Kapitalizm Altında Siyahların Yaşamı Kendi Haline Terk Edilmiş ve Savunmasızdır – W.T. Whitney Jr.

Doğrudur. Sıklıkla, pek çok durumda, fazla uzun bir süredir Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyahların yaşamları değerli değil. Onlar hapishaneleri dolduruyor, çocukları berbat okulları dolduruyor, çoğu yokluk çekiyor. Ama burada söz konusu olan öldürülmeleri ve ölüme terk edilmeleri.

Muzaffer Kuzey’in yenilmiş toprak sahiplerinin egemenliğiyle iç savaştan sonra yaptığı anlaşmalar siyahların yaşamların çok da önemli olmamasına, bir kısmının da ölmesine neden oldu. W. E. B. Du Bois’ya göre bin civarı 1866’da Güney’de öldürüldü. Yakın zamanda Eşit Adalet İnisiyatifi tarafından belgelendiği üzere 2000’den fazlası yeniden yapılanma* yıllarında linç edildi. Aynı inisiyatif 1877 ve 1950 arasında meydana gelen binlerce linç nedenli ölümü zaten belgeleyip anmıştı.

Siyahların polislerce öldürülmesi Black Lives Matter (Siyah Yaşamları Değerlidir) oluşumunu harekete geçirdi. Ama onlar yok yere başka şekillerde de ölüyorlar. Örneğin, beyazlara nazaran, ABD’deki siyahların ortalama yaşam süresi çok daha kısa ve bebek ölüm oranı çok daha yüksek.

Atlantic’de yazan gazeteci Adam Sewer’a göre,

“Oransız olarak siyah ve kahverengi** çalışanların hayatları, sendeleyen bir ekonominin motoruna yakıt vermek için kurban ediliyor.” Özellikle, “COVID-19 pandemisinin ön saflarında çalışanlar – mezbaha emekçileri, nakliye işçileri, market çalışanları gibi – o kadar değersiz görülüyorlar ki meclis üyeleri işverenlerini mükellefiyetten muaf tutmak istiyorlar.”

Anlamlı bir biçimde, değersiz görülen beyaz insanların bile başı belada olabilir. Teksas Vali Yardımcısı Dan Patrick COVID-19 salgınını yorumlarken bir muhabire “Yaşamaktan daha önemli şeyler var. Bu da ülkemizi kurtarmak.” dedi. Indiana temsilcisi Hollingsworth koronavirüs ölümlerini ekonomik çöküşle kıyaslayarak “kötünün iyisi” olarak tanımladı.

Beyazların değerli olmadıkları için ölmeleri anlaşılır. Onlar da eğer değersizlerse bu yolda veya ileride harcanabilirler. Tıpkı yerleşimciler ve istilacılar tarafından büyük bir kısmı katledilen yerliler,  ABD savaşlarında ölen siviller ve muharipler gibi Hiroşima, Nagazaki ve Dresden’in kurbanları da anılıyor. Şu anda ise politik güçler iklim değişikliği yüzünden yakında milyonların öleceği ihtimali karşısında gayet rahat görünüyor.

Counterpunch’a yazan Dan Glazebrook ise bir tanık. “Bir ürün kapitalizmi diğer her şeyden daha iyi tanımladı: insan israfı” Britanya’nın COVID-19 krizini yönetimi eleştirirken şunu işaret ediyor:

“Üretim için gerekli olmayan, piyasada yer edinemeyen ve sistemin istikrarını oldu olası tehdit eden lüzumsuz insanlar burjuva çağının ana ürünü.”… Lüzumsuz Avrupalılar, lüzumsuz Avrupalı olmayanları imha sürecini devam ettirmek için sömürgelere sürgüne yollanmıştı.

Glazebrook, şehir teorisyeni ve tarihçi Mike Davis’in 3 milyara varan kayıt dışı işçinin “gezegendeki en hızlı büyüyen ve en yeni sosyal sınıfı” oluşturduğuna dair gözlemini aktarıyor. Ancak bu, “on dokuzuncu yüzyıldaki anlamında bir yedek emek ordusu, birikmiş bir grev kırıcılar yığını değil. [Bu] yapısal ve biyolojik olarak küresel birikim ve şirket yapıları için gereksiz bir insanlık yığını.”

Marksist araştırmacı Andy Merrifield kimi insanları “artıklar”(residues) olarak tanımlıyor.

“Onlar aslında küresel bir çoğunluk olan azınlıklar. Yer yer merkezde olsalar da çevreyi içinde hisseden, kendilerini çevreyle özdeşleştirenler. Artıklar, düzeni olmayan, geleceğinde ciddi anlamda yeri olmayan işçiler. Ve artıkların çoğu çalışmanın ve hayatın kendisinin rastlantısal olduğunu biliyorlar.

George Floyd’un hayatı rastlantısaldı. Değeri olmayan ABD’deki siyahların hayatları ise artık.

Kapitalizmin egemenliğinde insan hayatları işlevleri kadar değerlidir. Köleleştirilmiş siyah işçiler kullanışlı, hatta hayatiydi. Sonrasında onların tarım toplumu, endüstriyel üretim ve bölgesel genişlemeye atılan daha büyük bir toplumla birleşti. Eskisi gibi işçilerin değerini ekonomik ölçütlerle ölçen uzak bir efendi edindiler.

Eğitimden yoksun, ataları Afrika’dan çalınmış siyah tarım işçileri kapitalist kalıba sığmadı. Fabrikalarda çalışmaya veya demiryolları tarafından açılmakta olan toprakları işgal etmeye hazır Avrupalı göçmenler kapitalist hedefleri fazlasıyla gerçekleştirdi. Yeniden yapılanmadan itibaren siyahlar sosyal ihtiyaçların ihmal edildiği ve toplumun dikkatinin dağıtılmış olduğu bir ülkede ötekileştirildiler. Onları tehdit eden şiddetli haydutların dizginleri serbestti.

Du Bois Amerika’da Siyah Yeniden Yapılanma kitabında yeniden yapılanmanın başarısızlığının nasıl siyahlara sınırlı siyasi hakları ve daha geniş topluma gerçek katılımdan dışlanma getirdiğine dair bir açıklama sunuyor. Başlangıçta.

“Yeniden yapılanmış eyaletlerde güç asilerdeydi ve onlar da güçlerini zencileri (Negro) tekrar köleliğe geri döndürmek için kullanıyorlardı. Ama Kuzey, plantasyon sahiplerinin engin ekonomik gücünü kökünden sökmek için kendi gücünü işçilerinkiyle birleştirdi… Plantasyon sahiplerini ekonomik güçlerini tam bir siyasi af karşılığında barış içinde teslim etmeye ikna etmeyi umdu.”

Kuzeyli ticari sınıfı endişeliydi: “onu temsil eden Cumhuriyetçi Parti azınlıktı.” Ama “abolisyonist demokrasi**** ile muazzam ahlaki bir güç ve popülariteyle birleşen” parti “yeni endüstrinin tehdit altındaki kalesini desteklemeyi” umdu. Siyahlara oy kullanma hakkı vermek “günü kurtaracaktı.” Cumhuriyetçiler oy kullanmayan kölelere dayanarak anayasanın sağladığı paylaştırmayı geçersiz kılmanın yollarını aradı. Güneyliler Washington’da temsillerini artırmak için bu araca güvendiler.

Ama Güney’deki yoksul beyazlar siyahları maaş rakipleri olarak gördüler. Toprak sahipleri “renk sınırını çizip yerli beyazları çıkarlarının plantasyon sahipleriyle bir olduğuna yattığına ikna etmeye girişti. Yoksul beyazlar “kölelikten kurtuluşun bir yandan kendilerine zengin plantasyon sahibi toprak sahibi olma diğer yandan zenci işçilere iş sahibi olma şansı verdiğini düşündüler.” “Zencilerin taleplerini her şekilde denetlemek” istiyorlardı ve “kanla ve aşırı zalimlikle gelen devrimin kirli işlerini yapmaya” istekliydiler.

Kuzeyde “Abolisyonistler bunu görmekte başarısız oldular… Ulus, Zencilerin sivil haklara sahip olmasını istemiyordu ve ulusal endüstrinin Güneyli işçileri güçlendirmek yerine Güneyli toprak sahipleriyle ittifak kurarak istediğini daha kolay elde edebileceğini göremedi.” Ve böylece “emek kontrolü kuzeyli kapitalistleri devirmek için beyaz işçilerle birleşen güneyli beyazların eline geçti” ve kendileri de güney tarzı bir kapitalist ekonomi yönetti.

Ve bu fiili durum on yıllarca devam etti. Siyahların başlangıçta olmayan veya çok az olan maaşları durgun şekilde seyretti. Toprak sahibi olmayı amaçlayan siyahlar, eninde sonunda Yeni Mutabakat (New Deal) yetkililerinin ellerinde dirençle karşılaştılar. Güneyli derebeyleri için mevcut olan ortakçılık ve mahkûm kiralama gibi sömürü yöntemleri kuzeyli kapitalistlere mevcut olanlardan daha az kârlı olduğu için güneyli Siyahların maddi değeri düşük kaldı.

Çoğu siyah, ABD ekonomisinin üretken aygıtında sürdürülebilir bir yer edinmekten men edildi. Kullanılıp atılma riski altında bir “artık” haline gelerek önemsizlik sınırına geldiler.

Yine de ABD siyasal sistemi birçok Siyah insana kazançlı iş bulma, sosyal statülerini yükseltme ve güvende olma izni verecek kadar açık oldu. Siyah işçiler bile beklentilere meydan okudu: 1950’de Michigan’daki siyah erkeklerin yüzde 43’ü otomobil sanayiinde çalışıyordu.

Buradaki argüman toplumsal sınıf farkında odaklandı. Ama insanlar arasındaki farklılıkları kötüye kullanan bir vesile olarak işleyen ırkçılığın da payı vardı. Siyasal bilimci Adolph Reed Jr. tarafından detaylandırılan ırkçılık tanımı hala güncel. Reed tarihsel olarak ırkçılığın toplumsal çatışmalarla baş ederken kullanmak için zalimler tarafından bulunan bir araç olduğunu açıklıyor. Beyaz yerleşimciler ve diğer sömürgecilerin, insanlar arasındaki fiziksel, kültürel, dini farklılıkları ve diğer modası geçmiş üst sınıf züppeliklerinin tümünü kapsayan bir ırk kavramına dönüştürdüklerini iddia ediyor. Onlar böylelikle insan toplumundaki eşitsizlikleri silah haline getirerek daha çok zulüm etme kabiliyeti kazandılar.

Örneğin güneyli elitler yeniden yapılandırmadan beri Siyahları ve beyaz alt sınıfı birbirine düşürdüler. Kuzeyli muadilleri de benzerini yaptı, öylece bırakarak beyaz ve siyahların kolayca ortak mücadelede birleşmesini engelledi.

Irkçılık sınıfa dayalı baskının tamamlayıcı unsuru olarak iş görüyor. Acı yaratarak sosyal sınıf sınırlarını sürdürmek için işliyor. Bu ikisinin kombinasyonu siyahları ABD toplumunda genellikle güvencesiz bir rolde ve ölümcül şiddete savunmasız bir şekilde bıraktı.

Basmakalıp olduğu için daha az doğru olmayan bazı basit fikirler bu çabayı sonuçlandırmaya yetebilir. Birincisi, birinin zararı herkesin zararıdır. İkincisi, yönetici sınıfın ayrıcalıkları ve baskı aynı yolda gider. Üçüncüsü, eşitliğe adanmak, radikal ya da farklı bir şekilde, önemlidir.

Son söz sömürgecilik karşıtı entelektüel ve aktivist Franz Fanon’un: “Kanımca, kültürlere ve siyasi çevrelere ne kadar derin girersem, Afrika’yı tehdit eden büyük tehlikenin ideoloji yokluğu olduğuna o kadar emin oluyorum.” Afrika’yı ABD’yle yer değiştirmeniz gerekiyor.

 

* Reconstruction/Yeniden yapılanma: İç savaştan sonra konfederasyonun tekrar kurulması, bu kuruluş dönemine verilen ad (1865-77) Çev. Notu.

**ABD’de Latino ve Latinalar için kahverengi tanımlaması kullanılıyor. Çev.Notu.

***Abolisyonizm: Afrika’dan kaçırılarak Amerika’ya getirilen siyah kölelerin özgürlüklerine kavuşmaları ve pazarlarda alınıp satılmalarını önlemek için oluşan düşünce akımı. Çev.Notu.

Notlar:

  1. Reconstruction in America–Racial Violence After the Civil War, 1865–1876,” Equal Justice Initiative, Montgomery, Alabama, pp. 118.
  2. Victor Perlo, People vs. Profits, (International Publishers, NY, 2003), p. 181.

 

Bu yazı Monthly Review sitesinden El Yazmaları için İngilizceden Türkçeye Gökdeniz Coşkunoğlu tarafından çevrilmiştir. Orijinali için:  https://mronline.org/2020/08/27/under-capitalism-black-lives-are-adrift-and-vulnerable/