Lübnan Komünist Partisi Sözcüsü Aymen Daher: Lübnan’da Mezhepçi Siyasete Karşı Bir Cephe Örülüyor

El Yazmanları’nın Notu: Lübnan’da uzun süredir devam eden sokak eylemleri önce salgın, ardından da Beyrut’taki patlama ile başka bir boyuta geçti. Patlama sonrasında oluşan toplumsal atmosferi ve halk eylemlerinin geleceğini Lübnan Komünist Partisi Sözcüsü Ayman Daher ile konuştuk.

Patlama bize Lübnan’ın siyasi yapısı hakkında neler söylemektedir?

Bu patlama aslında sistemin ve yönetimin iç patlaması, tıkanıklığın dışa vurumu diyebiliriz. Bu patlamanın nedeni hakkında çok konuşuldu ama en yetkin uzmanlar açık şekilde bu kimyasalın kendiliğinden patlamayacağını, fünye görevi yapacak bir işlemin şart olduğunun altını çizdiler.

Tabii ki bir sürü varsayım ve soru da oluştu. Bu patlama İsrail’in düşman saldırısı mıydı,  yoksa patlamayı tetikleyen diğer kimyasallar aynı yerde mi tutuluyordu? Bu varsayımlar, ihtimaller, sorular asıl sorulması gereken soruyu ve gerçeği karartıyor.  O gerçek de şudur:  Bu devasa bombanın yedi yıldır halkın kucağında, şehrin göbeğinde.  Bu yüzdendir ki bu patlama, sistemin, yönetimin patlamasıdır, iflası ve çöküşüdür.

“Sorumlular kim?” diye sorarsanız, bence Lübnan İç Savaşı’nın bittiği tarihten bu yana yöneten, idare eden ekibin, siyasetin kendisi ve tamamıdır.  Patlayan fazla miktarda kimyasalın depolanması öyle sorumsuzca ve rastgele yapılmıştır ki, bilmesi gereken tüm merciler durumdan haberdardılar ve bu sorumsuzluğun, dağınıklığın ve vurdumduymazlığın, özellikle İsrail’in bunca tehdidini de dikkate aldığımızda, açıklanması çok zordur ve bu bir akıl tutulmasıdır.  Bu yüzdendir ki bu patlama halkı düşünmeyen, kurban eden sistemin, yönetimin tüm mekanizmalarının patlamasıdır.

Lübnan’daki siyasi yapının iki ayağının yani 8 Mart İttifakı ile 14 Mart İttifakı’nın patlamadan dolayı birbirlerini suçladıkları bir durum var. Bu suçlamaların Lübnan’da tekrardan bir iç savaşı başlatma ihtimali var mı?

Bu patlamadan sonra yönetimdeki 8 Mart ve 14 Mart cephesi kendilerini aklama ve diğerini suçlama çabasına girmiş ve bu yönde açıklamalar yapmışlardır. Kesin olan bir gerçek varsa, o da iktidarda, yönetimde olan herkesin sorumlu oluşudur. Bu durumun iç savaş yaratma olasılığı çok düşüktür. Ülkede gelişen ve süren tepki ve eylemleri durdurmak için de “Bu tablo iç savaşa neden olabilir, düşmanları harekete geçirir” diyerek iç savaş ihtimali uyarısıyla, tehdidiyle, aslında kendilerini korumaya ve aklamaya çalışmaktadırlar.

Lübnan’da 2015’teki çöp eylemleri ile 2019’un Ekim ayında başlayıp süre gelen Whatsapp’ın ücretlendirilmesine, yolsuzluğa ve ekonomik krize karşı yapılan eylemler sonucunda oluşan bir sokak hareketi mevcut. Bu sokak hareketi patlamadan sonra tekrardan sokakları kontrol altına almayı başardı. Bu sokak hareketi kimlerden oluşuyor?

Sokaktaki hareket ve eylemlilikler 2009’dan beri toplumsal bir boyut ve renklilik kazandı. Tabii ki de Tunus’la başlayan, Mısır ve diğer ülkelere de ilham olan ayaklanmaların da buradaki sokak eylemlerine cesaret verdiğini söyleyebiliriz.  Bu cesaretin kendisi de sokağın ilk defa “Mezhepçi yönetim istifa” sloganını yüksek sesle dile getirmesini sağladı. Ayrıca bu eylemler sadece çöp için değildi. Seçim kanunu değişikliği ve ekonomik politikalar için de yapılıyordu.

Sosyalist ve komünist parti ve hareketlerin bu sokak hareketine bakışı ve katılımı nasıl? Patlama sonrası dayanışma ve yaraların sarılması için ne gibi çalışmalar yaptınız?

Bu eylemlerin ve sokak hareketinin büyük bir bölümünü solcular ve devrimciler oluşturuyordu. Lübnan Komünist Partisi ve diğer komünist gruplar ve hareketler sokakların ve meydanların öncüsüydü.  Genel işçi sendikasını işgal edip, ele geçirmek önemli olay ve sonuçlardan biridir diyebilirim.

Bu sokak hareketinin Lübnan’daki siyasi yapıyı değiştirebilme ihtimali nedir?

Bugün itibariyle bu ihtimal çok yüksektir. Çünkü alanlardaki halk ısrarlı, katılım çok renkli, sadece bir grubun veya bir düşüncenin değil. Genelde herkes aynı şeyi istiyor. Bu eylemler sırasında hedef şaşırtmaya çalışan, onlara yön vermeye çalışanlar da olmadı değil. Kısmi talepleri kazandık, bitirelim isteyenler de oldu. Halk bunu gördü ve kararlılığını devam ettirdi. Yönetimin bir kısmının değil, tümden sistemin değişmesi ve idarecilerin gitmesi talebi, mezhepçiliğe takılmadan sloganlara da yansıdı.

Patlama sonrası meydana gelen sokak eylemleri ve işgaller, patlama öncesindeki eylemlerin devamı olarak mı görülmeli? Yoksa eylemler yeni bir boyuta mı girmiş oldu?

Geçtiğimiz Şubat ayından itibaren korona pandemi süreci insanların hayatında değişiklikler yarattı. Bu tabii ki de sokağa, eylemlere yansıdı. Patlamadan sonraki eylemleri, sokakların sahibi diyebileceğimiz çocuklar, gençler ve halk güçlerinin yani 2019’daki eylemlerin katılımcılarının, tekrar alanlara inişi olarak da görebiliriz. Kaldı ki bu insanlar, patlamada enkaz altından insanları çıkarırken azimle çalışan,  koşuşturan,  pasif kalan devletin eksiğini tamamlayan hayat kurtaran insanlardı. Bu durumun kendisi de ayrı bir öfkeyle alanlara yansıdı. Enkaz altından insanları kurtarırken tüm gruplar, hareketler dayanışmayla yan yana geldiler, bir tarz oluşturdular. Aynı birliktelik alanlara da yansıdı. Bundan sonrada yeni bir eylemlilik elbette bir şekilde oluşacak, gelişecektir.

Pandemi öncesinde sadece Lübnan’da değil Sudan, İran, Irak, Cezayir’de de ekonomik krize karşı gösterilerin arttığı ve bununla birlikte sol-sosyalist hareketlerin yükselişe geçtiği bir durumla karşı karşıyaydık. Lübnan’da tekrar başlayan gösterilerle birlikte Orta Doğu’da sol-sosyalist hareketlerin de yükselişe geçme ihtimali nedir?

Bugün halkın solculara güveni artmıştır. Bunun iki sebebi vardır diyebilirim. Genel olarak en belirgin olanı, evvela insanlar gördü ki, solun yıllardır gördüğü ve karşı çıktığı, bedelinin halkın ezilerek ödediği iktisadi politikalar, bugün halkın boğuştuğu sorunların ta kendisidir.  Sonra insanlar, bu öngörüyü ve uyarıları yapan sol cenahın, alanda yanlarında beraber olduğunu da gördüler.  Aynı taleplerle, aynı mağduriyetle kendilerinden bir parça gibi davranmaları da etkili oldu. Bu yüzden sol hareketlerin yükselmesi mümkündür.  Lakin şöyle bir durumu da analiz etmek, görmek gerekir:  Lübnan’da sistem mezhepçilik üzerine oturtulmuş.  Bu kimlik aidiyeti,  aynı mağduriyeti yaşayanların farklı hissetmesine neden olabiliyor. Irak’ta olduğu gibi burada da mezhepçi siyasete karşı bir cephe örülüyor ve bu git gide büyüyor. Bu da umut verici bir gelişme.

Patlama sonrasında Macron’un ziyareti ve Lübnan’a yönelik açıklamaları Lübnan halkı açısından ne anlama geliyor? Uzun bir zamana yayılmış Fransız emperyalizmi Lübnan’ın içerisinde bulunduğu durumdan nasıl faydalanmak istiyor?

Lübnan Komünist Partisi Lübnan’a dışarıdan yapılan tüm müdahale ve yönlendirmelere karşıdır. İktidarın ayrı ayrı tüm parçaları dışarıya bağımlı ve güdümlüler. İran, Arabistan gibi… Fransa, Amerika ve Avrupa’nın da rızasıyla, kadim emperyalist işgalci rolünü oynamaya hevesliyken, iktidarın tüm parçaları; Fransa’nın mezhepçi bir şekilde bölünmüş Lübnan’ın bu duruma gelmesinin aktörü olduğunu unutmuşçasına Macron’la masaya oturdular.

Bu durum, Lübnan siyasetinin dışa bağımlılığının başka bir göstergesidir.  Fransa, propagandası ve müdahaleci siyasetiyle aktif başarı sağlaması halinde bu durum, Fransız şirketlerin Lübnan sınırlarında ve sularında doğalgaz ve petrol arayışını kolaylaştıracak, hızlandıracaktır. Bu emperyalist manevra ve sömürge bir kez daha gösterecektir ki insani yardım-hümanizm kamuflajıyla tarihsel rolünü, kan emiciliğini hayata geçirecektir. Halka yoksulluk, zulüm, tutsaklık ve yozluktan başka hiçbir getirisi olmayan bu duruma ancak komünist bir duruşla, kararlı bir mücadeleyle karşı çıkabilir, durumu değiştirebiliriz.

 

Bu röportaj El Yazmaları için Arapçadan Türkçeye Ali Özgün tarafından çevrilmiştir.