CHP’nin Muhalefet Ekseni

CHP, toplumsal muhalefet dinamiklerinin bir anda parlayan refleks eylemlerine söylemsel düzeyde destek vererek, halk güçlerinin gerisinde kalan tepkiler üreterek, toplumsal muhalefetle bağ kurmaya çalışıyor. Kurmak istediği bu bağ toplumsal muhalefete ön açan değil tersine, toplumsal muhalefeti kendi restorasyon hedeflerine uydurarak halk güçlerinin kendi çıkarları için örgütlenmesine ket vuran bir nitelik taşıyor.

Osmanlı Devleti’nden sonra Cumhuriyet rejimine geçilmiş olsa da, Osmanlı’daki devlet sınıfları ile tefeci ve bezirgânların egemenliğine dayalı despotik devlet geleneği, kendisini kapitalist dünyaya uyarlayarak devam ettirdi.

Osmanlı devlet sınıflarından seyfiye sınıfı (askeri bürokrasi), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru olmasından aldığı güçle önemli oradan belirleyici olduğu bir statüko oluşturdu.

Türkiye’deki burjuvazi, ordu merkezli statüko ile toplum üzerinde kurulan tahakkümün yarattığı güvenli alan içinde ve devletin tüm olanaklarını kullanarak gelişip semirdi.

Ordu, halk muhalefetinin yükseldiği, devrimci durumların ortaya çıktığı dönemlerde yönetime el koyarak sermayenin ihtiyacı olan “düzeni” tesis ediyordu. Ülkenin egemen gücü olarak ciddi bir güç alanını tutarken, önemli bir maddi pay da alıyordu.

CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olarak despotik devlet geleneği ile varoluşsal bir bağ içinde.

1950’de tek parti iktidarı bittikten sonra uzun süre muhalefette kalsa da devlet partisi olarak siyasetin merkezinde varlığını sürdürdü.

1968 kuşağı ile yükselişe geçen devrimci dalgaların yarattığı ortam içinde halkçı söylemlerle iktidara geldi. O dönemki CHP, “ortanın solu” söylemleriyle kitlelerin devrimci enerjisini soğuran bir pozisyondaydı.

Restorasyon

Sermaye geliştikçe kendi mutlak egemenliğini tesis etme ihtiyacı yönünde hareket etti. Küresel sermaye ile uyumlu hale getirilmiş bir İslam anlayışını savunan AKP ile ittifak kurdu.

Büyük sermaye güçlerinin desteği ile iktidara gelen AKP, iktidara gelirken Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze kadar gelen ordu merkezli eski devlet rejimini dönüştürerek sermayenin tam egemenliğini sağlamayı vaat etmişti.

AKP lideri Erdoğan, Cemaat ile yaptığı ittifakla birlikte ordu merkezli eski devlet rejimini dönüştürmeyi başardı.

Bu süreçte eski statükonun kurucu partisi CHP de dönüştürülerek sermayenin yeni ihtiyaçlarına uygun bir hale getirildi.

Ancak Erdoğan, sermayenin mutlak egemenliğini tesis etmek yerine kendisinin Reis olduğu özel bir sermaye egemenliği kurma yönünde hamlelere girişti.

Buna karşılık sermaye; mutlak egemenliğini tesis etme yolunda; kurulan yeni rejimi Erdoğan’sız götürme ve yeni rejimde tespit edilen sorunların restore edilmesi, Erdoğan’ın aşırılıklarının törpülenerek rejimin restorasyonunun Erdoğan’ın kendisi ile birlikte yürütülmesi gibi seçeneklerin aynı anda devrede olduğu bir restorasyon sürecini desteklemeye başladı.

CHP, İYİP, DEVA, GELECEK gibi farklı siyasi geleneklerden gelen partilerin kendi varoluşsal hesapları dolayısıyla içinde bulundukları restorasyoncu bir muhalefet ekseni oluştu.

İktidar koalisyonunun yaratmaya çalıştığı yeni rejimi ve sermaye egemenliğini tehdit eden asıl güç ise kurulan yeni rejime yönelik biriken halk öfkesinin örgütlü bir hale dönüşerek inisiyatif alma ihtimali.

Restorasyoncu muhalefet, varoluşsal hesapları dolayısıyla iktidar koalisyonuna yönelik hamlelerini, toplumsal muhalefetin inisiyatif almasını önleyecek şekilde yapmak zorunda.

Örneğin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 24 Temmuz’da Taksim’de demokrasi mitingi yapan CHP sürecin devamında demokrasi güçlerine ön açmak yerine doğası gereği, Erdoğan ile birlikte Yenikapı mitinginde yer almayı tercih etmişti.

“Adalet Yürüyüşü” gibi halk güçlerinin sahiplendiği, önemli bir muhalefet odağı yaratabilecek hamlelerde bulunduğu zaman da, kitlelerin inisiyatif alma ihtimaline karşı geri adım atmıştı.

Ayrıca seçim dönemlerinde hareketlenen halk güçlerinin; iktidar koalisyonunun seçim hileleri ve yenildiği seçimleri iptal etmesi ile tetiklenen öfkesini gemleyen, bu açıdan da halk güçlerinin önünü kapatan bir politika izledi.

İktidar koalisyonunun kendisini çektiği zeminde, iktidarın dayattığı tekçi, milliyetçi söylemleri yeniden üreterek devam eden bir restorasyoncu muhalefetin başını çekiyordu.

İktidarın, faşizmi kurumsallaştırma hamlelerine karşı da sanki sıradan bir burjuva parlamenter sistemin yürüdüğü bir ülkede, adil bir seçim süreci geçirebilecekmişiz gibi seçimler gelip çattığı zaman iktidar olabileceklerine yönelik söylemleri devam ettiren CHP, uzun bir süre siyaseten hareketsiz kalmayı tercih etti.

Albayrak’ın İstifası Sonrası

Faşizmi kurumsallaştırmak isteyen iktidar, Ayasofya süreci ile bu yönde adımlarını hızlandırmıştı. Bu süreçte iktidar koalisyonunun MHP kanadına yakın bir suç örgütü lideri olan Alaattin Çakıcı aracılığıyla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ölümle tehdit edildi. Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu da iktidar koalisyonunun çevresindeki isimler tarafından hedef gösterildi.

Muhalefete yönelik suikast yöntemlerinin siyaset tarihindeki yeri dolayısıyla, faşistleşme sürecinde halkları şok dalgasıyla sindirmek için yaygın olarak kullanılabilme ihtimaline rağmen, muhalefet bu aşamada da etkin bir karşı çıkış göstermedi.

Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasıyla oluşan süreç; iktidar koalisyonu içindeki çatlakları ve iktidar koalisyonunun ülkeyi yönetme kapasitesinin oldukça daraldığını gözler önüne serdi.

Sonrasında Erdoğan’ın yaptığı reform açıklamaları, içinde bulunduğu sıkışmışlığın düzeyini gösteriyor. Bu reformların çerçevesi sermaye güçleri ile yapılan toplantılarda belirleniyor elbette.

Sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş; belediyelerdeki yolsuzluklardan uzun süredir bahsetmelerine rağmen 23 Haziran 2019’dan bu yana yapmadıkları suç duyurusunu bu süreçte yaptılar.

Kemal Kılıçdaroğlu ise, yaptığı konuşmayla, 7 Aralık’taki bütçe görüşmelerine damgasını vurdu.

CHP böylece uzun süredir ilk defa iktidar koalisyonunun belirlediği gündeme karşı söylem üretmek yerine kendi gündemini dayatmış oldu.

Aynı dönemde Medyascope’da bir programa konuk olan Kılıçdaroğlu burada; kimseden intikam almayacaklarını ve kendi kabul edebilecekleri ilkeler çerçevesinde bir “Türkiye ittifakı”na da sıcak bakabileceklerini söyledi.

Hatırlanacağı üzere, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, oluşan devlet krizi ve iktidar, yönetme kapasitesinin oldukça daralması sonucu köşeye sıkıştığında, CHP derhal iktidarın yanında yer almıştı.

Erdoğan, o zaman yapılan Yenikapı Mitingi’nde vücut bulan CHP desteği ile zaman kazanarak yeni bir iktidar koalisyonu oluşturdu ve iktidarını devam ettirdi.

İktidar koalisyonunun içinde bulunduğu ve birbirini tetikleyerek sarmal halinde büyüyen krizler; 31 Mart yerel seçimlerinden önce Erdoğan’ı “Türkiye ittifakı” çağrısında bulunmaya itmişti. Erdoğan bu süreçte, Devlet Bahçeli’nin sert tepkisi ile karşılaşarak geri adım atmıştı.

Kılıçdaroğlu, iktidar koalisyonuyla güçlü bir mücadeleye girişmesi halinde halk güçlerinin inisiyatif alma ihtimalini görüyor. Bu ihtimale karşı “Türkiye İttifakı” söylemiyle Erdoğan’a yeni bir can simidi uzatıyor gibi görünüyor.

CHP Politikaları Neye İşaret Ediyor?

CHP, iktidar koalisyonunun zayıflığının açıkça görüldüğü bir konjonktürde yaptığı muhalefet ile gündemi belirleyen aktörlerden oldu. Ancak bunu yaparken, iktidar koalisyonunun işlediği tüm suçlara rağmen “ilkelere uygun” bir ittifak içerisinde olabileceklerini açıklamayı ihmal etmedi.

Sonrasında, ABD’nin Türkiye’ye yaptırım kararı almasıyla yeniden tümüyle iktidarın söylemlerini destekleyen bir açıklama yaptı CHP.

CHP’nin de içinde olduğu restorasyon güçleri, söylemsel düzeyde iktidar koalisyonunun politikalarının sonuçları olan, burjuva hukukunu bile hiçe sayan hamlelerle tüm yargı kurumlarının işlevsizleştirilmesine, ekolojik yıkıma, yolsuzluklara, derinleşen yoksulluğa karşı çıksalar da; muhalefetlerini iktidarın çizdiği sınırlar içinde tutarak, iktidarın argümanlarını kullanarak, iktidarın sıkıştığı her an halk güçlerinin öfkesini gemleyerek iktidar koalisyonunun önünü açmaya devam ediyorlar.

CHP’nin, iktidar koalisyonuna yönelik devam eden bu tutumu, halk nezdinde iktidar alternatifi olamamasına yol açıyor.

Bu tutumun sebebi; Restorasyon güçlerinin, iktidar koalisyonunun oluşturduğu rejimin sivri yanlarını törpüleyerek, halk güçlerinin rızasını yeniden üretebilecek aynı zamanda küresel sermayenin ihtiyaçlarına birebir cevap verecek bir sistem restorasyonunu öngörüyor olmaları.

CHP’nin etkin bir muhalefet yapması, halk güçlerinin CHP’yi aşacak şekilde inisiyatif alacağı bir sürecin önünü açabilir. Halk güçlerinin inisiyatifinin güçlenmesinin, kapitalizmin içinde bulunduğu yapısal krizden çıkış için sermayenin ihtiyaç duyduğu sömürüyü derinleştirme politikalarını tersine çevirebilecek bir etkide bulunması güçlü bir olasılık.

Bunun yerine içinde bulunduğu krizlerin iktidar koalisyonunu tamamen zayıflatmasını bekleyen CHP, gerekli gördüğü durumlarda iktidar politikalarına destek çıkarken, muhalefet hamlelerini iktidarın en zayıf olduğu anlarda yapmayı tercih ediyor.

Bu şekilde restorasyon güçleri; iktidar koalisyonunun içinde bulunduğu zayıf durumda, iktidarı daha fazla köşeye sıkıştırarak, öne sürdüğü restorasyon şartlarını kabule zorlamayı deneyebilir.

Böylece sermaye açısından halk güçlerinin inisiyatif alma riski alınmadan sistem restorasyonuna gidilebilir.

Restorasyon güçleri, iktidar koalisyonuna karşı mücadele etmek yerine, gerekirse Erdoğan’ın da içinde bulunduğu bir “Türkiye İttifakı” seçeneğini masada tutmaya devam ediyor.

Ancak iktidar koalisyonu, içinde bulunduğu tüm krizlere rağmen hamlelerini iktidarda kalmaya yönelik ciddi bir asabiyetle atıyor.

Bu açıdan restorasyon güçlerinin yarattığı tüm muhalefet boşluklarından yararlanmayı da ihmal etmiyor.

Restorasyon güçlerinin yaptığı muhalefet iktidar koalisyonu nezdinde yaşamsal bir tehlike oluşturmasa da halk güçlerinin kuvvetli refleksleri, iktidarı sıkıştırmaya devam ediyor.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, Erdoğan tarafından atanan “kayyum rektör” Melih Bulu’ya yönelik protestolarının toplumsal muhalefet dinamikleri içinde hızla yayılması gibi refleksler tepkiler, iktidar koalisyonunun içinde bulunduğu sıkışmışlığı derinleştiren bir nitelik taşıyor.

CHP, toplumsal muhalefet dinamiklerinin bir anda parlayan refleks eylemlerine söylemsel düzeyde destek vererek, halk güçlerinin gerisinde kalan tepkiler üreterek, toplumsal muhalefetle bağ kurmaya çalışıyor. Kurmak istediği bu bağ toplumsal muhalefete ön açan değil tersine, toplumsal muhalefeti kendi restorasyon hedeflerine uydurarak halk güçlerinin kendi çıkarları için örgütlenmesine ket vuran bir nitelik taşıyor.

Ancak buna rağmen, iktidar koalisyonunun içinde bulunduğu sıkışmışlık düzeyinde, CHP’nin yaptığı bu zararsız muhalefete bile tahammül gösterme lüksü yok.

Bunun en son örneğini Canan Kaftancıoğlu’nun Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı ve toplumsal muhalefet dinamikleri tarafından hızla sahiplenen eyleme destek vermesi sonucu, hakkında hazırlanan hukuk dışı iddianamenin kabul edilmesinde gördük.

Üçlü Olasılık

Bu bağlamda üçlü bir olasılık karşımıza çıkıyor.

İçinde bulunduğu tüm krizlere rağmen, iktidar koalisyonunun iktidarda kalma asabiyeti ile yaptığı faşistleşme hamleleri karşısında, etkin bir muhalefet çıkmadığı ölçüde iktidarın bu hamleleri başarıya ulaşabilir.

İktidar koalisyonunun bu hamlelerden vazgeçerek CHP öncülüğündeki restorasyon güçlerinin beklediği gibi, adil bir seçim sonucunda sakince iktidardan vazgeçmesi oldukça düşük bir olasılık.

Restorasyon güçlerinin güçlü bir muhalefet zemini oluşturması halinde iktidar koalisyonu bir erken seçime mecbur edilebilir. Ancak bunun için toplumsal muhalefet ile birlikte sokağa çıkılması ve güçlü bir ses çıkarılması gerekiyor. Bu ihtimal, restorasyon güçleri için, inisiyatifi toplumsal muhalefete kaptırma ve sermaye adına çokça taviz vermek zorunda kalma ihtimalinden kaynaklı riskli görünüyor. Şimdiye kadarki politikalarına bakacak olursak restorasyon güçlerinin bu riski göze alma ihtimalleri düşük.

Buna karşılık toplumsal muhalefetin yükselerek, iktidar koalisyonunu yönetemeyecek duruma getirmesi de olasılık dâhilinde. Böyle bir durumda CHP öncülüğünde restorasyon güçlerinin toplumsal muhalefetin gücünü soğurma ve restorasyon güçlerine içerme ihtimali var.

Eğer böyle bir durum gerçekleşirse, toplumsal muhalefetin öfkesini dengeleyecek birkaç küçük taviz ve yeni rejimin sivri yönlerinin restore edilmesi ile yollarına devam etmek isteyebilirler. Buradaki belirleyici güç, toplumsal muhalefetin örgütlülüğü ve kendi çıkarlarına ne kadar sahip çıkabileceği olacaktır.

İşçi sınıfının örgütlenerek motor gücünü oluşturduğu, kadınlar, doğa savunucuları, öğrenciler gibi tüm toplumsal dinamiklerin de kendi alanlarından doğru örgütlülükleri ile yan yana durduğu güçlü bir toplumsal muhalefet örgütlendiği takdirde ise başka bir geleceğin kapıları açılacaktır.