Karantina Günlerinde “Kültür Endüstrisi”nin Üretimi Üzerine Bir İnceleme

Bireyler birbirine daha fazla benziyor ve aynılaşıyor. İşte bu yüzden bu endüstri, kültürü “aynılaşma” üzerinden üretirken aslında bizleri de aynı şekle şemale sokup, aynı isteklere sahip tek tip bireyler “üretilme”sinin yolunu açıyor.

Kültür, hepimizin bildiği gibi, üzerine sayfalarca tanım yapılabilecek geniş bir kavramdır. Bir müzikten tutun da bir elbisenin üzerindeki pembe nakış motifine varıncaya dek birçok “nesne” kültürün parçası olabilir. Kitleler halindeki yaşam pratiğinden bireysel yaşam modeline geçilmeye çalışılan bu modern karantina zamanlarında; kültür denildiği zaman aklımıza Instagram’dan yayımlanan canlı konserlerin gelmesi şaşırtıcı değildir. Ancak kitle kültürü oluşturma yolunda çeşitli mecralar kullanmaya adapte olan bizler, Instagram’dan “kültürlenme”ye devam ederken bu kültür endüstrisinin neresinde duruyoruz? Bu endüstrinin öznesi miyiz yoksa sadece birer nesnesi mi?

Adorno ve Horkheimer tarafından ortaya atılan kültür endüstrisi kavramı, en temel şekliyle filmler, televizyon dizileri, pop müzik ya da radyo programları gibi ürünlerin; kitlelerin çalışma dışında kalan zamanlarda vakit geçirirken kullanmaları amacıyla üretilmiş ürünlerden oluştuğu savını ileri sürmektedir. Adorno ve Horkheimer’a göre, tanımlanan bu kültür endüstrileri, kendilerini kitle kültürü gibi gösterebilirler ancak ne var ki, bu kültür endüstrisi birileri tarafından “paketlenmiş ve inşa edilmiştir”. Bu şu demektir: Kapitalin gücü ve araçları sayesinde kapital sahipleri; kalıplaşmış ve sorgulanamaz diye ifade edilen düşünce, duygu ve inançları geniş kitlelere pazarlayabilirler. İşin ilginç tarafı, kitleler bu düşünceleri sadece basit birer meta olarak almayıp o kültürleri benimseyebilirler (dış-benimseme), içselleştirebilirler ve hatta savunabilirler. Bu sebeple, kitlelere hitap eden kültür endüstrisi de bir şekilde kapital sahipleri tarafından yaratılmış olur. Peki Adorno ve Horkheimer’a göre saatlerce başından kalkmadan izlediğimiz ünlü bir Netflix dizisi, dinlemeyi iple çektiğimiz bir radyo programı ya da popüler bir roman nasıl kültür endüstrisine dâhil olur?

Kültür endüstrisi ya da eş deyimiyle endüstriyel kültür; müzik, sinema, edebiyat gibi her türden kültürel öğenin ve etkinliğin meta formunda üretildiği ya da metalaştırıldığı, böylece sıradan nesneler gibi alınıp satılabilir bir hale dönüştürüldüğü ve bu kültürel ürünler aracılığıyla rasyonalizasyona dayalı bir kültürün inşa edildiği bir süreçtir.Günümüz modern dünyasında, bir iş günü sonrası evlerine dönen bireylerin kendi yaşam koşullarından memnun olduklarını söylemek oldukça zordur. Bireyler gündelik yaşamları içerisinde, uzun çalışma saatleri, toplumdaki kimi imkânlardan ve birçok tüketim metasından mahrum olma, gelecek kaygısı hissetme gibi birçok sorunla boğuşurlar.

Adorno’ya göre, bu mutsuz birey çözümsüz gördüğü sorunların altında ezilirken, kültür endüstrisi ona gündelik yaşamdan kaçabilmesi için bir çıkış kapısı önerir. Beğenilen bir sinema filmi, ünlü bir televizyon dizisi ya da belki çoksatan bir roman, onun hiç değilse bir süre tüm sorunlarından uzaklaşmasını sağlar.Birey kendi yaşamını bir an olsun unutup, kültürel üründe karşılaştığı karakterlerin yaşantılarına bağlanır. Bu karakterlerin yaşantılarındaki sevinç,öfke, hüzün gibi duygulara ortak olur. Dahası çoğunlukla kendisini bu karakterlerle özdeşleştirir. Ne var ki birey, kurduğu özdeşlik aracılığıyla, o kurgusal yaşantılar içinde kendi gündelik yaşamında sahip olamadıklarına ulaşmış ve yapamadıklarını yapmış da olur. Dahası Adorno ve Horkheimer’a göre, kültür endüstrisi bu hayallerin bir gün gerçekleşebileceği vaadini verir. Bu vaade kapılan birey, belirsiz bir gelecekte de olsa, bir gün şu anki yaşam koşullarının ötesine geçebileceğini umar. Örneğin kendisini şans eseri zengin olan bir roman karakteriyle özdeşleştirir. Zihninin bir köşesine “Neden benim de başıma gelmesin ki?” düşüncesi yerleşir. Bu hissiyat onu geçici olarak tatmin eder ve gerçeklerin üstünü örter.

Neticede, üreticiler, kültürü şekillendirici güce sahiptirler. Kapitalist düzen, kültür gibi dinamik bir olgunun, nesnel endüstri düşüncesiyle algılanmasına ve metalaşmasına sebep olur. Kültür, üretilen sanayi ürünleri kalıplarına girerek bir meta halini alınır, endüstrileşir. Kültür endüstrisi, özgün olan her şeyi yutar ve kendi evrensel kültürü doğrultusunda, metaları, bireyleri, toplumları aynılaştırır. Kültür endüstrisi, insanlar üzerinde hâkimiyet kurar ve tikeli genele uymaya zorlar. Bunu yaparken de “niteliksel olarak farklı olanı, niceliksel özdeşlik içinde eritir”.

Kapitalizmin dünya ölçeğinde egemen olduğu günümüz toplumlarına bakıldığında,birbirine benzer yapılar görüyoruz. İnsanlar aynı moda akımlarını takip ediyor ve benzer giysiler giyiyor, geleneksel yemekler varlığını korusa da benzer fast-food restoranları dünyanın farklı yerlerinde açılıyor ve rağbet görüyor. Özellikle ABD ve Avrupa yapımı diziler ve filmler çok sayıda ülkede aynı zamanda izleniyor, çok okunan kitaplar farklı dillere çevrilerek tüm dünyada yayınlanıyor ve bunun gibi toplumsal yaşamın farklı alanlarında gittikçe birbirine benzeyen kültürel alışkanlıklar egemen oluyor. Bireyler birbirine daha fazla benziyor ve aynılaşıyor. İşte bu yüzden bu endüstri, kültürü “aynılaşma” üzerinden üretirken aslında bizleri de aynı şekle şemale sokup, aynı isteklere sahip tek tip bireyler “üretilme”sinin yolunu açıyor.

Kaynakça

Adorno, T. W. (2020) Kültür Endüstrisi, İletişim, İstanbul. 11. Baskı