MHP’nin Atağı Sürüyor

18 Mart’ta 13. Olağan Büyük Kurultayını gerçekleştiren Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), uzun zamandır hazırlığını yaptığı “yeni” dönemin kadrosunu da belirlemiş oldu. Kadrolardaki “yenilenme” ve kurultay sürecindeki gelişmeler MHP’nin önümüzdeki süreçte “atağa” devam edeceğini gösteriyor.

İstekler ve Gerçekler

Rakibi olmamasından dolayı Bahçeli’nin çok “rahat” olduğu kurultayda Merkez Yönetim Kurulu (MYK) yüzde 30 oranında değişti. 70’li yıllarda sola karşı terör uygulayan (Tamer Osmanağaoğlu) ve günümüzde de kimi isimleri hedef göstererek şiddete maruz bırakan (Edip Semih Yalçın) isimlerin MYK’da yerlerini koruması, bu değişikliğin özde değil biçimde olduğunu ve özdekilerin politikalarının biçimdeki “yenilerin” enerjisiyle uygulanması arzusuna işaret ediyor. Kurultay öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşananlar da bunun göstergesi.

İlk olarak Danıştay’ın “Andımız’ın okutulması” konusunda verdiği “olumsuz” karara AKP/Erdoğan’ı değil Danıştay’ı eleştirerek cevap veren Bahçeli, ittifakı korurken aynı zamanda süregelen devlet krizinden yararlanarak devlet içindeki nüfuzunu arttırmaya çalışacağını gösterdi. Erdoğan’ın “ant olarak İstiklal Marşı” yeterli sözünü görmezden gelmesi de Bahçeli’nin önümüzdeki süreçte ittifakı korumayı istediğine işaret ediyor. Geçtiğimiz Salı günü grup toplantısında Bahçeli’nin açıkladığı 5 stratejik hedefte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kökleşmesine yönelik özel vurgu da ittifakın sürdürülmesinin taraflar için ne kadar zorunlu olduğu ortaya koyuyor.

Bahçeli’nin Danıştay’ı suçlamanın ardından HDP’ye yönelik kapatma davasının iddianamesini “teknik” nedenlerle iade eden Anayasa Mahkemesi’nin(AYM) kapatılmasını istemesi, faşizmin kurumsallaşmasının iktidar koalisyonu için artık ertelenemez olduğunu gösteriyor. Anayasa Mahkemesi’ni kapatma isteğinin ardındaki bir başka neden ise MHP’nin devletin özellikle kolluk kuvvetleri ile yerel yönetimlerindeki kadrolarında edindiği konumu hukuk alanına taşımayı hedeflemesi. Polisin uyguladığı şiddetle birlikte toplum üzerinde yaratmak istediği hegemonyanın devletin diğer kliklerinin hâkim olduğu “hukuk” alanı tarafından (söz konusu işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, Aleviler ve Kürtler olmadığında) kimi zaman engellenmesi, MHP’nin devlet içinde daha geniş alanlara yayılmasını akamete uğratıyor.

Bu nedenle MHP, AKP/Erdoğan’ın da yapmak istediği hamleler için adım atarak hukuk alanını etki alma çabası içerisinde. HDP’ye kapatılma davası açılması ile Bahçeli’nin ağzından çıkan lafla Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Meclis’ten yaka paça gözaltına alınması ve akabinde tutuklanması, Bahçeli’yi ifadeye çağıran hâkime soruşturma açılması MHP’nin hukuk alanındaki atağının somut göstergeleri olarak önümüzde duruyor. MHP’nin hukuktaki hamleleri AKP/Erdoğan’ı zorlayan değil, tam tersine AKP/Erdoğan’ın yapmak istediği ama “iç dengeler” nedeniyle tereddütte kaldığı hamleler. Ve bunların MHP tarafından yapılıyor olması, olası bir ters tepkide “suçun” Bahçeli’nin üzerine yıkılabilmesini sağlayabileceği için AKP/Erdoğan tarafından “uygun” görülüyor.

Fakat yaşanan ekonomik ve siyasi krizler ile devlet krizinin her geçen gün şiddetlenmesi, Cumhur ittifakı bileşenleri arasındaki ilişkinin giderek stratejikten çok taktiksel gerekçelere dayanmasına neden oluyor. Taktiksel gerekçelerin ön plana gelmesi de ittifakı koruma isteğinin köprüyü geçene kadar olduğu gerçeğini açıkça ortaya koyuyor.

İşte bu gerçekliğin krizin derinleştiği her bir adımda “ittifakı koruma isteğini” baskılaması nedeniyle iki taraf da bildiği yoldan ilerlemeyi esas alıyor. Dolayısıyla MHP de Boğaziçi öğrencilerine yönelik söylemle başlayıp AYM, HDP ve Gergerlioğlu’na yönelik hamlelerle devam eden politikalarıyla “sert” gücünü esas alıp ilerleyeceğini ilan etmiş durumda. Nitekim kurultay sonrasında oluşan MYK’nın buna göre dizayn edildiği görülüyor.

“Zor”lamaya Devam

70’li yıllardan başlayarak kimi zaman arttırıp kimi zaman da “gözden ıraklaştırıp” uyguladıkları şiddet, MHP’nin asli gücü olmaya devam ediyor. Polis ve Özel Harekât gibi kolluk kuvvetleri arasında önemli sayıda lümpen erkek taraftarını istihdam eden MHP, sahip olduğu bu zor aygıtını esas gücü olarak görmeyi sürdürüyor. Polisin eylemlerdeki saldırgan tavrı, eski MHP’lilerle birlikte eski AKP’lilerin de alenen şiddete uğraması MHP’nin ittifak içindeki rollerinden birini gösteriyor.

MHP’nin zor aygıtını esas almasında yapısal özellikleri ağır basmakla birlikte, Bahçeli’nin başa geçmesinden bu yana izlediği ılımlı politikalarla uzun zamandır yanında tuttuğu kitlenin önemli bir bölümünü İyi Parti’ye doğru kaybetmesinin de payı büyük. Akşener’e sürekli davetiye gönderilmesi ve son kurultayda olduğu gibi İyi Parti’nin “kurgu, sipariş, dizayn” olarak nitelendirilmesi gibi beyhude çabalar, kayıp giden kitlenin geri kazanılmasını sağlamasa da sürdürülüyor. Ama bu devamlılık kitlenin kazanılması bir yana MHP kitlesinin İyi Parti’ye yönelmesini de engelleyemiyor.

Neoliberalizmin koşullarına uygun, “kültürelliğin” baskın olduğu İyi Parti karşısında etnik milliyetçiliğe sahip, uyum ve süreklilik isteyen piyasaya sadece “zor”u sunabilen MHP’nin kitle kaybı yaşaması oldukça normal. Fakat MHP’nin sunduğu “zor”, ekonomik krizle birlikte TÜSİAD ile arasındaki çatlaklar derinleşen MÜSİAD için oldukça çekici. Bahçeli’nin 5 stratejik hedefinden birisinin de “ruh kökümüzden beslenen yeni, yerli ve milli bir ekonomik sistemin ihyası ve inşası” olması, MÜSİAD’a göz kırpılması olarak okunabilir.

Öte yandan ekonomik krizle birlikte devlet krizinin derinleşmesi, sermayenin ve kitlelerin zor zamanlarda duyduğu “güven” ihtiyacını sağlayacak zor gücünün rol oynayabileceği şartları sağlamaya devam ediyor. Bu nedenle de MHP önümüzdeki süreçte en iyi bildiği yoldan devam ederek bu şartların sağladığı şansı artırmaya çalışmaya devam edecek. Tabii Bahçeli’ye, Boğaziçi öğrencileri hakkında ettiği sözleri yutturan halkın barajıyla karşılaşıncaya kadar.