MEB “Yükten” Kurtulma Derdinde, “Fırsatlar”ın Peşinde

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk geçtiğimiz günlerde yine bir açıklama yaptı. Bir kısmı şöyle: “Bu süreç bize bazı dersleri uzaktan eğitimle verebileceğimizi gösterdi. Bu durumun devam ettirilebileceğini düşünüyoruz. Eğer salgın olmasaydı yıllar alacak bir deneme sürecini aşmış olduk.”

Özetle de şunu söyledi: “Salgın bitse de uzaktan eğitim kalıcı hale gelecek.”

Biz yazıp anlatmaktan bıkmadık, Bakanlık da bu sorunlar yokmuş gibi davranmaktan bıkmadı! Yine de geçtiğimiz bir yılın eğitim tablosuna şöyle bir bakmak iyi olacak.

Sorunlar Çığ Gibi, Çözüm Yok

Aslında salgından çok önce derin sorunlarla iç içe ilerleyen eğitim sistemi salgınla birlikte neredeyse tamamen çöktü. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de eğitim sisteminin kırılganlığı ve daha da önemlisi kamu yararına değil sermaye çıkarına politikalarını beslediğini yeniden görüldü. Pandemi ilanının üzerinden bir yıl geçti ama hâlâ eğitimdeki sorunlara dair kalıcı, onarıcı, geliştirip ilerletici adımlar atılmadı.

Salgının başından bu yana öve öve bitiremedikleri uzaktan eğitim ve EBA’nın gerçekliği pek öyle değil. Türkiye’de 18 milyona yakın öğrenci var. Bu bir yılda en az 7 milyon öğrenci uzaktan eğitime hiç erişemedi, EBA’ya bağlanmak için şifre bile almadı. Sorun tek bu da değil, erişebilenlerin de ne kadar faydalandığına dair bir veri yok. Salgında milyonlarca öğrenci gözden çıkarıldı, bu öğrencilerin geri dönüp okula katılmaları şurada dursun, okuldan kopuşları neredeyse hızlandırıldı. İnternet ya da bilgisayar, telefona erişimi olmadığı için müfredatı dâhi takip edemeyen yoksul, işçi sınıfından ailelerin çocukları ile özel okula giderken devletin teşvik verdiği, teknik donanıma sahip çocuklar aynı sınavlara girdiler. Önümüzde liselere ve üniversitelere giriş sınavları var. 1 yıldır karanlık bir kuyuya dönen eğitim sisteminin içinde debelenen öğrenciler, şimdi de pandemi öncesiyle aynı müfredattan sorumlu tutuldukları sınavlara girmek zorunda bırakılıyorlar.

MEB, “uzaktan eğitim kalıcı olacak, altyapımızı güçlendirdik, dünyada birinciyiz” diyor ama neyse ki bazı rakamlar gerçekliği gün yüzüne çıkarıyor: OECD verilerine göre, Türkiye’nin “sessiz çalışma yeri olan öğrenciler” listesinde 77 OECD ülkesi arasında 49’uncu sırada yer alıyor. Bilgisayar sahipliği oranının yüzde 44,1 olduğu, “Okul Çalışmaları İçin Bilgisayara Erişimi” listesinde ise 77 ülke arasından 64’üncü olduğu belirtiliyor. Yine Türkiye, 77 ülkenin olduğu “İnternet bağlantısına erişimi olan öğrenciler listesi”nde ise 70’inci sırada.

Yönetilmeyen bu süreç bir yandan eğitimdeki sınıfsal uçurumu, öğrencilerin eğitime erişimdeki fırsat uçurumunu derinleştiriyor öbür yandan devamsızlık ve okullaşma oranını etkiliyor. Bir yıl geçti ama hâlâ bu konuda rakamları tam olarak bilmiyoruz, Bakanlık bununla ilgili kapsamlı, şeffaf bir çalışma yapmaktan özellikle imtina ediyor.

Çocuğu okula gönderip göndermeme “tercihi”ni ailelere, okulu açıp açmama kararını da okul yönetimlerine, il hıfzıssıhhalarına bırakan Bakanlık böylece sorumluluğu üstünden atmış oluyor. Bu durum sürecin başından beri böyle. Aç kapa politikasıyla iyice içinden çıkılmaz hâl alan yüz yüze eğitim şimdilerde il ve ilçelerdeki vaka yoğunluğuna göre belirleniyor. Okulda vaka çıkınca kapanıyor sonra yeniden açılıyor, yeni bir vaka çıkınca yeniden kapanıyor ve süreç böyle gidiyor. Bu sürdürülemezlik bir yandan öğretmenleri, eğitim emekçilerini, ebeveynleri, çocukları yıpratırken öbür taraftan gün geçtikçe daha fazla çocuğun eğitimden uzaklaşmasına sebep oluyor.

UNESCO, “okuldan uzakta olunan süre uzadıkça özellikle risk altındaki çocukların sınıf tekrarı ve okula dönüş oranlarında azalma ihtimali artıyor” diye belirtiyor. Yoksulluk derinleştikçe eğitimden uzaklaşma artıyor. Bu süreçte çalışmak zorunda kalan, tarım işçiliği yapan, mülteci olan ya da anadili farklı olan çocuklar en fazla zararı görüyorlar. Ayrıca eğitime erişim uçurumunun diğer bir etkileneni de özel eğitim ihtiyacı olan çocuklar. Ekrandan eğitim almaları mümkün olmayan, çoğu destek kesildiği için eğitim kurumuna da gidemeyen, gitse de bağışıklığı düşük olduğu için hastalık kapma olasılığı yüksek olan özel eğitim öğrencileri son bir yılda eğitimden daha hızlı uzaklaştı. Yıllar süren eğitimlerle gelinen aşamalar pandemide geriye gitti. Kademe yükseldikçe faydalanma oranı azalan özel eğitimde, bu oran giderek düşüyor.

Ebeveynler, özellikle de anneler bu süreçte en ciddi emeği harcayanlardan. Bakanlık, uzaktan eğitim kalıcılaşacak, aileler de bu süreçte eğitime katıldı, iyi oldu minvalinde açıklamalar yapadursun, milyonlarca kadın gece gündüz evde çocuklarla ilgilenmek, onların ödevlerini yaptırmak, derslere odaklanmalarını sağlarken yemek yapmak, bulaşıkları yıkarken ertesi gün ne pişireceğini düşünmek zorunda kaldı, kalıyor. Bakan buna “nitelikli zaman arttı” diyor ama durum aslında, devletin tüm görevlerinin kadınların üzerine yıkılmasından ibaret.

Pandemi aynı zamanda çocukların ruh sağlığında da ciddi etkiler yarattı, izler bıraktı. Hâlâ da bırakmaya devam ediyor. MEB yalnızca ekrandan eğlenceli video koyup geçiştirse de çocuklar evde mutsuz. Sosyalleşmeye, akranlarıyla zaman geçirip birlikte öğrenmeye, paylaşmaya, fiziksel harekete, sosyal ve davranışsal becerilerini geliştirmeye ihtiyaçları var. Bolca oyun oynamaya, arkadaşları ile zaman geçirmeye, bu süreçte kaybettikleri pek çok sosyal kazanımı yeniden kazanmaya ihtiyaçları var.

Peki Bakanlık hiç mi bir şey yapmadı?

Yaptı aslında. 18 Milyon öğrencisi olan bir ülkede 1 yılda 400 bin tablet dağıttı. 1400 (yazıyla da bin dört yüz) EBA destek noktası kurdu. 1 milyona yakın eğitim emekçisinin olduğu ülkede yalnızca 80 bin civarında öğretmen aşı olabildi. 1 yıl içerisinde uzaktan ya da yüz yüze verilen eğitimde herhangi bir müfredat seyreltilmesine gidilmedi. Neden? Çocuklar müfredattan geri kalmasın. Çocuğunu özel okula göndermek isteyen ailelere maddi destekte bulundu. Ha! Bir de okullara dezenfektan kutuları gönderildi. Yalnızca kutuları.

Tüm bu yapılanlar yokmuş gibi davranmak ne mümkün!

Uzaktan Eğitim Fırsat mı?

Bakanlık’ın ifadesine göre uzaktan eğitim bir sürü fırsat getirmiş. Artık en “ücra köşedeki” çocuklar bile eğitime erişiyormuş. Eşitsizlik kalmamış! Bu durum kalıcı hale gelebilirmiş.

Bu durumda kalıcı olacak olan öğrencilerin eğitimden kopuşu, işçiliğe ya da evliliğe zorlanmaları, eğitimdeki fırsat eşitliği uçurumunun derinleşmesi olacaktır ancak. Eğitimden kopan en az 7 milyon çocuğu görmeyip uzaktan eğitim kalıcı olacak diyen Bakanlık, aslında hem bu çocukları hem de devamında eğitimden kopacak olanları çoktan gözden çıkardığını ifade etmiş oluyor. Ekonomik durumu yeten bağlansın, gerisi de hızlıca ucuz işçi kervanına katılsın. Sonuçta kendi tercihleri!

Pandemi koşullarında uzaktan eğitimi kullanmak, onu iyileştirmek, tüm çocukların erişimini sağlamak başka; kalıcı, yapıcı hiçbir adım atmadan bundan sonra böyle de olur demek çok başka.

Pandemi döneminde “eğitimde asıl yük öğretmen maaşları” diyen Bakanlık, belli ki “yük” gördüğü her şeyden kurtulma derdinde. Zira çocukların evde olması bütçeyi epey hafifletmiştir. Bütün bakım ebeveynde, öğretmenler deseniz gece gündüz ekran başında ultra enerji ile çalışmak zorunda, okullar kapalı olduğu için maddi desteğe ihtiyaç yok… EBA’dan verelim dersleri olsun bitsin. Nitelikli eğitimi de parası olan alıversin!

Tüm süreç boyunca eğitime ayrılan bütçeyi arttırmak ve yüz yüze eğitimin olanaklarını hazırlamak şurada dursun, pandemi öncesi bütçeden de geriye gidildi. Özel okullara teşvik yığan Bakanlık, devlet okullarının koridorlarına dezenfektan kutusu yerleştirmekten başka neredeyse hiçbir şey yapmadı. Son 10 yılda eğitim politikalarını tamamen neoliberal dönüşüm, sermaye odağıyla planlayan, kamuyu değil özeli teşvik eden Bakanlık pandemi sürecinde de bu duruşu sürdürdü elbette.

Acil olarak tartışmaya, bu politikaları reddedip yenilerini inşa etmeye, eğitimden kopan veya kopmak üzere olan çocuklar için harekete geçmeye ihtiyacımız var. Kamusal bir hak olan eğitim hakkının pandemi maskesi altında gasp edilmesine göz yumamayız. Devletin görevi, tek bir tanesi bile dışarıda kalmadan her çocuğun eşit, bilimsel, anadilinde, nitelikli, parasız eğitime erişimini sağlamaktır.