Kitlesel İşsizlik Kapitalizmin Başarısızlığıdır – Richard D. Wolff

El Yazmaları’nın Notu: Koronavirüs salgınının kapitalizmin yarattığı ekolojik tahribatı gözler önüne sermesiyle birlikte kapitalizmin krizinin derinleşmesi, bütün dünyada kapitalizme alternatif bir sistemin ne olabileceğine dair tartışmaları yaygınlaştırıyor. Bu tartışmalara katkı sağlamak amacıyla, sistem içerisinden bir çözüm sunan iktisat profesörü Richard D. Wolff’un yazısını siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Pandemi sırasındaki rekor işsizlik nedeniyle işçilerin yaşadığı zorluklar, kapitalizmin bir ürünüdür. Çoğu zaman işverenler, hangi seçeneğin işverenlerin kârını en üst düzeye çıkardığına bağlı olarak işçileri işe almaya veya kovmaya karar verirler. Kâr -ne işçilerin tam istihdamıdır ne de üretim anlamına gelmektedir- kapitalizmin ve dolayısıyla kapitalistlerin “en önemli şeyidir”. Sistem böyle çalışır. Kapitalistler, kârları yüksek olduğunda ödüllendirilirler ve olmadığı zaman cezalandırılırlar. Bu kişisel bir şey değil; sadece iş.

İşsizlik çoğunlukla işverenler tarafından yapılan bir seçimdir. Birçok işsizlik durumunda, işverenler çalışanları kovmama seçeneğine sahiptir. Çalışanların tümünü çalıştırabilirlerdi, çalışma saatlerini veya günlerini azaltabilir ya da çalışanların dinlenme saatlerini dönüşümlü olarak ayarlayabilirlerdi. İşverenler, boşa düşen çalışanlarını tutmayı ve geçici olacağını umdukları zararları üzerlerine almayı seçebilirler.

Bununla birlikte işsizlik hemen hemen her yerde ve neredeyse herkes tarafından olumsuz, istenmeyen bir deneyim olarak kabul edilir. İşçiler iş ister. İşverenler çalışanların kârlı üretim yapmasını isterler. Hükümetler, çalışanların ve işverenlerin aktif olarak işbirliği sonucunda gelecek vergi gelirlerini isterler.

Öyleyse, kapitalist sistem neden son üç yüzyıl boyunca yerleştiği her yerde düzenli olarak ekonomik düşüşler yarattı? Bu düşüşler ortalama olarak her dört ila yedi yılda bir gerçekleşiyor. ABD bu yüzyılda üç çöküş yaşadı: 2000’de “dot-com”; 2008’de “yüksek faizli mortgage”; ve şimdi 2020’de “koronavirüs”. Bu şekilde Birleşik Devletler kapitalizmin “normuna” uymaktadır. Kapitalistler işsizlik istemiyorlar ama düzenli olarak işsizlik üretiyorlar. Bu sistemlerinin temel bir çelişkisidir.

Genellikle iş bulmakta çaresiz olan işsizler, işverenlere mevcut olan çalışanları daha az paraya çalışmak isteyen işsiz adaylarla değiştirme fırsatı verir. Bu nedenle işsizlik, ücretler ve maaşlar üzerinde aşağı yönlü bir baskı ve böylece kâr için bir destek işlevi görmektedir. Kısacası, kapitalizm hem işsizlik ister hem istemez; bu gerilim, sürekli olarak devam ettirdiği işsizlerin yedek ordusunu periyodik olarak büyütüp küçülterek kendini ifade eder.

Kapitalizmin zaman içinde işsizlik üretmesinin ve yeniden üretmesinin iyi nedenleri vardır. Bunu yapmaktan fayda sağlar (ve yanı sıra zarar görür). “İşsizlerin yedek ordusunun” yeniden üretilmesi, ücretleri artırmadan daha fazla işçinin çalıştırılmasını sağlayan sermaye yatırımlarındaki periyodik artışlara olanak tanır. Tüm işçiler bu tip dalgalanmalardan önce zaten tam olarak istihdam edilmiş olsaydı, yükselen ücretler ve dolayısıyla düşen karlar yatırım dalgalanmalarına eşlik ederdi. İşsizlik işçi sınıfını da disipline eder. Genellikle iş bulmakta çaresiz olan işsizler, işverenlere mevcut olan çalışanları daha az paraya çalışmak isteyen işsiz adaylarla değiştirme fırsatı verir. Bu nedenle işsizlik, ücretler ve maaşlar üzerinde aşağı yönlü bir baskı ve böylece kâr için bir destek işlevi görmektedir. Kısacası, kapitalizm hem işsizlik ister hem istemez; bu gerilim, sürekli olarak devam ettirdiği işsizlerin yedek ordusunu periyodik olarak büyütüp küçülterek kendini ifade eder.

Bu yedek ordu, hiçbir ideolojik parlaklığın tam olarak silmediği sert bir gerçeği ortaya çıkarır. İşsizlik kapitalizme hizmet ederken, topluma iyi hizmet etmez. Bu temel fark, bugün olduğu gibi, en fazla işsizlik çok yüksek olduğunda belirgindir. Bugünün işsiz milyonlarının, üretimlerinin çoğundan kopartılırken tüketimlerinin çoğunu sürdürdüklerini düşünün. Tüketim araçlarını toplumsal olarak üretilen servetten almaya devam ederken, artık çalıştıkları zamanki gibi üretmezler ve böylece sosyal servete katkıda bulunamazlar.

Dolayısıyla işsizlik servetin yeniden dağıtılmasına yol açmaktadır. Halen istihdam edilenlerin ürettiği servetin bir kısmı, üretenlerden alınıp işsizlere verilerek yeniden dağıtılmak zorundadır. Vergiler bu yeniden dağıtımı alenen gerçekleştirir. Çalışanlar ve işverenler ile emek ve sermaye arasındaki mücadele, kimin vergisinin işsizlerin tüketimini finanse edeceğini belirler. Bu tür yeniden dağıtım mücadeleleri sıklıkla daha acı ve sosyal olarak bölünmelere neden olabilir. Hane halklarının özel alanında, çalışanların gelirleri ve zenginlikleri aynı şekilde işsizlerin tüketimini sağlamak için yeniden dağıtılır: Ebeveynler çocuklar, akrabalar, arkadaşlar ve komşuları gibi eşler bunu paylaşır. Emekçi sınıflar her zaman gelirlerini ve zenginliklerini, düzenli olarak onlara yük olan işsizlik kapitalizmiyle başa çıkmak için yeniden dağıtırlar. Bu tür yeniden dağıtımlar, tipik olarak, işçi sınıfı içinde birçok gerilime ve çatışmaya neden olur veya onları ağırlaştırır.

Örneğin, kamu istihdamının özel işsizliğin yerini alması durumunda, kamudaki ve özeldeki yeniden dağıtım mücadelesinin çoğundan kaçınılabilinir. Eğer devlet son çare olarak işveren haline gelirse, özel sektördeki işverenler tarafından işten çıkarılanlar sosyal olarak yararlı işler yapmaları için derhal devlet tarafından işe alınabilir. Hükümetler işsizlik maaşı ödemeyi durduracak ve bunun yerine yeniden istihdam edilenlere ücret ödeyecek, gerçek mal ve hizmetleri elde edecek ve bunları halka dağıtacaktır. 1930’ların New Deal’ı, özel sektördeki işverenler tarafından işten atılan milyonlarca insan için tam olarak bunu yaptı. Kapitalizme özgür istihdam ve (ancak New Deal’ın bir parçası olmayan) işsizliğe yönelik benzer bir alternatif, hükümetle anlaşarak oluşturulan ve işsizlerin sosyal olarak faydalı işler yapacağı işçi kooperatifi teşebbüslerini organize etmek olacaktır.

Bu son alternatif en iyisidir çünkü ABD ekonomisinde yeni bir işçi kooperatifleri sektörünü geliştirebilir. Bu, ABD kamuoyuna, çalışma koşulları, ürün kalitesi ve fiyatı, sivil sorumluluk, vb. açısından kapitalizm ile işçi-kooperatif sektörünün karşılaştırılmasında doğrudan deneyim sağlayacaktır. Ampirik temeldeki bu somut gerçek, toplumlara ekonominin kapitalist ve işçi-kooperatif sektörlerinin hangi karışımını tercih ettikleri konusunda gerçek ve demokratik bir seçenek sunabilirler.

Richard D. Wolff, University of Massachusetts’te profesör olarak ders vermektedir ve Democracy at Work’un kurucularındandır.

(Bu yazı El Yazmaları için Counterpunch sitesinden Türkçeye Caner Malatya tarafından çevrildi. Orijinali için: https://www.counterpunch.org/2020/05/11/mass-unemployment-is-a-failure-of-capitalism/)