Eğitim “Uzakta(n)”; Çocuklar Tarlada, Sanayide, Fabrikada…

Çocuk işçiliği, çocuk işçiliğidir. Bu, isteğe bağlı bir seçim değil, sınıfsal konumdan kaynaklı bir zorunluluktur. Hiçbir çocuk oyun oynamaktan kopmayı, okula gitmeyi bırakıp işe başlamayı istemez. Çalışma zorunluluğu, çocuğun oyun zamanından çalar çünkü. Eğitiminden, gelişiminden, sosyal ve kültürel aktivitelerinden çalar. Çocuğun çocukluğundan çalar.

Yazıya, Milli Eğitim Bakanı’nın, çok değil, bir iki ay önce, tarlada çalışan çocuklarla poz verdiğini ve fotoğrafın üzerine “ailelerine yardım eden çocukları ziyaret ettik” minvalinde şeyler yazdığını hatırlatarak başlamak istiyorum. Bu hatırlatmanın yazı boyu akılların bir köşesinde kalması, yazıda değineceğim birçok şeyin gözümüzde daha net canlanmasına katkı sağlayacaktır. Çünkü hafife alınıp geçilebilecek, “iyimser” bir poz değil; devletin ve bakanlığın, çocuklara ve çocuk işçiliğine yaklaşımını gözümüze sokan bir fotoğraftı. Hem fotoğrafın kendisi hem de onun altına gelen yorumlar önemliydi.

***

Çocuk işçiliğinin tarihi çok gerilere gidiyor. Ama en azından içinde yaşadığımız kapitalist çağın başlangıcından bile alsak bu tarih oldukça uzun. Sadece uzun da değil; kan, şiddet ve baskı ile yüklü. Kapitalizm inşa olurken çocukları çocuk oldukları için köşede tutmadı tabii ki, aksine onları kendi yükselişinde kullandı.

Bugün içinde yaşadığımız kapitalizm en azından neredeyse ilk 100 yılında, vahşi bir biçimde çocuğun emek gücünü sömürdü. Milyonlarca çocuk madenlerden atölyelere, fabrikalardan sanayi işletmelerine kadar birçok alanda en ucuza ve en güvencesiz biçimlerde, uzun saatler çalıştırıldı. Kapitalizm kuruluş dönemlerinde bu emek gücünden müthiş bir artı değer elde etti. Yıllar içerisinde, teknolojinin gelişmesi, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve nüfusun artmasıyla birlikte çocuk işçilere olan “ihtiyaç” azalma eğilimi gösterse de hiç bitmedi. Bu azalmada ayrıca işçi sınıfının o dönemki taleplerinden olan “çocukların eğitim alması” hakkının da adım adım kazanılması da etkili oldu. Ama çocuk işçiliği asla bitmedi. Yani kapitalizmin çocuklar üzerindeki vahşeti son bulmadı; sadece –çoğunlukla- Avrupa dışına çıktı.

Bugün içinde yaşadığımız yüzyıl, çocuklar için en olumlu şartların olduğu dönem olarak gösteriliyor. Çocukların el üstünde tutulduğu, bu yüzyılda kıymetlendikleri algısı oldukça yerleşik. Oysa gerçek, hiç de öyle parıltılı değil. En azından, dünyadaki çocuk nüfusunun yarısından fazlası için.

Dünya ölçeğinde çocuk işçiliği çok katmanlı bir sorun ve oldukça uzun bir yazı gerektirir. Belki sadece rakamları vererek oradan da Türkiye özeline inebiliriz: Dünya genelinde 5-17 yaş arasında yaklaşık 300 milyon çocuk işçi var. Ama bu rakam pandemi öncesi raporlardan kalma ve tahmin ettiğiniz üzere veriler güvenir değil. Durumun şu an hangi noktada olduğu belirsiz.

Bu kaygı verici rakamın ardından Türkiye’ye bakabiliriz. Zira durum, oranlara vurduğumuzda Türkiye’de de iç açıcı değil. Bu yumuşak bir ifade oldu. Daha net söylersek: Türkiye, çocukların giderek daha da işçileştiği ve çocuk işçiliğinin bizzat devlet, bakanlık tarafından meşrulaştırıldığı bir ülke. Sermayenin ucuz emek gücü ihtiyacının azımsanamayacak büyüklükteki bölümünü çocuklar karşılıyor.

****

Pandeminin hemen başında(31 Mart 2020’de) TÜİK, 2002 yılından sonra ilk defa Çocuk İşgücü Anketi’ni yayımladı. 2019 yılı verilerinin olduğu bu rapor da bir önceki gibi yanıltıcı içeriklerle dolu. Anketin yapılış biçiminden, yapıldığı gruba,  yere ve mevsime kadar sıkıntılı birçok yer var. Mesela rapor, tarımda çalışan çocukları 250 bin civarında vermiş. Ancak bu verinin toplandığı aylar Ekim-Kasım ayları; yani, tarım işlerinin en az olduğu zaman dilimi. “Seçilen” aylarda bile bu kadar yüksek bir rakam varken, mevsimlik tarım işlerinin asıl dönemi olan yaz ayları hesaba katıldığında sayıların nasıl yükseleceğini tahmin etmek zor değil.

Ya da mesela Türkiye’de, 0-18 yaş arasında 2 milyona yakın Suriyeli çocuk var ve bunlar çocuk işçiliğinin önemli bir dilimini oluşturuyor. Ama rapordaki verilere bunlar dâhil edilmemiş. Aynı rapora, ev işlerinde ailesine yardım ettiğini söyleyen 5-17 yaş arasındaki 7 milyondan fazla çocuk da dâhil edilmemiş.

Böyle eksikler ve yanıltıcı verilerle ilerleyen raporda çocuk işçi sayısı 720 bin. Ancak bu rakamın 3 milyon civarında olması muhtemel. Ve bu yalnızca pandemi öncesinin tablosu.

Pandemi ile birlikte “kapanma”lar yaşandı, çocuklar da evlere kapatılan nüfusun başında geliyordu. Evde oldukları varsayıldığı için çocuk işçiliğinin bu dönemde azaldığı düşünülebilir. Bu iyimser bir düşünce olacaktır… Pandeminin etkilerinin sınıfsal farklılıklarını göz önünde bulundurduğumuzda, çocuklar için hiç de kolay bir dönem olmadığını söyleyebiliriz.

Pandeminin üçüncü ayında, dünyada çocuk işçiliğin hızla arttığına dair bir rapor yayımlanmıştı. Şimdi aradan aylar geçti ve ikinci dalgalar yaşanıyor. Yeni veriler ve net rakamlar yok ancak, hem kapitalizmin çocuk emeğine olan tarihsel, sömürücü eğilimi hem de okulların olmayışı, çocuk işçiliğinin artışını kısmen açıklar nitelikte. Daha önceki salgın, felaket vb dönemlerden çıkan temel veri ise pandemide de geçerli: Bu dönemlerde işsizlik yükselirken, okullaşma azalıyor ve çocuk işçiliği hızla artıyor.

Uzunca bir dönemdir neoliberal politikaları vahşice işleten iktidar, esnekleşme ve güvencesizleştirme hamlelerini, tam da sermayenin işine yarayacak biçimlerde zaten atmaktaydı. Kapitalizmin içinden çıkamadığı kriz, pandemi ile daha da görünür oldu.  Derinleşen ve yayılan kriz, sermayeyi daha da ucuz emeğe yönlendirdi. Çalışma saatleri uzadı, esnekleşme ve güvencesizlik arttı. Bununla doğru orantılı olarak, çocuk işçiliği de yükseldi, yükseliyor. Bu dönemde çocuklar, “normal”den çok daha fazla çalışmak zorunda bırakıldılar. Sermayenin ucuz emek “bataklığı”na daha da çekildiler.

Özellikle Mart ayında okulların kapanması ve sonrasında yükselen çocuk işçiliği, geldiğimiz noktada artık geçici olmaktan çıkıyor. Öncesinde, sadece birkaç ay çalışıp, geç de olsa, bir biçimde örgün eğitime dönen çocuklar aylardır sadece çalışıyorlar. İşçi sınıfından, yoksul ailelerin çocuklarının çoğu, geçinmek için çalışmak zorunda çünkü.

Hizmet sektöründen, kâğıt toplayıcılığına, sokakta su satmaktan meyve sebze toplamaya, oradan araba tamirine; ayakkabı yapımından tekstile kadar çocuklar her alanda, ucuza, güvencesiz, sağlıksız ve her türlü ihmal ve istismara açık ortamlarda çalışıyorlar. Sadece geçen yıl 150’ye yakın çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Onlarcası yaralandı ya da sakatlandı.

Çocuk işçiliğinde kız ve oğlan çocukları arasında da ciddi farklar var. Tarımda sayılar ortalama benzer iken, sanayide oğlan çocukları yoğunlukta. Bu dönemde okula gidemeyip evde olan kız çocukları, ev işleri, kardeş ya da hasta, yaşlı bakımı işlerine gömülmüşken oğlan çocukları sanayi ya da fabrikalarda tam zamanlı çalışmaya yönelmiş durumda. Başlangıçta belki birkaç aylığına girdikleri işler artık çocukların kalıcı işlerine dönüştü.

Eğitim siteminin sorumluluğu büyük. Pandemiden çok önce başlayan 4+4+4 sistemi ile kademeli hale getirilen okullar, uzaktan orta öğretimin de açılması ve neredeyse sadece meslek liselerine teşvikle, işçiliği meşrulaştıran, çocuğu işçiliğe iten, onu çalışmaya hazırlayan yerlere dönüştürülmüştü. Pandemi ile birlikte kapanan, EBA ile “uzaktan” başlatılan ve 21 Eylül itibariyle yüz yüze eğitime aşamalı olarak geçen okullar ise “mış” gibi olmaktan öteye gidemiyor.

Bakanlık, 1 buçuk milyon öğrencinin EBA ya da yüz yüze eğitime erişemediğini açıkladı ama asıl rakamlar 6 milyondan fazla. Çocukların çoğunluğu okulla hiç bağ kurmamış, EBA şifresi almamış; nerede ne yaptığı bilinmiyor. Ayrıca bakanlığın ve Erdoğan’ın da altını çizdiği üzere “çocuğu okula gönderip göndermeme tercihi aileye bırakıldı.” Okula gelmeyen, bu süreçte okuldan kopan çocukların akıbeti belirsiz. Ve bakanlığın bununla ilgili bilinen herhangi bir çalışması yok.

Tam bir “kayıp çocuklar ülkesi”…

Bütün bunların içinde bakan, tarım işçisi çocuklarla poz veriyor! Bu çocuklar da “ailesine yardım eden” çocuklar olarak gösteriliyor. Oysa o çocuklar, yetişkinlerin yarısı kadar yevmiye ile sabahın erken saatlerinden akşama kadar tarlada çalışıyorlar. EBA TV aracını bir kere “göstermelik olarak” tarlanın yanına götürmekle değişmez hayatları, değişmedi de! Ayrıca bakanlık da, bütün çocukların eğitime eşit erişimini sağlama görevini yerine getirmiş olmadı. Yapmış gibi yaptı. Merak ediyorum acaba aynı pozu, kimyasalların içinde ayakkabı üretiminde çalışan 15 yaşlarında çocuklarla da verir mi bakan? Ya da sokakta çalışmak zorunda olan çocuklarla.

*****

Çocuk işçiliği, çocuk işçiliğidir. Bu, isteğe bağlı bir seçim değil, sınıfsal konumdan kaynaklı bir zorunluluktur. Hiçbir çocuk oyun oynamaktan kopmayı, okula gitmeyi bırakıp işe başlamayı istemez. Çalışma zorunluluğu, çocuğun oyun zamanından çalar çünkü. Eğitiminden, gelişiminden, sosyal ve kültürel aktivitelerinden çalar. Çocuğun çocukluğundan çalar.

Çocuk işçiliği, çoğunlukla ifade edildiği ve genellikle “küçümsendiği”, hafifletildiği” gibi, “aileye yardım” ya da “harçlık çıkarma” boyutunda değildir. Çocuklar da aynen yetişkinlerin koşullarında ama daha ucuza çalıştırılırlar. Sermaye buradan ciddi kar sağlar. Bu romantize edildiğinde –çocukların da çalışması kötü değil, öğrenmiş olurlar gibi cümlelerle- çocuğun haklarının gasp edildiği gerçeğinin üzeri kapanmaz. Çocuk işçiliği öyle kolay kolay perdelenebilecek bir gerçeklik değildir; apaçık gözümüze çarpar. Tarlada çalışan çocuk, hafta sonu ailesi ile doğa yürüyüşüne çıkmış gibi davranamazsınız. Ya da otobanda su satan çocuk için, biraz öğrensin diyemezsiniz.

Çocuk işçiler söz konusu olduğunda genellikle, ilgisiz ya da “kötü” anne babaların çocuklarını çalıştırdığı, eğitimlerini önemsemediği gibi söylemler üretilir. Bu yorumun öbür ucunda ise, çocukların erken yaşta iş öğrenmesinin olumlu olduğu yönünde söylemler vardır. İki uçta da sınıfsal gerçeği görmeyen, görmek istemeyen bir körlük var. Gerçek şudur: İşçi sınıfından, yoksul ailelerin çocuklarıdır çocuk işçiler. Mülteci çocuklardır. Kimsesiz çocuklardır. Eğitime erişemeyen çocuklardır.

Şimdi önümüzde, bir neslin eğitimden ve daha da önemlisi çocukluktan kopup işçiliğe geçişi sorunu duruyor. Sadece geleceğin işçileri olacakları ya da şimdi çalışmaları yasak olmasına rağmen çalıştırıldıkları için sorun değil çocuk işçiliği, tam da bugün yaşamaları gereken çocukluklarını özgürce yaşayamadıkları için sorun aynı zamanda.

Bu soruna karşı elbette yükseltilecek sesler var: Bütün önlemler alınmalı ve tüm çocukların yüz yüze eğitime erişimi sağlanmalı. Bakanlık çocukların EBA ve canlı derslere erişimi için bütün alt yapı ve teknik imkânları sağlamalı. Çocukların çalışmak zorunda olduğu ailelere maddi destek sağlanmalı. Pandemi süresince okuldan kopmuş olan çocuklarla ilgili ülke çapında nitelikli ve şeffaf bir araştırma yapılıp, o çocuklar hızlıca eğitime katılmalı. Ve elbette çocuk işçiliği yasaklanmalı.

Çocuklar işçi değildir. Çocuklar, hakları olan bireylerdir; onların bu hakka erişmesini sağlamak ise biz yetişkinlerin görevidir. Çocuklar, kapitalizmin çarklarında kaybolmasın diye.