ortada duruyor. Kapitalizmin boyaları dökülüyor, despotik devlet krizde, iktidar güçleri bir baş dönmesi içinde sarsılıyor. Öyleyse sosyalistlerin dünyayı değiştirme müdahalesi, şimdi değilse ne zaman devreye girecek?

Halk güçleri, faşizmin inşası karşısında her çatlaktan sızıp, kendini irili ufaklı tepkilerle ortaya koymaya, taleplerini ve nasıl bir ülkede yaşamak istediklerinin somut yollarını açmaya devam ediyorlar. Ama köklü bir dönüşüm için bu yetmez. Zira, ‘tuğlayı onlar kendi aralarında çektikçe’ ancak duvarın sahibi değişir ve bu duvar öyle kendiliğinden yıkılmaz.

Tarihsel Anın Tarihsel Sorumlulukları

Siyasi iktidar, despotik devlet genetiğinden devraldığı devlet şiddetini serbest bırakarak, kendi krizinden çıkışının hesabını yaparken, sermayeye ve devlete göbekten bağlı ana akım muhalefet, pastadaki esas paya kendilerinin hükümet edeceğinden hareketle, devlette ve sermayede yaratılan hasarın tadilatının hesabında. O yüzden ki, işlenen suçları Allah’a havale edip helalleşelim çizgisiyle halkın öfkesini soğurup, pasifize edecekleri, parlamento sınırlarına hapsedilen bir sandık aritmetiğinin ötesine geçemiyorlar, geçemezler de. 

Parlamento işlevsiz, temsili demokrasi tıkanmış vaziyette. Vaat siyaseti ise artık halk için hiçbir şey vaat etmiyor. Öyleyse bu tayin edici dönemeçte, hemen şimdi, tabandan gelen, halkın talepleriyle bütünleşmiş başka bir müdahaleye ihtiyacımız var.

EMEP, HDP, Halkevleri, SOL Parti, TİP, TKP, TÖP tarafından yapılan ‘Sesimizi yükseltmeli, itirazlarımızı büyüterek örgütlemeliyiz. Türkiye halklarına karşı tarihsel sorumluluğumuzla sesleniyor ve bu kirli ittifaktan kurtularak herkesi yaşanabilir bir ülke için seferber olmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz’ çağrısını içeren ortak açıklama, işte böyle bir müdahalenin başlangıcı olabilir. Zira bu çağrı, yukarıda bir masa başında belirlenmiş, dışarlak bir çağrı değil, halkın kendi taleplerinin bağrından kopup gelen bir çağrı.

Bu ortak çağrı, gecikmiş ama, önemli bir adım. Rasgele bir şekilde değil ama bu kritik günlerdeki yan yana gelişin tahmin edildiğinden çok daha büyük bir etkisi olduğu ve olacağı ortada. Tam da bu yüzden yan yana geliş konusunda ısrarcı olmak gerek.

Bu ortaklaşma zemini korunarak, ileri taşınabilirse, halkın yön arayışı örgütlü bir vücuda kavuşabilir, halk güçlerine umut ve güven veren sol bir odak inşa edilebilir.

Erken seçim koşulları oluşmuştur evet. Ancak, salt sandığı ve parlamentoyu parolalaştıran bir pozisyon alış, bizi meclis aritmetiğinin, temsili demokrasinin sınırlarına mahkûm etmenin ötesine götürmeyecektir.

Seçimler, ancak ve ancak, demokratik bir anayasayı omurgasına koyan, halkçı bir programla, kendini siyasal ortama dayatan bir siyasal seçenek olarak örülürse, devrimci halkçı bir seçenek somutlaşabilir.

Bir kırılma momentinin içerisindeyiz. Üzerinde konumlandığımız tarihsel ana, tarihsel bir sorumlulukla yaklaşıp, devrimci halkçı bir seçeceği iktidar alanına dayatabiliriz. 

Açacağımız bu yol, sosyalist bir toplum kurma tahayyülümüzün tohumlarını da şimdiki zamanın içerisine serpiştirecek, sosyalizm mücadelemizin zeminini de güçlendirecektir.