Çocuklar Geçti Bakanlık Sınıfta Kaldı; Okullar Önlemlerle Birlikte Açılsın

Pandeminin başından bu yana eğitimle ilgili tartışmalar hep gündemde oldu. Nasıl olmasın? Sadece ilk ve ortaokul düzeylerinde 18 milyondan fazla öğrenci var.

Bir eğitim dönemi daha bitti. Hatta çocuklar karne bile aldılar! Peki ya Milli Eğitim Bakanlığı’nın karnesi

Aradan geçen aylara baktığımızda söylenmesi gereken ilk şey, milyonlarca öğrencinin eğitimden koptuğu ve bakanlığın buna dair adım atmadığıdır. Kendi resmi rakamlarına göre bile 1 buçuk milyon öğrenci (asıl rakamların 4 milyon civarında olduğu söyleniyor) EBA ya da canlı derslere hiç bağlanamamış. Nerede bu çocuklar? Neden bağlanamıyorlar? Bakanlığın buna dair de bir çalışması yok.

Verilen eğitimin niteliği, biçimi ve yoğunluğu ile ilgili tartışmalar pandemiden önce de vardı. Sonrasında da devam etti elbette. Nitelikle ilgili tartışma çok daha uzun ama şuna bakmak iyi olabilir: Geçen yılın Mart ayından beri çocuklar, bambaşka bir dünyanın içinden, ekranlardan eğitim almaya çalışıyorlar. Hem de birebir aynı müfredatla! Öyle yoğun bir ders programı var ki, çocuklar sokağa çıkmanın serbest olduğu zamanlarda bile derse girmek zorunda kalıyorlar. Yüz yüze eğitimde aldıkları her şeyi, aynı oranda alıp başarılı olmaları bekleniyor. Bakan’ın açıkladığına göre de yüz yüze eğitim başladığında çocukları yoğun bir program bekliyormuş!

Mart’tan bu yana okullar bir açıldı bir kapandı. Eylül’de yüz yüze eğitime geçişten önce her şeyin hazırlandığı, tüm önlemlerin alındığı söylenmişti ama süreç içinde açığa çıkanlar ve sonuçlar gösterdi ki öyle değil. Bütün bir yük öğretmenlere, okul idarelerine ve ebeveynlere yüklendi. Hijyen malzemeleri ailelerden istendi. Çocuklar maskelerini kendileri getirdiler. Okullara ek öğretmen ya da yardımcı personel alınmadı. Okulların açık kaldığı süreden sonra hasta sayıları hızla arttı ama, yüz yüze eğitimde alınmayan önlemlerin pandemideki artışa etkisi üzerine bir açıklama yapılmadı. Ancak rakamlar gösteriyordu ki sadece İstanbul’da bile sayılar yüzde 83 artmış.

Sürecin başında öğrencilere tablet dağıtılacağı açıklanmıştı. Ocak ayının son gününde bakanlık açıklama yaptı: 500 bin tablet ulaştırılmış çocuklara. Yaklaşık bir yıl sonra bunun hayata geçirilmesi (kimlere ulaştı, ne kadar yararlı oldu onlar ayrı tartışma; bir de tablet vermek için AKP üyeliği istendiği haberleri var tabii burada) bir sorun iken 18 milyondan fazla öğrencinin olduğu ülkede bu komik rakamla övünmeleri bir başka sorun. Zira eğitime erişemeyen çocukların çoğunun evinde bırakın tableti, iki öğünü karşılayacak gıda yok. Çok çocuklu evlerde aileler tek telefonla çocuklarını eğitime ulaştırmaya çalışıyorlar. Çoğu zaman da çocuklar arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Daha küçük yaş gruplarına kendileri öğretmeye çalışırlarken daha üst kademelerdeki çocukların derslere bağlanmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Süreç boyunca özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara dair, onların da okullarını açıp kapamak dışında hiçbir adım atılmadı. Rehabilitasyon merkezleri ve özel eğitim kurumlarına dair detaylı bir çalışma yürütülmedi, süreçten daha da olumsuz etkilenen çocuklar ve aileleri için maddi ya da psikolojik destek mekanizmaları kurulmadı.

Bakanlık, övünerek açıklamıştı, hala da dillendiriyorlar: “Biz çocukları okula gönderip göndermeme kararını ailelere bırakıyoruz” diye. Açıklama bu olunca, devletin sorumluluğunda olan eğitim, ailelere bırakılınca da ortaya böyle karışık ve eşitsizliğin giderek derinleştiği bir tablo çıktı. Gönderebilen gönderdi ya da bağlanmasını sağladı. Gönderemeyenler ise “tercih etmemiş” oldu! Yani sorumluluk yine ailelere bırakıldı.

Oysa aynı bakanlık özel okullara teşvik yağdırdı. Özel okullara giden öğrenciler için ek destek paketleri hazırladı hatta ücretlerin bir kısmını karşıladı. Daha fazla özel okul açılsın diye de ayrıca çabaladı.

Aralık’ta yapılan bütçe görüşmelerinden eğitime çıkan pay, pandemi döneminde eğitim ihtiyaçlarının yanından bile geçmedi. Önce sağlığa sonra da eğitime ayrılması gereken en yüksek bütçenin yerini güvenlik harcamaları, savaş bütçesi aldı. Esasında genişletilmiş bir bütçe ile tüm çocukların eğitime erişimi sağlanabilecekken, güdük bir bütçe ile süreç kapandı.

Bütün bu sürecin ilk yarısından sonra çocuklar karne aldılar. Notları nasıl mı belirlendi? Derse katılımları üzerinden… Keşke şaka olsa diyor insan ama değil. Katılabilenler sınıfı geçti hiç katılamayanlar ise zaten daha hangi sınıfta olduğunu bile bilmiyorlar, öyle uzak eğitimden. Bakanlık, sürekli olarak karlı yollarda ilerleyen EBA destek araçlarının fotoğraflarını atıp reklam yapadursun gerçek ortada: Milyonlarca çocuk eğitimden koptu ve devlet de buna göz yumdu. Karneyi verip geçti.

Bakanlığın karnesi ise belli: Her adımda sınıfta kaldı.

Peki, Yeni Dönemde Ne Olacak?

Geçtiğimiz yıl tartışmalar, okullar açılsın ya da asla açılmasın uçlarında savruluyordu. Ancak geldiğimiz noktada şu açık ki, iktidar ve sermaye güçleri, bu süreci kendi çıkarları için kullanmaktan başka bir adım atmıyorlar. Attıkları adımlar yetmiyor, ihtiyacı karşılamıyor.

Pandemi gerçeği hepimizin malumu. En önemli adımlar, gerekli kapanmaların (temel üretimler dışında tüm üretimin durdurulması, AVM’lerin kapatılması vb.) sağlanması, ücretli izin ve ekonomik destek paketlerinin hazırlanması yani kapanmaların güvenceli hale getirilmesi, vakaların azaltılması, yayılım zincirinin kırılması ve sağlık emekçilerinin üzerindeki yükün hafifletilmesi.

Ancak gelinen noktada milyonlarca çocuk eğitimden kopmuş, sosyal hayattan soyutlanmış ve derin travmalara mahkûm edilmişken; karşısında AVM’lerden iş yerlerine, fabrikalara kadar her yerin açık olması iktidarın hesap makinesinde neyin ağır bastığını tekrar gösteriyor. Eğitim gibi oldukça masraflı bir şeyin böyle ağır aksak ilerletilmesi nerdeyse işlerine geliyor. Girebilen girer, giremeyenin kendi tercihi, özel okullar zaten daha fazla kazanıyor, gücü yeten de özel öğretmen tutuyor… Peki ya devletin sorumluğunda olan eğitim, çocukların eğitim hakkı? Eğitime erişemeyen milyonlarca çocuk ne olacak? Ya da saatlerce ekran karşısında çırpınan öğretmenler?

Bütün önlemlerin alınıp okulların kademeler halinde yüz yüze eğitime geçmesi ana talep olmalı. Ancak ilk süreçte olduğu gibi değil, planlı ilerlenmeli, göstermelik değil gerçek adımlar atılmalı; sürecin içerisindeki sendikalar, yerel yönetimler ve aileler de bu planlamaya dâhil edilmeli. Çocukların ve eğitim emekçilerinin yararını gözeten, sermaye için değil halk için, bütünlüklü bir eğitim planlaması hızlıca devreye sokulmalı.

Toptan açılıp kapanmalar süreci yıpratıyor. Bunun yerine okulların açılışı için, şeffaf bir araştırma ile bölgesel hatta il düzeyinde planlamalar yapılması önemli. Eğitim-Sen’in bu konuda bakanlığa sunduğu önerilerden biri de anasınıfları dâhil olmak üzere ilkokul dördüncü sınıfa kadarki kademelerin seyreltilmiş ve önlemleri alınmış okullara başlayabileceği yönünde. Bu kademede yaklaşık 5 milyon çocuk var. Öneri, iyi bir planlama ile hayata geçirilebilir. Tercihe bırakılmadan, bu kademedeki tüm çocukların okula gitmesi sağlanabilir, sağlanmalı.

Eylül’de, gerçek önlemler alınmadığı için hızlıca tekrar kapanan süreçten dersler çıkarılmalı. Sorumluluk ailelerin ya da öğretmenlerin değil devletin, bakanlığındır. Okulların ihtiyaçları tek tek hesaplanıp karşılanmalı, çocukların eğitime erişmesi için bütün adımlar acilen atılmalıdır.

Buradaki ana taleplerden biri de aşı olmalı. İlkokul dördüncü sınıfa kadarki öğrencilerle çalışan eğitim emekçileri ve okullarda çalışan personeller aşılama sırasında öncelenmeli. Aksi halde açılıştan bir ay sonra rakamların yükselmesi ve tekrar kapanma artık şaşırtıcı olmayacaktır. Aşıların yapılması, eğitim emekçilerinin ve çocukların sağlığı ve eğitimin sürdürülebilirliği için atılması gereken en acil adımlardandır. Ayrıca okullarda düzenli ve hızlı testlerin de yapılması gerekecektir. 15 Şubat’ta, kademeler halinde açılacak olan okulların bu önlemler alınmadan açılması süreci başa sarmaktan, halkın sağlığını bile isteye riske atmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.

Açılış planlamasında, eğitimden kopan çocuklara dair araştırma yürütülmeli ve kendilerinin eğitime tekrar dâhil edilmeleri sağlanmalıdır. Bu, ülke çapında iyi bir araştırmayı gerektirir. Devletin atmadığı adımlar yüzünden eğitimden kopan çocukların eğitime dâhil edilmeleri şarttır,  öylece kopmalarına izin verilemez.

Yüz yüze eğitimde, gözetilmesi gereken şeylerin belki en başında çocuklar ve onların hakları geliyor. Çocuklar da bu süreçten en az yetişkinler kadar etkilendiler, etkileniyorlar. Şu an ihtiyaçları olan şey yoğunlaştırılmış bir müfredat değil, seyreltilmiş bir program. Ama en önemlisi de rahatlamaları, uzun zamandır koptukları arkadaşları ile oyunlar oynamaları, sürecin olumsuz etkilerini oyunlar yoluyla sağaltmaları ve bir yılın ardından tekrar adapte olabilmeleri için psikolog ve sosyal hizmet uzmanları tarafından desteklenmeleri. Aylardır eve hapsolmuş olan çocukların en acil ihtiyacı ders ya da ödev değil, oyun, arkadaşlık, sokak, eğlencedir.

Önümüzde iki gün var. Okullar açılacak ama buna dair atılan adımları görmek mümkün değil. Genel bir söylemle ilerlettikleri süreçte tek açıklama “Açıyoruz, her şeyi planladık” şeklinde. Ama detaylar yok. Aşı bilgisi yok. Okullara maske, dezenfektan, temizlik malzemesi yok… A, B, C planlarımız hazır diyen bakanlığın bu planlara dair şeffaf hiçbir şey sunmaması kaygıları daha da arttırıyor. Biz yaptık oldu, olacak mantığı ile ilerleyip; süreç boyunca ne sendikalar ne yerel yönetimlerle ne de ailelerle ortaklaşan bakanlık, şimdi de benzer bir yolda gibi görünüyor.

Şimdi eğitim hakkını daha fazla dillendirme ve bunun devletin temel sorumluluğu olduğunun altını çizme zamanı. Tek bir çocuğun bile eğitimin dışında kalmadığı, bütünlüklü, çocuk odaklı, eğitim emekçileri ve okul bileşenlerini de koruyan, aşılamayı önceleyen bir politika ve bunun planlanıp hayata geçirilmesi mümkün.