Orman Yangınlarının Beraberinde Getirdiği Sorular

Evet yangınlar doğal etmenlerden çıkabilir yani yıldırım, aşırı sıcaklık ya da rüzgarda dalların sürtünmesi gibi. Ama bu kadar farklı yerde ve bu kadar kısa aralıklar ile çıkan orman yangınları başka olasılıkları da gündeme taşıyor. Bundan dolayıdır ki yöre halkının bu yangınların sebebinin araştırılmasının ve açıklanmasının talebi en haklı talepler listesinde yerini alıyor. 

Eylül ve Ekim aylarında orman yangınları Hatay’ın gündemine oturdu. Önce Samandağ’da çıkan yangın ve sonra Belen Sarımazı’da başlayıp İskenderun ve Arsuz’a yayılan yangınlar sonucu yüzlerce hektar orman kül oldu. Haberlere can kaybı yaşanmadı diye geçti. Öyle mi? Yaşam alanı orman olan ve yanan ormanlarla birlikte yok olan yüzlerce canlı kaybımız ne olacak? Yok olan hayvan, bitki mantar türleri, yanan toprağın içindeki canlılar ve organik bileşikler, toprağın kimyasal yapısının bozulması ve su tutma kapasitesinin değişimi kısacası tepetaklak olan ekosistem dengeleri kaybımızın çok olduğunun göstergesi. Büyük doğal alanlar sadece bir kaç gün süren yangınlarla yok oldu. Doğanın kendini onarması ise yıllar sürecek ve  yangınların ekolojik sonuçları da  uzun yıllar hayatlarımızda yer bulacak.

Samandağ’daki orman yangında evlerini boşaltmak zorunda kalan bir ailenin öfke ve isyanına denk geldim bir akşam vakti. Hayvancılık ile geçinen köylünün “Ben kendimi ailemi kurtardım ama hayvanlarımı kim kurtaracak? Yangın çıkar çıkmaz haber ettik, söndürme ekipleri neden bu kadar geç müdahale etti?” serzenişi orman yangınlarında ilk 15 dakikanın ne kadar önemli olduğu üzerine eğitimler veren orman bölge müdürlüğüne sorulacak en önemli sorulardan biri bence.

Hatay’daki orman yangınları birçok soruyu daha beraberinde getirdi.

Evet yangınlar doğal etmenlerden çıkabilir yani yıldırım, aşırı sıcaklık ya da rüzgarda dalların sürtünmesi gibi. Ama bu kadar farklı yerde ve bu kadar kısa aralıklar ile çıkan orman yangınları başka olasılıkları da gündeme taşıyor. Bundan dolayıdır ki yöre halkının bu yangınların sebebinin araştırılmasının ve açıklanmasının talebi en haklı talepler listesinde yerini alıyor.

Maden ocakları ve yangın arasında bir bağlantı var mı? 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün Türkiye’nin 68 ilinde 766 maden sahasında (9 maden sahası Hatay’da) toplam 892 bin 814 hektar alanda arama ve işletme ruhsatları vermek için, 24 Ağustos’ta ihale sürecinin başlatılması haberinin ardından, tam da maden ocağı yapılması planlanan bölgelerin bazılarında yangın çıkması “maden sahaları ve yangın arasında bağlantı var mı” sorusunu sorduruyor.

İskenderun, Arsuz, Belen bölgesindeki yangın daha söndürülememişken muhtarlıklara valilikten gelen yazı bu soruları artırdı. Gelen yazıda Arsuz Hüyük Mahallesi’nde Krommer şirketinin ÇED (çevresel etki değerlendirme) sürecinin başlatıldığı ve ÇED yönetmeliğinin 9. Maddesi gereği ÇED sürecine halkın katılımını sağlamak, halkı proje hakkında bilgilendirmek amacıyla 12 Ekim’de bir toplantı yapılacağı bilgisi vardı.

Covid-19 salgını nedeniyle valiliğin toplu buluşmaları yasakladığı bir dönemde üstelik gerçek manasıyla yangın yeri olan bir bölgede şirketin halk toplantısı yapma isteğinin valilik yazısıyla bildirilmesi söz konusu maden sahaları hususunda valiliğin tarafının net göstergesi oldu. Ayrıca halkın ÇED bilgilendirme toplantısına karşı bir araya gelmesini, salgını gerekçe göstererek yolları kapatan jandarmanın çeşitli yöntemlerle buluşmayı engellenmeye çalışması taraflar arasında net bir çizgi çiziyor. Ekonomik krizden çıkış yollarından birinin sermayeye doğal kaynakları sunmak olduğu planını da gözler önüne seriyor.

ÇED bilgilendirme toplantısı, Hüyük Mahallesi halkının çağrısı sonucunda Hatay’daki demokratik kitle örgütlerinin katılımı ile “Madene Hayır” halk buluşmasına döndü. Bir kez daha gördük ki “hayır” diyen halk ÇED bilgilendirme toplantısının ertelenmesini sağladı. Ama biliyoruz ki tehlike geçmiş değil, teyakkuz halinde olmak gerek. Belki yangınların maden ile ilgisi yok ama şunu net söyleyebiliriz ki, ekolojik yıkımların birbiri ile ilgisi var. Ekolojik tahribatların ise kâr hırsı ve rant ile alakası var. Doğal kaynakları para olarak gören bir sistemle kapitalizmle ve kapitalizmin sürekli büyüme gerekliliği ile ilgisi var.

Ekolojik yıkımlar etkileşim halinde birbirinin sebep ve sonucu olabiliyor. İşte bu orman yangınlarının da karbon salınımının artması ile sera etkisinin sonucu küresel iklim değişikliği ile ilgisi olması gibi. İklim değişikliği ile birlikte artan atmosferik karasızlık, sıcaklık yangınların artışına neden olduğunu gösteren araştırmalar bu durumu kanıtlar nitelikte. Son aylarda Hatay’da yağış oranının az olması ve sıcaklığın çok yüksek olması bu araştırmayı doğruluyor.

Diğer yandan nem düşüklüğü de orman yangınlarının artmasına sebep olabiliyor. Düşük nem oranları akıllara yıllar önce yaşanan bir ekolojik felaketi getiriyor. 1973’te  Hatay’da haritadan silinen bir gölün etkilerini, Amik Gölü’nün kurutulmasının doğal etkilerini. Ekolojik yıkımların etkileri bazen uzun yıllar sonra daha net açığa çıkar ve sonraki nesillere yaşaması zor bir dünya bırakır. Bir gölün yok edilmesi hafızalardan silinse de  etkileri hayatımızdan  ve doğadan silinmiyor. Su taşkınları, seller, kuraklık ve belki de orman yangınları bu etkilerden sadece bir kaçı.

Orman yangınlarının sabotaj olma ihtimali var mı? 

Anayasanın 169. Maddesi ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez diyor ve içimiz rahatlıyor demek isterdim ama gece yarısı çıkarılan ek kanunlar ve yasalarda  yapılan değişiklikler iç rahatlığımızın uzun sürmesine engel oluyor.

2012’de yürürlüğe giren orman vasfını yitirmiş hazine arazilerinin satışını ön geren “2B yasası” bu adımlardan biri. Bir otel inşa etmek için deniz manzaralı bir ormanın vasfını yitirmesi gerekli, bunun için ormanı yakmak ideal yol olarak gözüküyor. Son zamanlarda artış  gösteren orman yangınlarının bir sebebi de bu 2B yasası diyebiliriz. İskenderun bölgesindeki orman yangınlarında da farklı yerlerden yangının harlanmasına sebep olan kişilerin var olduğu bilgisi ve gözaltına alınıp tutuklanan iki kişi sabotaj ihtimalini gün yüzüne çıkartıyor.

2B yasası yetmemiş olacak ki  7139 sayılı kanun ile orman ve su alanları gibi doğal kaynakları koruma adı altında sermayeye  denetimsiz teslim edilmesine neden olan maddelerle karşılaşıyoruz.

Hatay’daki orman yangınlarının sordurduğu sorulardan da çıkaracağımız bir ders var ki Amik Gölü’nün kurutulduğu zamanlarda olmadığımız. Ekolojik duyarlılığın arttığı ve Cerattepe’den Kazdağları’na, Kirazlıyayla’ya kadar ekolojik mücadelelerin yolumuzu aydınlattığı zamanlardayız. Hüyük halkının başlattığı “Madene hayır” buluşması sadece başlangıç. Yaşam alanları için mücadele devam edecek.