Liseli Serüvenciler: “Gençlerin Sağlığı Ekonomi Uğruna Hiçe Sayılıyor”

El Yazmaları’nın Notu: Vakaların hızla arttığı salgın koşullarında gençler de üniversite sınavına girmeye zorlanıyor. Bu sürecin liselilere etkilerini, karantina koşullarında sınava hazırlanmanın zorluklarını ve sınav zorlamasının sebeplerini Liseli Serüvenciler ile konuştuk. Okuyucularımızın ilgisine sunarız.

Merhabalar. En başta, salgın sürecinin ve karantinanın, sokağa çıkma yasağının liseli gençler üzerindeki etkilerine dair konuşmak istiyoruz. Aylarca evlerinden çıkamayan, okul ya da spora gidemeyen, sosyal aktivitelere katılamayan gençlerin, bu süreçten olumsuz etkilenen kitlenin önünde geldiğini biliyoruz. Bu sürecin psikolojik, sosyal ya da ekonomik ne gibi zorlukları oldu?

Nazar Cemre Birbudak: Koronavirüsten herkes çok etkilendi. Ama en çok sorun yaşayanların biz gençler olduğunu düşünüyorum. 

Okulların kapanması, başta eğitim olmak üzere hayatımızın bir çok alanını bir hayli etkiledi. Derslerimizi, sosyal ilişkilerimizi sanal ortama taşıdık. İnsanlarla sosyal medya dışı herhangi bir etkileşimimizin olmadığı bu birkaç ay bizi psikolojik olarak zorladı. Dışarıyla bağımız koptu. 

Yasaklarla birlikte de ev içerisine tıkılıp kaldık. Bu süreçte sürekli evde ailelerle kalmak, baskıyı ve tahammülsüzlüğü de beraberinde getirdi. Ben çalışan bir annenin çocuğu olduğum için bu zaman diliminde annemle yeniden tanışmış gibi oldum. 

Genel olarak bir de zevk alamama durumu karşıma çıktı. Film izlemekten, müzik dinlemekten veyahut sevdiğim şeyleri yapmaktan zevk alamamaya başladım. Aynı zamanda seneye YKS’ye girecek olmama rağmen ders çalışma isteğim de kalmadı. 

Genel olarak biz gençlerin aynı dertlerden muzdarip olduğunu düşünüyorum. Benim yaşadığım şeylerin çoğunu yaşıyor diğer liseliler de. 

 

Özcan Avcı: Merhabalar, sağlıklı günler diliyoruz herkese.  Pandemi sürecinin liseliler üzerine etkisini sizlerin sorusunda da olduğu gibi birçok başlıkta ele alabiliriz.

Öncelikli olarak biz liseli gençler, hayatı lise sıralarında henüz yeni anlamaya başlayan bireyleriz. Yaşam içerisindeki rolümüzü, sorumluluklarımızı, yeteneklerimizi, hangi konulara ilgi duyduğumuzu vb. yeni kavrıyor; kendimizi keşfetme noktasında somut adımları yaşamımızın bu dönemlerinde atıyoruz. Tabii ki bu keşif işlemi uzun süren, lise hayatımız boyunca ve hatta üniversite yıllarımıza kadar devam eden bir süreç. Sıradan bir liseli arkadaşımız bu hali ile henüz kendini var etmiş diyemeyiz. 

Diğer yandan bu döneme kadarki yaşamımızda gündelik hayatın rutin planlanması çoğunlukla sistem tarafından belirleniyordu. Sabah uyanma saatinden, okula gidiş saatimize, ne zaman öğle yemeği yiyeceğimizden, sosyal zamanımızın hangi saat dilimleri içerisinde olacağına ve uyanma saatimize kadar… Açıkçası bu zamana kadar gündelik hayatımızın planlanması noktasında edilgen kaldığımızı söyleyebiliriz. 

Şimdiye gelirsek pandemi ve sokağa çıkma yasakları ile birlikte karantinaya kendimizi henüz tam keşfetmemiş ve gündelik hayatın planlanması noktasında gerekli özveriyi sağlayamayacak bir konumda girmiş olduk. Bu durum bizler üzerinde büyük bir boşluk ve belirsizlik hali yarattı. Gündüzleri uyuyup geceleri ayakta geçirenler var mesela.

Ülkenin içerisinden geçtiği ekonomik kriz halinden, biz liseliler de birinci dereceden etkileniyoruz. Zaten hâlihazırda kıt kanaat geçindiğimiz bir süreçte ailemizin ücretsiz izne ayrılması ile bu süreç çok daha sertleşmiş oldu. 

Hafta içleri ailemizin dışarıda olmasının yarattığı, “eve virüs getirecekler mi acaba?” korkusu, bizleri sağlık açısından çok tedirgin etti bir yandan. 

Yani kısacası karantina bizler için kaygı, endişe, belirsizlik, anksiyete, boşluk yarattı…

Yıllardır sürekli değiştirilen eğitim ve sınav sistemleri nedeniyle yeterince zorlanan liseli gençlerin bir de korona salgını koşulları altında kaygı düzeylerinin daha da arttığını biliyoruz. Ancak bir taraftan da hayattaki tek görevleri sınava girip kazanmalarıymış gibi yaklaşılıyor gençlere. Buradan hareketle, karantinada sınava hazırlanmaya, hazırlanmak zorunda olmaya dair neler söylersiniz?

Nazar Cemre Birbudak: Bir yandan salgınla mücadele ederken öbür yandan, şu anki ismi ”YKS” olan sınavla mücadele ediyoruz. Güya amacın ”öğrencinin kaygısının azaltmak” olduğu bu sistem, aslında öğrencileri sınav ile ilgili daha çok strese sokuyor.

Zaten sınavın getirmiş olduğu yoğun stresin üstüne bir de koronavirüs salgını eklenince, bizler için hazırlık süreci çok daha zorlayıcı oldu. Sınav tarihlerinin değişmesi, öğrencilerin kendilerini yetersiz hissetmesi ve öğrenim gördükleri kurumların kapanmasıyla herkes kendi başına, bir şekilde çabalamaya başladı. Kısacası bu süreçte kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kaldık.

Salgın sebebiyle hem sınav öncesi hem de sınav sonrası için önlem alınacağı söyleniyor. Ama öğrenciler sınavların ertelenmesi taraftarı. Çünkü daha ne kadar süreceğini bilmediğimiz bir sürecin belirsizliği ve ne olacağız sorusuyla baş başa kaldık. 

Çoğumuz bu sınavların hayatımızın dönüm noktası ya da son şansımız olduğunu düşünüyoruz. Ancak bu sınavlar bence sadece kendimize koyduğumuz hedefin, varış noktasının gişeleridir. Yani bunu bir ölüm kalım savaşı olarak görmemeliyiz. Belirlediğimiz hedefe giderken bizim devam etmemizi sağlayacak, rüyalarımızı gerçeklere dönüştürecek yolda sınavlar sadece araçtır.

Özcan Avcı: Elbette ekonomik kaygı, sağlık için oluşan kaygı ve içinde bulunduğumuz boşluk hali gibi sebeplerden ötürü kaygı düzeyimizin arttığını söyleyebiliriz.

 

Hele ki bir de sınava hazırlanan bir öğrenci iseniz her şey daha da zorlaşıyor. Bütün bu hengâmenin içinde evde oturup ders çalışmanız isteniyor. Bir de gelecek kaygısı ve sınav stresi içerisinde buluyorsunuz kendinizi. 

Sınava hazırlanan bir liselinin; içeride, masa başında vakit geçirdiği kadar dışarıda hava alarak kafasını toparlaması da gerekmekte. Sokağa çıkma yasağı ile birlikte nefes alma hakkımızın dahi engellendiğini düşünüyorum. Çünkü bu zorunlu karantina çalışmak zorunda olan ailelerimizin dışarıda olması nedeniyle bir hayli uzadı. Bu nedenle salgın bir türlü kontrol altına alınamadı. İşçiler iş başında iken bizim evlere tıkılmamızın bir strateji değil, çaresizlik sonucu bir karar olduğunu düşünüyorum ve aynı zamanda gayri ciddi bir iş olarak görüyorum. Boğucu bir evin içinde ders çalışarak hazırlanan birinin uygun ve adil bir hazırlanma süreci geçirmediği de aşikâr.

Salgın kontrol altına alınmış değil hatta rakamların artışı devam ediyor. Öbür taraftan “normalleşme” kendini her alanda gösteriyor. Fiili bir kitle bağışıklığı uygulanıyor gibi görünüyor. İlk etapta aylarca sokağa çıkarılmayan gençler, koşullarda bir iyileşme yokken, sınava girmeye zorlanıyor. YÖK, YKS sınavı konusunda geri adım atmıyor ve 27-28 Haziran’da sınav yapılacak gibi görünüyor. Siz, bu koşullarda sınava girmenin salgına etkisi ve öğrencilere etkisi üzerine neler söylemek istersiniz.

Nazar Cemre Birbudak: Vakaların rakam olarak görüldüğü, hastaların tam olarak kontrol altında tutulmadığı bir normalleşme sürecidir bu. Ayrıca bu sene hastanede tedavi gören bir sürü öğrenci arkadaşımız da sınava girecek. Onların psikolojisi ve sağlığı hiç düşünülmüyor. 

Ekonomi ve turizmi iyileştirme adı altında insanların hayatlarıyla oynanıyor. Salgında, sokağa çıkma yasaklananların yaş aralığı da sürekli değiştiriliyor. Sanırım bunun, koronanın hedefini şaşırtmak için bir “taktik” olduğu sanılan bir süreçteyiz! Ama bu hastalık yaş, cinsiyet, insan ayırmıyor. 

Her ne kadar kafeler, restoranlar dezenfekte edilse de hastalık hala devam ediyor. Turizm sektörünün canlanması için adımların atıldığını açıklıyorlar. Bu da çok açık gösteriyor ki ekonomik nedenler ve turizm bizlerin sağlığından daha önemli! Bu insanlık suçudur. Bizlerin sağlığı her şeyden önemlidir. Bu yüzden bizlerin lehine bir politika uygulanması gerekiyor.

Özcan Avcı: Bizler için bu koşullarda sınava girmenin birçok yönden zararlı bir etkisi var. 

Öncelikle patojen en çok kapalı alanda bulaşıyor. Küçük bir sınıfta 20 kişinin 3 saat boyunca aynı havayı soluması, aralarında virüsü taşıyan bir kişi olması halinde herkese bulaştıracağı anlamına geliyor. Solunum yoluna dair kronik rahatsızlığı olan bir gencin, bu hastalığa yakalandığı takdirde yaşama güvencesini kim verebilir? Aynı zamanda sınav anında Covid-19 bulaşan birinin eve gidip ailesi ile temasa geçtiğinde onlara bulaştırmayacağının bir garantisi var mıdır? 

İkinci olarak YKS tarihi önce ertelendi sonra tekrar öne çekildi. Öne çekilmesinin sebebini açık açık “yaz turizminin canlanması gerektiği” ve “ekonomik nedenler” olarak açıkladılar. İşte tam da bizlere yaşanılacak bir gelecek bırakmayanlar, bugün turizmi insan hayatının önüne koyanlar.

Son olarak, Liseli Serüvenciler olarak sizin önce taleplerinizi sonra da liselilere sözünüzü alarak bitirelim. 

Özcan Avcı: Bizler Liseli Serüvencileriz. 2017 yılından beri eşit, parasız, bilimsel bir eğitim için mücadele ediyoruz. 

Korona sürecinde, gerici müfredatı ve bilimsellikten uzak eğitimi EBA TV’de bir kez daha gördük. 

Bu sürecin başından beri dile getirdiğimiz gibi YKS’nin sınav için uygun koşullar oluşana kadar ertelenmesi gerekiyor. LGS sınavında da gördüğümüz gibi sosyal mesafe kuralları sınav anında sağlanamıyor. Bu sınav virüsü yaymaktan başka bir işe yaramayacak.

Artık görüyoruz ki turizmi sağlığımızın önüne koyanların bize vaat edecekleri bir şey kalmadı. Gençlere sözümüz: Gelin geleceğimizi bugünden birlikte kuralım.