Lazzaro Felice: İkili Yaşam-Markizlerle Mücadele!

İtalyan genç kadın yönetmen Alice Rohrwacher son filmi “Mutlu Lazzero” ile  Cannes’da en iyi senaryo ödülünü aldı. Yönetmenliğini ve senaristliğini Alice Rohrwacher’ın yaptığı film 2018’de vizyona girdi ve sinemaseverler tarafından övgüyle karşılandı.

Üç uzun metraj filmi olan Rohrwacher’ın sinemaya başlama hikâyesi ise hayli ilginç. Sinema okulları tarafından kabul edilmediği için yönetmenlik ve sinema terimlerini kitaplardan okuyarak öğrenmeye çalışmış. Ayrıca çocukluğundan itibaren yaşadığı evde televizyon izlemenin yasak olmasından kaynaklı sinemayı keşfi de üniversite zamanlarında olmuş. Televizyonun olmayışı kendisinin edebiyata yönelmesinin, sürekli okuyup yazmasının önünü açmış. Ürettiklerinin, bugün yaptığı filmler üzerinde oldukça etkili olduğu açık.

Hayatında önemsediği şeyleri filmlerinin içerisine yedirip, izleyiciye aynı naiflikte ve oldukça güzel bir biçimde aktarıyor.  Filmlerindeki ilhamı kendi hayatı, yaşadığı coğrafya ve toplumdan alıyor. Bunları aktarmakta zorluk çekmiyor. Hayatta var olan şeylerin bir yaşamının/yaşanmışlığın olduğunu ve onun üzerine kurulan yaşamları aktarırken seyirciyi rahatsız ederek düşünmeye sevk ediyor. Bireysel psikoloji yerine kolektif psikolojiyi öne çıkarıyor.

Filmlerinde ana karakterlerin yaş aralıkları ve film aralıkları neredeyse aynı.  İlk filminde ana karakter 12 yaşında, ikincisinde 14, son filminde ise Lazzaro 18 yaşında.  

Alice Rohrwacher tüm filmlerinde amatör oyunculara yer veriyor.  Lazzero Fellice’de 54 amatör oyuncu oynuyor ve aynı zamanda baş karakter Lazzero da amatör bir oyuncu. Olağanüstü sade oyunculuğuyla gönülleri fetheden Adriano Tardiolo’nun isminden uzun süre bahsedeceğimiz aşikâr.

Zamansal ve Sistemsel Göç

Türkiye coğrafyasında yaşayanların filmi izlerken kendilerinden ve coğrafyalarından pek çok ortak nokta bulacaklardır. Özellikle de kırdan kente göç edenler.

Film, ikili bir yaşamın sistemsel değişiminin fakat aynı zamanda değişmemesinin de mitolojik olarak ana karakter üzerinden toplumsal ve insani birçok vurguyla aktarımını yapıyor. Masalsı anlatımı, kamera kullanımı, doğal oyunculuklar, pastoral görüntüler, hikâyenin sadeliği ve vuruculuğu filmi izlerken adeta hipnotize ediyor.

“Mutlu Lazzero’’ iki ana bölümden oluşuyor. Zaman, mekân ve sistem değişiyor ama aynı karakterler hikâyeyi farklı bir biçimde devam ettiriyor. İlk bölümde İtalya’nın ücra bir köyü olan Inviolata’da (bozulmamış, bakir olan) başlıyor film. Markiz Alfonsina De Luna’nın sahip olduğu köyde yaşayan 54 insanın dış dünyadan tamamen kopuk, tütün tarlasında çalıştırılıp emeklerinin sömürüldüğü, bir evin içinde yaşayan, bilinçlerinin törpülendiği/şekillendirildiği feodal bir sistemi anlatıyor.

Köylülerin, filmin başından sonuna kadar “Lazzero , Lazzero , Lazzero” diye tüm işlere çağırdıkları iyiliğin temsili, sürekli gülümseyen ve masum Lazzero’nun her şeye yardım etmesi kendisinin sömürülmesinin yolunu açıyor.  Tıpkı O’nu izleyen Markiz’in söylediği gibi “Ben onları sömürüyorum, onlar da şu çocuğu. Bu aşılamayacak bir sömürü zinciri.”

Yönetmen, senaryosunda mitolojik bağlamda İsa’nın dirilttiği rivayet edilen Lazarus mitini yeryüzüne indirip, modernleştirip, kırsalda Lazzero’da biçime kavuşturuyor. Lazzero’nun masumiyeti, iyi hali, yardımseverliği izleyiciye bir bakış atıyor aynı zamanda. Kameranın film boyunca Lazzero’nun gözlerinin içine bakması belki bundan kaynaklıdır. Gözlerindeki ışıltıyı, iyiliği görünce izleyenlerin ister istemez kendisine dönüp bakmasını sağlıyor.

Markiz köylüleri sömürmek için onları dış dünyadan tamamen soyutladığı gibi belli zamanlarda köye rahip göndererek biçerdöveri kutsayıp, köydeki çocuklarla dini sohbetler edip, var olan sömürünün din aracılığıyla sonraki nesillerde de devam etmesini sağlıyor.

Bu feodal sistemin seyri , Markiz’in oğlu Tancredi’nin çiftliğe gelmesi ile değişmeye başlıyor. Tancredi istemediği halde kendisini zorla getiren annesini para koparıp cezalandırmak için işin içine Lazzero’yu da katarak kaçırılma oyunu oynar.  Bu oyunla birlikte istediğini alamayan Tancredi’nin sigara kraliçesi olan annesinin, farklı bir zamana sıkıştırıp sömürdüğü sistemin İtalya Devleti tarafından fark edilmesini sağlıyor. 

Marabalar artık özgür ama hep dinledikleri hikâyelerden kaynaklı küçük su birikintisinin üzerinden dahi geçemeyecek kadar korkuyla yetiştirilmişler. Köye gelen helikopteri görüp yanlışlıkla uçurumdan düşen Lazzero, düştüğü zaman diliminde kalırken diğer köylüler zamansal, mekânsal ve sistemsel göçlerini yapıyorlar.

Modernize Edilmiş Sömürü!

Filmin taşındığı ikinci ana bölümde ise;  Lazzero’nun kurt metaforu ile uykudan uyandırılmasının ardından dönem, zamansal olarak 20 yıl kadar ileriye sarılıyor. Lazzero’nun yaşında ve görüntüsünde hiçbir değişiklik olmuyor. Genç adamın mistik macerası Tancredi’yi bulmak için yola çıkması ile başlıyor. Kente gittiğinde görüntü değişmeye başlıyor. Hava soğuk, sisli, gürültülü, renkler her daim soluk ve kalabalığa rağmen yalnızlık.  

Köylüler kentin en yoksul ve ücra köşelerinde küçük bir barakanın içinde farklı bir biçimde ve farklı araçlarla sömürülerek yaşamlarına devam ediyorlar. Modern yaşamda elde ettikleri bir kazanım yok, aynı sömürü farklı şekilde devam ediyor.

Lazzero’nun şehirde ilk karşılaştığı kişi Markiz’in yardımcısı Nico’dur. Nico ara sıra köye gelip hesap kitap yapıp köylüleri borçlu çıkaran ve daha fazla çalışmalarını sağlayan kişidir. Bunu kapitalist sistemde en yoksul ve güvencesiz tabaka ile yapar. Göçmenler üzerinden yapar. Göçmenlerin tarlalarda daha ucuza çalışmaları için 4 dolardan açık artırma ile fiyat düşürüp daha ucuza çalışmalarını sağlar. Kendi coğrafyamızda da farklı şekillerde çokça karşılaştığımız bir durum. Türkiye’de de Suriyeli işçilerin inşaat, nakliyat ya da merdiven altı yerlerde çalıştıklarında yevmiyeleri normal bir işçinin yarısı kadardır neredeyse.

Nico, Lazzero’yu  gördüğünde mandalina fırlatıp kovar, onun olduğuna inanmak istemez. Sonrasında köyde aynı evi paylaştığı diğer köylülerle karşılaşınca Lazzero’nun olduğuna inanmayıp önünde diz çökerler. Küçük barakayı tekrar paylaşacakları için Lazzero’nun da çalışıp para getirmesi gerekmektedir. Evin annesi, Lazzero için “hayalet de olsa çalışıp para getirecek” demesi kır yaşamındaki insan ile kentteki insan profilindeki yabancılaşmayı net bir şekilde bize göstermektedir.

Lazzaro köyde doğanın içinde yaşamını sürerken, kentte doğanın hapsedildiğini, ağaçların taş saksılar içinde olduğunu, doğayı süs görselliğinde suni/gerçek olmayan bir şekilde devasa beton binalar içine yerleştirildiğini görür.

Tancredi’yi bulan Lazzero, Markiz ailesinin tüm mal varlığına bankalar tarafından el konulduğunu öğrenir.

Köylüler Markiz ailesine bu duruma nasıl düştünüz diye sorduklarında ise;

“-Gerçekten bilmek istiyor musunuz?

-Banka

-O bir canavar

-Sahip olduğumuz her şeyi alıp götürdü.” cevabını alırlar.

Lazzero bu duruma üzülerek bankaya gidip Tancredi’ye parasının geri verilmesini ister. Bankada müşteriler tarafından dövülüp ikinci kez ölen Lazzero’nun başında kurt yeniden belirir. Kurt, bankadan çıkıp, şehrin gürültüsü, kalabalığı, soğukluğu içerisinde uzaklaşmaya başlar. Kenti terk eden Kurt, Lazzero’nun saflığı, dayanışması, iyiliği, samimiyeti ve inancını temsil etmektedir.

Lazzero, yabancılaşmış, bireyselleşmiş, doğanın süs olarak kullanıldığı bu modern yaşamda kendine yer bulamaz. 

Filmin sonunda köylüler kentten köye geri dönme kararı alırlar.  Kendi emekleri, alın terleri ile var ettikleri İnviolata’yı tekrar var etmeye. Patronsuz olmak şartı ile!

Ezmeden, ezilmeden, sömürülmeden, her iki yaşamı görüp yeni bir yaşamı Lazzero’nun ruhu ve işçilerin alın teri ile yeniden birlikte kurmaya!  Patronsuz olmak şartı ile!

*Markiz; Aristokratik bir rütbe, soyluluk unvanı.