Peki Çocukları Asıl “Muzır” Adımlardan Kim Koruyacak?

Çocuğu koruyan yasalara sıkı sıkı sarılırken; nasıl ki yetişkinlerin haber alma hakkının engellenmesine ya da kitapların toplatılmasına karşı çıkıyorsak aynı oranda, keyfi, belirsiz nitelemelerle muzır ilan edilmelere de karşı çıkmalıyız.

Geçtiğimiz günlerde, bir çocuk kitabı yasaklandı. TÜBİTAK Yayınları’ndan çıkan “Bebekler Nereden Gelir” isimli kitap, artık siyah poşet içerisinde ve üzerinde “küçüklere zararlıdır” ibaresiyle, yalnızca 18 yaşından büyüklere satılacak.

Bu yasaklanan ilk çocuk kitabı değil. Sonuncu da olmayacak. Yaklaşık bir yıl önce de dört kitap yasaklanmıştı. Onları da hatırlayalım: Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi, Kız Çocuk Hakları Bildirgesi, Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler, Sünnetçi Kız.  Gerekçeler de şöyle sıralanıyordu: Çocukların transeksüaliteye özendirilmesi, şiddet ve cinsiyet karşıtlığında aşırılık.

Bütün bu kitapları “müstehcen” ya da “maneviyatı bozan” nitelikte bularak çocuklar için zararlı ilan eden kurum Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu. Evet, adı kadar eski ve “gizemli” bir kurum. 1927’de çıkarılan kanunla kurulan kurul, 2018’deki 703 No’lu KHK’nin 38’inci maddesi ile birlikte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlandı. Bu değişiklikle birlikte kurumun üye yapısı da değişti. Artık kurulun üyeleri, bakanlığın belirleyeceği 5 kişiden oluşuyor. Bu beş kişi kimlerden oluşuyor, neye göre kararlar alıyorlar, yetkileri ne kadar, uzmanlık alanları ne bilmiyoruz; o yüzden gizemli. Ama son 2 yılda 9 çocuk kitabını “muzır” ilan eden bu kurulun neye hizmet ettiğini söylemek sanıyorum zor olmayacaktır.

Zira temel gayeleri “ çocuğu korumak” olan bu ve benzeri adımların neredeyse hiçbiri çocuğu korumuyor. Çocukları korumak ve mağduriyetleri gidermek adına neler yapılmıyor ki bu ülkede!

En yenisi –gerçi iktidar partileri yıllardır dillerinden düşürmüyorlar bu af tasarısını- “çocuk istismarını aklama yasası” olarak bilinen TCK’nin 103. maddesi ile ilgili af getiren tasarı. Bu af teklifine göre: Çocuklara yönelik cinsel istismar/tecavüz nedeniyle yargılanıp mahkûm edilmiş ve cezası kesilmiş olanlar, olay tarihinde başka bir kadınla evli değiller ise, mağdur 14 yaşına basmış ise(yani 13 yaşında ise), mağdur ile tecavüz faili arasında en fazla 15 yaş farkı varsa, mağdur şikâyetten vazgeçmiş ve yasanın çıktığı tarihten önce resmi nikâh yapılmış ise; çocuk istismarcısı serbest kalacak. Evlilik 5 yıl sürerse de hiçbir ceza almayacak.

Özcesi şu: Çocuk istismarı failleri serbest kalacak, çocuklar evlendirilmiş olacak, bu evlilikler toplum gözünde meşrulaştırılmış hatta yasalarla da desteklenmiş olacak, istismarların çoğunluğu bu yolla, “aile içinde”, devlet destekli çözülmeye çalışılacak; istismara uğratılan çocuklar evlilik kurumu içerinde daha birçok istismara uğratılmaya açık hale gelecek.

Ama bu affın kabulünü isteyenlere göre ortada mağduriyetler var. Bu tasarının amacı da tabi ki çocuğu korumak ve mağduriyetleri engellemek! Hem de evlilik yoluyla.

Siyah Poşetleri Tanıyoruz

Türkiye’de siyah poşet denince akla ped geliyor. Kadın pedlerinin marketlerde siyah poşet eşliğinde sunulmasıyla; yasaklanan son kitabın siyah poşetler satılacak olması arasında derin bir bağ olduğunu düşünüyorum. Gizleme, görünmesini engelleme, cinsellikle ama daha çok da kadın cinselliği ile ilgili şeyleri ahlakdışı ilan ederken erkek cinselliği ile ilgili her şeyi gözümüze sokmak gibi bir muhafazakâr, ahlakçı, erkek egemen akıl var siyah poşetlerde.

Yasaklanan son kitap, meraklı küçük bir penguenin yavruların nereden geldiğini öğrenmek için çıktığı yolculuğu anlatıyor. Kimlerin anne karnında büyüyüp sonra doğduğunu, kimlerin yumurtadan çıktığını öğreniyor yolculuk sonunda. Daha önce yasaklanan kitaplar da çoğunlukla toplumsal cinsiyet konularını işleyen, dayatılan cinsiyet kalıplarını yıkmaya çalışan, eşitlikçi kitaplardı. Çocukları korumaya çalıştıkları kitaplar işte bunlar!

Bunun tam olarak neresinin çocuklar için “muzır” bulunduğuna dair bir açıklama yapılmadı kurul tarafından. Bu kararı veren kurulun kimlerden oluştuğunu bilmiyoruz ama en azından, bebeklerin leylekler tarafından getirildiğine inanmadıklarını umuyoruz!

Çünkü insanlar doğarlar. Kadınlar regl olurlar. Bebekleri leylekler getirmez. Çünkü çocukların da kendi bedenlerini, cinselliklerini, duygularını ve yönelimlerini keşfetmeleri, bu sürecin desteklenmesi  gerekir. Bu ayrı, çocuğun cinsel istismarı ayrı şeydir.

Bütün çocukların, kendisiyle ve bedeniyle ilgili olan bu bilgileri gelişimine uygun biçim ve dille öğrenme hakkı vardır. Bırakın yasaklanmayı, çocukların daha sağlıklı ve özgüvenli bireyler olabilmeleri için bu içeriklerin artırılması gerekir. Bu bilgileri içeren kitapları yasaklamakla gerçeklik ortadan kaybolmaz ama çocuklar bunları öğrenebilecekleri güvenilir kaynaklara erişemedikleri, bu meseleler siyah poşete girecek kadar “muzır” olduğu için başka kanallara yönelebilirler. Asıl “muzır” olan budur. Asıl “muzır” olan, çocuklara EBA TV’de idam sahnelerinin izletilmesidir.

Çocukları Nasıl Koruruz?

Son yıllarda toplumsal çürüme ve tırmandırılan erkek egemenliği ile, son aylarda bunlarla birlikte karantina koşulları sonucunda çocuk cinsel istismarı hızla tırmanıyor. TÜİK 2019 raporlarına göre geçen yıl 16-17 yaş arasında 17 bin kız çocuğu evlendirildi. 15-17 yaş arasında 9 bin 714 çocuk, doğum yaptı. 15 yaşın altında ise 142 kız çocuğu doğum yaptı. Son üç haftada üç çocuk önce kayboldu sonra ölü bulundu.

Bütün bu rakamlara rağmen hala çocuk cinsel istismarı faillerinin affının istenmesi, “küçüğün rızası var” algısının perçinlenmesi, MEB ve Ensar Vakfı arasında süren protokoller, okullarda değerler eğitiminin Ensar’a emanet edilmesi; çocukların sağlıklı cinsel gelişimini sağlayacak, haklarının bilincine varmalarına destek olacak kitapların yasaklanması gibi sayısız adım, çocuğun korunması adıyla neler yapıldığını açıkça gösteriyor. Gaye çocuğu korumak değil. Çocuğu bütün bunlar içerinde hapsedip güçsüz bırakmak.

Yeni rejim kurumsallaşırken, iktidarın kendi İslam anlayışı çerçevesinde yeni topluma biçim verilmeye çalışılıyor. Eğitim, burada başat rolde. Çocuklar, eğitimin bütün kademelerinde bilimsellik ve eleştirel bakıştan uzaklaştırılırken yoğunlaştırılmış din eğitimlerine boğuluyorlar. Matematik, fen bilimleri gibi dersler azalırken, dini içerikli derslerin sayısı ve türleri artıyor. Ensar gibi vakıfların okullara girmesi ile birlikte bu iyice derinleştiriliyor.

Ama çocukları korumak, korurken acizleştirmemek elbette mümkün. Çocuğun hakkı var diyen herkesle birlikte.

En önemli şey çocuğu güçlendirmek. Bedenini, dokunuşları, duygularını tanımasını ve yakınındaki en az bir kişiye güven duymasını sağlamak. Ona, bir birey olduğunu, haklarının varlığını ve bu hakların yasalar tarafından korunduğunu anlatmak. Asıl “muzır” olanın, çocukların bilimsel olmayan, eşitlik ve özgürlükten uzak, sessizliğe mahkûm bırakılması olduğunu bilmek. Onlara, onları güçlendirecek alanlar açmak, bunun en iyi aracı olan kitapları özgürce okumalarını sağlamak…

Bu en temel ve sürekli adım. Ancak yasaların ve çocuğu koruyan sözleşmelerin korunması da burada bağlayıcı bir önemde. Ensar için “bir kereden bir şey olmaz” diyenler, onlarla gülerek poz verenlerle  TCK103’e saldıranlar aynı kişiler. Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun da onlardan farklı olduğu söylenemez. Çocuğu koruyan yasalara sıkı sıkı sarılırken; nasıl ki yetişkinlerin haber alma hakkının engellenmesine ya da kitapların toplatılmasına karşı çıkıyorsak aynı oranda, keyfi, belirsiz nitelemelerle muzır ilan edilmelere de karşı çıkmalıyız.

Çocuklar için yaşanabilir, özgür ve eşit bir dünya için yapabileceğimiz çok şey var. Haklarını daha gür sesle dillendirmek, onları koruyan yasaları savunmak, onları merkeze alan mekanizmalar yaratmak, onlara geleceğin yetişkinleri değil şimdinin bireyleri olarak bakmak ve çocuklara dair bütünlüklü bir politika üretmek.

Bu bütünlüklü politika, ortak bir mücadele içerisinde, çocukların özne olduğu, yerel yönetimlerden çocuk hakkı derneklerine, kadın örgütlerine kadar pek çok alanın işbirliğinde mümkün olacaktır.