Garp Cephesi “Sessizlikte” Baltasını Biliyor

“Soğuk Savaş” süresince Atlantik cephesi olarak birlikte hareket eden ve sömürge döneminin politikalarını emperyalizm dönemine uydurarak ABD’nin öncülüğünde Orta Doğu’da uygulayan garp sermayesi, giriştiği “diplomatik” çabalarla bir anlamda önümüzdeki süreç için baltalarını biliyor. Bu baltalar hegemonya savaşımında önemli olsa da öncelikli hedefinin Orta Doğu halklarına daha fazla sömürü, ölüm ve gözyaşı sunma olduğu değişmeyen bir gerçek.

Dört bir yanı savaş ateşiyle sarılı olan Orta Doğu coğrafyası, silah seslerinin görece azaldığı bir süreçten geçmekte. Silah seslerinin azalması doğalında barışın veya huzurun sesinin artacağını akıllara getirir. Fakat söz konusu Orta Doğu olunca bu ses azalmasının, barış ve huzur bir yana, önümüzdeki süreçte savaşın daha şiddetli olacağına işaret etmesi ne yazık ki (ve şimdilik) acı bir gerçek.

ABD-İsrail’in “Diplomasisi” 

Orta Doğu’daki savaş halinin coğrafyanın kaderinden çok emperyalist güçler ile bölge ülkelerinin, özellikle kapitalizmin derinleşen kriziyle birlikte daha da artan, paylaşım savaşının eseri olduğu ortada.

Bu savaşta başı çeken ülkelerden ikisi olan ABD ve İsrail, son dönemde savaş alanındaki “sessizliklerini” diplomatik alandaki hamleleriyle “gidermekteler”. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile ilişkileri resmi olarak “normalleştiren” İsrail, Suudi Arabistan, Sudan ve diğer Arap ülkeleriyle de bu adımı atmak için çabalarına hız veriyor. Bu çabalar, zaten on yıllardır var olan durumun sadece resmiyet kazanması gibi basit bir anlam taşımamaktadır.

ABD-İsrail’in fiiliyatta olanı aşikâr kılmasının altında yatan önemli nedenlerden birisi hegemonya mücadelesi. Rusya’nın ve İran’ın askeri ve siyasi olarak bölgeye girmesi ve iyice yerleşmesi ile Çin’in Tek Kuşak Tek Yol projesi kapsamındaki yoklamaları, SSCB’nin yıkılmasından sonra kendilerini bölgenin sahibi olarak ilan eden ABD-İsrail’in hegemonyası için büyük tehdit oluşturuyorlar. Buna karşılık olarak ABD-İsrail’in müttefikleriyle üstü “kapalı” olan ilişkilerini “açık” hale getirerek hegemonya savaşımında müttefiklerinin tam teslimiyetini istediği görülüyor.

Yaratılacak bu tam teslimiyet ile hegemonya krizi sürecinde oluşmuş olan kimi “iç” çatlakların giderilmesi de hedeflenmekte. Oluşmuş çatlakların özellikle Suriye, Lübnan ve Yemen dosyalarında İran, Hizbullah, Ensarullah vb. gibi öznelerin alan kazanmasına neden olması, koronavirüs salgını ve kapitalizmin kriziyle birlikte daha da sertleşecek ortamda yeni “istenmeyen” öznelerin doğuşuna yol açabilme ihtimali yüksektir. Bu ihtimal gerçekleştiği takdirde ABD-İsrail’in hegemonya krizinin daha da büyüyeceği ortada. Dolayısıyla ABD-İsrail yeterince silah yığdığı müttefiklerinin istenmeyen olaylar yaşandığı takdirde, bolca bulunan silahlarını birbirlerine değil istenmeyen öznelere karşı yöneltmeleri için işi sıkı tutmaya çalışıyor.

Fransa ve Almanya’nın Hesapları 

Hegemonya krizi diğer yandan küresel ve bölgesel “dost” güçlerin de yeni hamleler yapmasına imkân da tanımakta. Fransa, hamleleriyle bu “dost” güçlerin en önünde geliyor. Özellikle Beyrut patlamasının ardından Macron’un Fransız emperyalizminin geçmiş “şaşalı” günleri hatırlatırcasına pervasızca yaptığı ziyaretler bunun bir göstergesi. Diğer yandan da Libya’daki çatışmalı sürecin “şimdilik” ateşkese ve kısmi uzlaşmalara dönmesinde sergilediği “diplomatik” ataklar Fransa’nın “aktifliğinin” bir başka göstergesi. AB’de önderliği Alman sermayesine kaptıran Fransız sermayesi hem ABD ile bir denge kurarak hem de çatlaklardan faydalanarak bölgeden kapacağı “artık” ile hegemonya yarışından geri kalmamaya çalışıyor.

Fransa gibi “sert” güce sahip olmasa da hem askeri sanayi hem de finans sermayesi açısından önemli avantajlara sahip Almanya ise gerek İran’la yapılan nükleer anlaşma sonucunda yaptığı sermaye yatırımları gerekse de bölge ülkelerine yaptığı askeri teçhizat satışlarıyla avantajlı olduğu “yumuşak” güçten ilerlemeyi ve buna uygun koşulları desteklemeyi sürdürmeyi hedeflese de “çatışmalar” başladığında hızla uyumlu sağlama yeteneğine sahip.

Garp Cephesinde Değişim? 

“Soğuk Savaş” süresince Atlantik cephesi olarak birlikte hareket eden ve sömürge döneminin politikalarını emperyalizm dönemine uydurarak ABD’nin öncülüğünde Orta Doğu’da uygulayan garp sermayesi, giriştiği “diplomatik” çabalarla bir anlamda önümüzdeki süreç için baltalarını biliyor. Bu baltalar hegemonya savaşımında önemli olsa da öncelikli hedefinin Orta Doğu halklarına daha fazla sömürü, ölüm ve gözyaşı sunma olduğu değişmeyen bir gerçek.

Fakat Lübnan’da iktidara yönelik tepkilerin sürekliliği ve hükümeti istifaya mecbur etmesi, Irak’ta geçtiğimiz yıl gerçekleşen Ekim Devrimi’nin yıl dönümünde gerçekleşen kitlesel anmanın işaret ettiği üzere Orta Doğu halkları direniş ateşi sürüyor. Ve önümüzdeki süreçte baltaların keskinliğinden çok direniş ateşinin derecesi belirleyici olacaktır.