“Moskof Ayısı” Dansını Sürdürüyor

Rusya’nın küresel hegemonya savaşında var olabilmesi için olmazsa olmaz olan askeri alandaki varlığı, halklar için önemli bir tehdit niteliği taşıyor. Çatışmaları veya gerilimleri “durdurmanın” arkasında devam edegelen hegemonya savaşımı, halkların “Moskof ayısını” barış getiren olarak görme hülyasından uyandırılması gerektiğine işaret etmekte. 

Gün geçmiyor ki “Moskof Ayısı”nın, özellikle bölgemizde müdahil olmadığı bir yer görmeyelim. Abhazya, Güney Osetya, Kırım, Doğu Ukrayna ve Suriye derken Dağlık Karabağ’daki “sorun”a da Rusya dâhil olarak durumu “şimdilik” yatıştırdı. Ve böylece Moskova’nın dokunduğu yerde “gül biter” hülyası bir kez daha zihinlerde yer edindi.

Yaklaşık yüz yıldır başından bomba, savaş ve katliam eksik olmayan “coğrafya” insanının, silahların azıcık da olsa “sessizliğe” büründüğünü duyduğunda bu hülyayı edinmesi oldukça doğal.

Fakat bu “sessizlik” her defasında daha şiddetli gelen fırtınanın öncülü olmaya devam ediyor. Bunda kapitalizmin derinleşen krizi ve buna bağlı olarak küresel kapitalist güçler arasındaki hegemonya savaşının payını ısrarla vurgulamak, Marksist bir hezeyan değil, somut gerçekliklerle yüzleşmek ve bu gerçeklikleri değiştirme yolunda adım atma cesaretini göstermek için şart.

Soğukkanlılık ve Ataklık 

Nitekim 21. yüzyıla başlarken Bush başkanlığındaki ABD emperyalizmi de “imparatorluk” salvosuna başlarken kendisinden başka bir küresel gücün/güçlerin oluşması ihtimalini de engellemeye çalışmaktaydı. Fakat “olayların” gelişiminin istenilen yönde olmaması, küresel ve bölgesel güçlerin alan ve inisiyatif kazanmasına neden oldu. Ve Rusya da bu “kazanımları” yüzyılın başından bu yana, Anatoli Karpov’un soğukkanlılığı ve Aleksandr Alekhine’nin ataklığını birleştirerek, satranç hamlelerine benzer şekilde büyütmeyi sürdürüyor. Bu hamlelerin büyük çoğunluğunun askeri ve enerji alanında olması ise Rusya’nın “özgünlüğü”.

SSCB’nin dağılmasından sonra sanayi ve ticaretteki gücünü kaybeden, Putin’le birlikte de bu gücü istenilen düzeyde restore edemeyen Moskova, geniş coğrafyasının sunduğu yeraltı “zenginlikleri” ile “soğuk savaşın” miras bıraktığı askeri güce dayanmayı sürdürerek hegemonya savaşında var olmaya çalışıyor.

Bu var olma çabasında soğukkanlılık ve ataklık Moskova’nın anahtar iki kelimesi. SSCB döneminde devasa boyutlara ulaşan “akademik” dünyanın yardımıyla dünya çapındaki gelişmelere dair geniş bir malumata sahip olan Rusya, “gerilimli” bölgelerdeki öznelerle kurduğu “tarafsız” ilişkiler yoluyla soğukkanlı bir şekilde süreci işletmekte. Fakat Moskova bu süreci işletirken, tarafları da sürece dâhil edip aralarındaki çelişkilerden faydalanarak “sınırlı” gücünü efektif olarak kullanabilmekte. Çelişkiler büyüyüp çatışma halini aldığında ise Rusya’nın, Wagner’in kullanımında görüldüğü üzere, atak davranarak “askeri” ağırlığını önce terazide hafif olandan yana koyup dengeyi değiştirdiğini, ardından dengeyi tekrar “sağlamaya” yöneldiğini görmekteyiz. Böylece “tarafları” kaybetmeden, dengeyi sağlayan ve var eden güç olarak “bölgeye” askeri gücüyle yerleşme “şansına” sahip olmakta.

Ayıyla Dans 

Askeri güçlerle yerleşmek, Rusya’ya bölgenin nimetlerinden yararlanmanın yanı sıra kendisi için önemli olan enerji hatlarını belirleme, hatları koruma gibi avantajları da sağlıyor. Böylece Rusya’da büyük oranda devletin tekelinde bulunan enerji ve savunmanın birlikteliği ve “zenginliği” oluşturularak, ülke içerisindeki düzenin sürmesi de sağlanmakta.

Dolayısıyla Rusya’nın, özellikle askeri alandaki gücü, bu birlikteliğin sürmesi için oldukça elzem.

Bu nedenle, çatışmalı veya gerilimli bölgelere askeri gücüyle girerek “barışı sağlama ve koruma” gibi ulvi bir görevi ifa eden Moskova, gerektiğinde kan akıtılmasına da göz yumabilmekte. Dağlık Karabağ’daki savaşta binlerce kişinin öldürülmesi örneğinde olduğu gibi.

Sonuç olarak Rusya’nın küresel hegemonya savaşında var olabilmesi için olmazsa olmaz olan askeri alandaki varlığı, halklar için önemli bir tehdit niteliği taşıyor. Çatışmaları veya gerilimleri “durdurmanın” arkasında devam edegelen hegemonya savaşımı, halkların “Moskof ayısını” barış getiren olarak görme hülyasından uyandırılması gerektiğine işaret etmekte.

Her ne kadar Rus özdeyişi olarak bilinse de, esasında ABD’de sıkça kullanılan cümlede denildiği gibi: “Ayıyla dans edersen, ayı durmak isteyene kadar duramazsın.”