Nereden Başlamalı – V.I.Lenin

El Yazmaları’nın Notu: 22 Nisan 1870’de dünyaya gelen 1917 Ekim Devrimi’nin lideri Lenin, 150. doğum gününde bütün dünyada anılıyor. Kapitalizmin ekolojik, ekonomik ve siyasal krizde olduğu, bütün bir canlı yaşamı yok etmeye doğru hızlı adımlarla ilerlediği günümüzde Lenin sadece anılmıyor; başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunanlarca bir eylem kılavuzu olmaya devam ediyor. Lenin 150. doğum günü vesilesiyle bir dosya içeriği hazırladık. Bu içeriklerden ilkinde Lenin’in “Nereden Başlamalı” makalesini okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

Son yıllarda Rusya Sosyal Demokratlarının karşısına çıkan “ne yapmalı” meselesi özel bir önem taşıyor. Bu mesele, (seksenlerin sonlarında ve doksanların başlarında olduğu gibi) hangi yolu seçmemiz gerektiği meselesi değil, bilinen yolda hangi pratik adımları atmamız gerektiği ve bu adımları nasıl atacağımız meselesidir.

Bu da, pratik çalışmanın sistemi ve planı meselesidir. Ve kabul edilmelidir ki pratik faaliyette bulunan bir parti için temel bir mesele olan, mücadelenin niteliği ve metotları meselesini henüz çözmüş değiliz; bu durum da hâlâ, ortaya acıklı bir ideolojik tutarsızlık ve yalpalama çıkaran ciddi görüş ayrılıklarına yol açmaktadır.

Bir yandan, henüz yok olmamış olan “ekonomist”[1] akım, siyasi örgütlenme ve ajitasyon çalışmalarını kösteklemeye ve daraltmaya çabalıyor. Öte yandan, ilkesiz eklektizm kafasını yeniden uzatıyor, her yeni “akım”ı taklit ediyor ve acil talepleri, bir bütün olarak hareketin temel görevlerinden ve sürekli ihtiyaçlarından ayırt edemiyor.

Bildiğimiz gibi, bu akım Raboçeye Dyelo’da[2] yerine oturdu. Bu gazetenin, “Tarihi Bir Dönemeç” (“Listok” Raboçeye Dyelo, No. 6)[3] gibi şatafatlı bir başlık altında şatafatlı bir makalede sunduğu en son ”program” açıklaması, bizim yakıştırdığımız niteliği özel bir önemle ortaya koyuyor.

Daha düne kadar ”ekonomizm”le flört ediliyor, Raboçaya Mysl’ın[4] kesinlikle mahkum edilmesi karşısında öfkeye kapılınıyor ve Plehanov’un istibdada karşı mücadele meselesini koyuşu yumuşatılıyordu.

Oysa bugün Liebknecht’in sözleri aktarılıyor: “Eğer şartlar yirmi dört saat içinde değişirse, taktiğin de yirmi dört saat içinde değiştirilmesi gerekir.” Dolaysız saldırıya geçmek ve istibdadı yerle bir etmek için bir “güçlü savaş örgütü”nden; “kitleler arasında geniş çapta devrimci siyasi ajitasyon”dan (gerek devrimci, gerekse siyasi bakımdan artık ne kadar da faaliz!); “sokak protestoları için ardı arkası kesilmeyen çağrılar”dan; “siyasi niteliği belirgin (aynen!) sokak gösterileri”nden söz edilip duruyor ve bu böylece sürüp gidiyor.

Iskra’nın[5] birinci sayısında ortaya koyduğumuz ve hedefi, sadece birbirinden kopuk grupları kazanmak değil, aynı zamanda doğrudan doğruya istibdadın kalesini yerle bir etmek olan güçlü ve iyi örgütlenmiş bir partinin kurulması çağrısında bulunan programı, Raboçeye Dyelo’nun böylesine çabuk kavraması karşısında belki de kendimizi mutlu sayabilirdik; ama bu kişilerin belli bir görüş açısından yoksun oluşu mutluluğumuzu sadece gölgeliyor.

“Parti bir anda faaliyete geçebilmek için hazır durumda olmalıdır. “Yirmi dört saat içinde taktiği değiştirin!” Ama taktiğin değiştirilmesi için önce ortada bir taktiğin bulunması gerekir. Siyasi mücadeleyi her durumda ve her şart altında yürütebilecek güçlü bir örgüt olmadan, sağlam ilkelerin aydınlattığı ve kararlılıkla uygulanan sistemli eylem planı diye bir şey söz konusu olamaz; çünkü taktik denince akla gelen budur.”

Hiç şüphe yok ki, Raboçeye Dyelo Liebknecht’in adını boş yere kullanıyor. Özel bir meseleye ilişkin olarak ajitasyon taktiği ya da parti örgütlenmesinin belli bir ayrıntısına ilişkin olarak taktik, yirmi dört saat içinde değiştirilebilir; ama ancak hiçbir ilkeden nasibini almamış kimseler, kitleler arasında bir mücadele ve siyasi ajitasyon örgütünün -genellikte, sürekli ve mutlak- gerekliliği konusundaki görüşlerini yirmi dört saatte ya da bu durumda yirmi dört ayda değiştirebilirler. Şartların değişmiş ve dönemlerin farklı oluşuna sarılmak saçmadır; bir mücadele örgütünün inşası ve siyasi ajitasyonun yürütülmesi,”durgun, barışçı” her şart altında ve devrimci ruhun zayıflaması ne kadar belirgin olursa olsun her dönemde esastır.

Üstelik böyle dönemlerde ve böyle şartlarda bu tür bir çalışma özellikle gereklidir, çünkü patlama ve taşma zamanlarında örgütün kurulması çok geç olacaktır. Parti bir anda faaliyete geçebilmek için hazır durumda olmalıdır. “Yirmi dört saat içinde taktiği değiştirin!” Ama taktiğin değiştirilmesi için önce ortada bir taktiğin bulunması gerekir. Siyasi mücadeleyi her durumda ve her şart altında yürütebilecek güçlü bir örgüt olmadan, sağlam ilkelerin aydınlattığı ve kararlılıkla uygulanan sistemli eylem planı diye bir şey söz konusu olamaz; çünkü taktik denince akla gelen budur.

Meseleyi gerçekten bir gözden geçirelim: bugün bize, şu “tarihi anın” Partimizi “yepyeni” bir meseleyle, terör meselesiyle karşı karşıya bıraktığı söyleniyor. Düne kadar “yepyeni” mesele, siyasi örgütlenme ve ajitasyondu; bugün ise terör. İlkelerini böylesine açıkça unutmuş kişilerin taktikte köklü bir değişikliği savunduklarını işitmek biraz garip değil mi?

Bereket, Raboçeye Dyelo yanılıyor. Terör meselesi hiç de yeni bir mesele değildir; Rusya Sosyal-Demokrasisinin bu konuyla ilgili ortaya konulmuş görüşlerini kısaca hatırlamak yeter.

Biz, ilke olarak, terörü hiçbir zaman reddetmedik ve edemeyiz de, terör, savaşın belli bir anında, birliklerin belli bir durumunda ve belli şartlarda son derece uygun ve hatta zorunlu olabilecek askeri eylem biçimlerinden biridir. Ama asıl önemli olan, bugün için terörün asla savaş meydanındaki ordu için bir harekât olarak değil, tüm mücadele sistemiyle sıkı sıkıya bağlantılı ve bütünleşmiş bir harekât olarak değil, hiçbir orduyla bağlantısı olmayan zaman zaman yapılacak bağımsız bir saldırı biçimi olarak önerilmiş olmasıdır. Aslında, merkezi bir örgüt olmadan ve mahalli devrimci örgütlerin bu zayıflığıyla, terörün olup olacağı da budur.

Dolayısıyla biz, mevcut şartlarda bu mücadele aracının vakitsiz ve elverişsiz olduğunu, en faal savaşçıları gerçek görevlerinden, bir bütün olarak hareketin çıkarları açısından en önemli olan görevden saptıracağını ve hükümetin değil, devrimin güçlerini dağıtacağını üzerine basa basa belirtiyoruz.

Son olayları bir hatırlayalım. Devrimciler bir önderler ve örgütleyiciler kurmayından yoksunken, işçi kitlelerinin ve şehirlerdeki “sıradan halk”ın mücadelede ileri atıldığını gözlerimizle gördük. Bu şartlar altında, en atılgan devrimciler teröre başvururken, ciddi olarak güven duyulabilecek tek şey olan savaş müfrezelerinin zayıf düşmesi tehlikesi yok mudur?

Huzursuzluk duyan, protestolarda bulunan, dağınık olan ve dağınık oldukları için de güçsüz olan kitleler ile devrimci örgütler arasındaki bağın kopma tehlikesi yok mudur? Oysa başarımızın biricik teminatı bu bağdır.

Gözü pek bireysel darbelerin önemini inkâr edecek değiliz, ama günümüzde onca insanın bu yönde güçlü bir eğilim gösterdiği bir zamanda, terör düşüncesiyle kendinden geçmeye karşı, terörü esas ve temel mücadele aracı olarak görmeye karşı kararlı bir uyarıda bulunmak görevimizdir. Terör hiçbir zaman düzenli bir askeri harekât olamaz, olsa olsa, tayin edici bir saldırıda kullanılan metotlardan biri olarak hizmet edebilir. Ama şu anda böyle bir tayin edici saldırı için çağrı yayınlayabilir miyiz? Raboçeye Dyelo açıkça yayınlayabileceğimizi düşünüyor ve nasıl oluyorsa, şöyle haykırıyor: “Saldırı birlikleri kurun!” Ama bu da gene, mantıktan çok coşkuya dayanıyor. Bizim askeri kuvvetlerimizin ana gövdesi, gönüllülerden ve asilerden meydana gelmektedir. Biz, sadece birkaç küçük düzenli birliğe sahibiz, üstelik bunlar harekete geçirilmiş bile değildir; bunların hem birbirleriyle bağlantıları yoktur hem de saldırı birliğini bir yana bırakalım, herhangi bir birlik olacak şekilde bile eğitilmiş değildirler.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, mücadelemizin genel şartlarını değerlendirebilen ve olayların tarihi akışı içindeki her “dönemeç”te bu şartları hesaba katabilen bir kimse için, şu anda sloganımızın “saldırıya geçin” olamayacağı, “düşman kalesini kuşatın” olması gerektiği açıktır.

Başka bir deyişle, partimizin acil görevi, hemen şimdi girişilecek bir saldırı için eldeki bütün güçleri toplamak değil, bütün güçleri birleştirebilecek ve harekete fiiliyatta rehberlik edebilecek bir devrimci örgütün kurulması için çağrıda bulunmaktır. Bu örgüt, lafta değil fiiliyatta her protesto hareketini ve her patlayışı her zaman desteklemeye hazır ve bunu, tayin edici mücadele için uygun savaş kuvvetlerinin inşasında ve sağlamlaştırılmasında kullanacak bir örgüt olmalıdır.

Şubat ve Mart olaylarından[6] çıkarılan dersler öylesine etkileyici oldu ki, şimdilik bu sonuç konusunda ilkede bir anlaşmazlık çıkacağa benzemiyor. Ne var ki, şu anda meselenin ilke olarak çözümüne değil, pratik bir çözüme ihtiyacımız var. Sadece ihtiyaç duyulan örgütün niteliği ve kesin amacı konusunda açıklığa kavuşmakla kalmamalı, aynı zamanda örgüt için kesin bir plan hazırlamalıyız, böylece örgütün kuruluşu bütün yönleriyle ele alınmış olacaktır. Meselenin ihmale gelmez önemi karşısında, biz kendi payımıza, şimdi basıma hazırlanan bir broşürde bir plan taslağını, daha ayrıntılı bir şekilde geliştirilmek üzere yoldaşlara sunuyoruz![7]

“Partimizin acil görevi, hemen şimdi girişilecek bir saldırı için eldeki bütün güçleri toplamak değil, bütün güçleri birleştirebilecek ve harekete fiiliyatta rehberlik edebilecek bir devrimci örgütün kurulması için çağrıda bulunmaktır. Bu örgüt, lafta değil fiiliyatta her protesto hareketini ve her patlayışı her zaman desteklemeye hazır ve bunu, tayin edici mücadele için uygun savaş kuvvetlerinin inşasında ve sağlamlaştırılmasında kullanacak bir örgüt olmalıdır.”

Kanımızca, faaliyetlerimizin hareket noktası, istenilen örgütün kurulması yolundaki ilk adım yahut da izlendiği takdirde bu örgütü düzgün bir şekilde geliştirmemizi, derinleştirmemizi ve yaygınlaştırmamızı sağlayacak olan ana yol, bütün Rusya çapında bir siyasi gazetenin çıkarılması olmalıdır.

En çok ihtiyaç duyduğumuz şey bir gazetedir; gazete olmadan, Sosyal-Demokrasinin hem genel olarak başlıca ve sürekli görevi, hem de halkın en geniş tabakaları arasında siyasete ve sosyalizmin meselelerine duyulan ilginin yükseldiği bir sırada içinde bulunduğumuz anın ihmale gelmez görevi olan ilkelere bağlı, sistemli ve çok yönlü propaganda ve ajitasyonu yürütemeyiz.

Bireysel eylemler, mahalli bildiriler ve gazeteler vb. biçimindeki dağınık ajitasyonu, ancak sürekli bir yayının yardımıyla yürütülebilecek genelleştirilmiş ve sistemli bir ajitasyonla güçlendirme ihtiyacı, hiçbir zaman bugünkü kadar şiddetli bir şekilde hissedilmemiştir. Hiç abartısız diyebiliriz ki, bir gazetenin sık aralarla ve düzenli olarak basılması (ve dağıtılması), militan faaliyetlerimizin bu önde gelen ve en temel kesiminin ne kadar iyi inşa edildiğinin kesin bir kıstası olabilir.

Ayrıca, gazetemiz bütün Rusya çapında olmalıdır. Yayın yoluyla halkı ve hükümeti etkilemek için çabalarımızı birleştirmede başarısızlığa uğradığımız takdirde ve başarısızlığa uğradığımız sürece, halkı ve hükümeti daha karmaşık, daha çetin, ama aynı zamanda daha tayin edici etkileme yollarını birleştirmeyi düşünmek hayalcilik olur.

Hareketimiz, bölünüp parçalanma yüzünden, Sosyal-Demokratların büyük bir çoğunluğunun bakış açısını ve faaliyet alanını daraltan ve gizlilik ve uyanıklığı korumadaki ustalığını körelten bütünüyle mahalli çalışmaya gömülüp kalma yüzünden, pratik ve örgütsel bakımdan olduğu kadar, öncelikle ideolojik bakımdan da zarar görmektedir. İşte tam bu bölünüp parçalanma durumunda, yukarıda sözü edilen tutarsızlık ve bocalamaların en derin köklerini araştırmak gerekmektedir.

Bu zaafın ortadan kaldırılması ve tek tek mahalli hareketlerin bütün Rusya çapında tek bir harekete dönüştürülmesi yolunda atılacak ilk adım, bütün Rusya çapında bir gazetenin çıkarılması olmalıdır.

Sonuç olarak, kesinlikle bir siyasi gazeteye ihtiyacımız var. Bir siyasi organ olmadan, günümüz Avrupa’sında ismi olan bir siyasi hareket düşünülemez. Böyle bir gazete olmadan, siyasi huzursuzluk duyan ve protestoda bulunan bütün unsurları bir araya getirme ve böylece proletaryanın devrimci hareketini canlandırma görevimizi asla yerine getiremeyiz.

Biz ilk adımı attık, işçi sınıfı arasında “ekonomik”, fabrikalarla ilgili teşhirler için güçlü bir istek yarattık; şimdi de ikinci adımı atmalı ve halkın bütün kesimlerinde siyasi teşhir için tamamen siyasi bilince dayalı güçlü bir istek yaratmalıyız. Siyasi teşhirin sesinin bugün için zayıf, ürkek ve seyrek çıkması karşısında cesaretimiz kırılmamalıdır. Bunun nedeni, polisin zorbalığına tamamen boyun eğilmiş olması değildir; bu teşhirleri yapabilecek ve yapmaya hazır olanların konuşacakları bir kürsüleri yoktur, istekli ve yüreklendirici dinleyicileri yoktur, “her şeye kadir” Rus Hükümetine karşı olan şikayetleri yöneltirken, bunun yankı bulacağı gücü halk arasında hiçbir yerde görememektedirler. Ama bugün bütün bunlar hızla değişmektedir. Böyle bir güç vardır. Bu güç, sadece siyasi mücadele çağrılarını dinlemeye ve desteklemeye değil, aynı zamanda cesaretle savaşa katılmaya da hazır olduğunu göstermiş bulunan devrimci proletaryadır.

Bugün çarlık hükümetini ülke çapında teşhir edecek bir kürsü sağlamak durumundayız ve bunu yapmak görevimizdir. Bu kürsü, Sosyal-Demokrat bir gazete olmalıdır. Rusya toplumunun diğer sınıf ve tabakalarından ayrı olarak, Rusya işçi sınıfı, siyasi bilgiye karşı sürekli bir ilgi göstermekte ve illegal yayın için (sadece yoğun huzursuzluk dönemlerinde değil) sürekli ve yaygın bir talepte bulunmaktadır. Böyle bir kitle talebi var olduğunda, tecrübeli devrimci önderlerin yetiştirilmesine başlandığında ve işçi sınıfının yoğunlaşması, onu büyük şehirlerdeki işçi sınıfı mahallelerinde ve fabrikaların bir arada bulunduğu yerlerde gerçekten hakim duruma getirdiğinde, artık proletarya için bir siyasi gazete çıkarmak son derece uygundur. Proletarya aracılığıyla gazete şehir küçük-burjuvazisine, köylük bölgelerdeki zanaatkarlara ve köylülere ulaşacak ve böylelikle halkın gerçek siyasi gazetesi haline gelecektir.

Ne var ki, bir gazetenin rolü, yalnızca fikirlerin yayılması, siyasi eğitim ve siyasi müttefiklerin kazanılmasıyla sınırlı değildir. Bir gazete sadece kolektif bir propagandacı ve kolektif bir ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyicidir. Bu bakımdan, gazete, inşa halindeki bir binanın çevresinde kurulan iskeleye benzetilebilir; bu iskele, yapının sınırlarını belirler, inşaat işçileri arasındaki bağlantıyı kolaylaştırır ve böylelikle onların yapılacak işleri dağıtmalarını ve örgütlü çalışmalarından çıkardıkları ortak sonuçları görmelerini sağlar.

Gazetenin yardımı ve aracılığıyla sadece mahalli faaliyetlere değil, aynı zamanda düzenli genel çalışmaya da girişecek kalıcı bir örgüt doğal olarak şekillenecek ve üyelerini siyasi olayları dikkatle izleyebilecek şekilde yetiştirecek, bu olayların halkın çeşitli tabakaları üzerindeki etkisini ve önemini değerlendirecek ve devrimci partinin bu olayları etkileyebilmesi için etkili yolları geliştirecektir.

Sadece gazetenin düzenli olarak çoğaltılması ve dağıtımının sürekli olarak geliştirilmesi gibi teknik bir görev bile, birleşik partinin bir temsilciler ağını gerektirecektir; bu temsilciler birbirleriyle sürekli bir bağ kuracaklar, olayların genel durumundan haberdar olacaklar, bütün Rusya çapındaki çalışmada kendilerine düşen ayrıntılı görevleri yerine getirmeye alışacaklar ve çeşitli devrimci eylemlerin örgütlenmesinde kendi güçlerini sınayacaklardır.

Bu temsilciler ağı[8] tam gereğini duyduğumuz türden bir örgütün, yani bütün ülkeyi kucaklayacak kadar yaygın; kesin ve ayrıntılı bir iş bölümünü gerçekleştirebilecek ölçüde geniş ve çok yönlü; kendi çalışmasını her şart altında, bütün “ani dönemeçler”de ve her beklenmedik durumda düzenli olarak yürütebilecek kadar serinkanlı; bir yandan, düşman bütün kuvvetlerini tek bir noktada topladığında güçlü düşmana karşı açık savaşa girişmekten kaçınabilecek, öte yandan da, düşmanın acemiliğinden yararlanabilecek ve ona en beklemediği zamanda ve yerde saldırabilecek kadar esnek bir örgütün iskeletini oluşturacaktır.

“Bir gazete sadece kolektif bir propagandacı ve kolektif bir ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyicidir. Bu bakımdan, gazete, inşa halindeki bir binanın çevresinde kurulan iskeleye benzetilebilir; bu iskele, yapının sınırlarını belirler, inşaat işçileri arasındaki bağlantıyı kolaylaştırır ve böylelikle onların yapılacak işleri dağıtmalarını ve örgütlü çalışmalarından çıkardıkları ortak sonuçları görmelerini sağlar.”

Bugün büyük şehirlerin sokaklarındaki öğrenci gösterilerini desteklemek gibi nispeten kolay bir görevle karşı karşıyayız; ama yarın belki de, söz gelimi, belli bir yöredeki işsizler hareketini desteklemede, bir köylü ayaklanmasında devrimci bir rol oynamak üzere görevimizin başında bulunmak zorunda kalabiliriz.

Bugün, hükümetin Zemstvo’ya[9] karşı açtığı kampanyadan doğan gergin siyasi durumdan yararlanmak zorundayız; ama yarın, saldırıya geçen bir çarlık başıbozuğuna karşı halkın öfkesini desteklemek ve onu açıkça geri çekilmeye zorlamak üzere dünyayı başına yıkmak amacıyla boykotlar, suçlama bildirileri, gösteri yürüyüşleri vb. gibi yollarla yardımcı olmak zorunda kalabiliriz.

Bu ölçüde bir savaş hazırlığı, ancak düzenli birliklerin sürekli faaliyetiyle geliştirilebilir. Eğer ortak bir gazete çıkarmak için güçlerimizi birleştirirsek, bu çalışma, sadece en yetenekli propagandacıları değil, aynı zamanda tayin edici mücadele için sloganı tam zamanında atabilen ve o mücadelede önderliği ele geçirebilen en yetenekli örgütleyicileri ve en yetenekli siyasi parti önderlerini de yetiştirecek ve ortaya çıkaracaktır.

Son olarak, doğabilecek bir yanlış anlamayı önlemek için birkaç söz daha edelim. Durmadan sistemli ve planlı hazırlıktan söz ettik; ama asla, istibdadın ancak düzenli bir kuşatmayla ya da örgütlü bir saldırıyla yıkılabileceğini söylemek istemiyoruz.

Böyle bir görüş, hem saçma hem de nazariyatçı bir görüş olur. Tam tersine, istibdadın, kendisini sürekli olarak tehdit eden kendiliğinden patlamaların ya da önceden görülemeyen siyasi karışıklıkların etkisi sonucu çökmesi son derece mümkündür ve böyle bir ihtimal tarihi olarak çok daha fazladır.

Ama maceracı kumarlardan sakınmak niyetinde olan hiçbir siyasi parti, faaliyetlerini, böyle patlamaları ve karışıklıkları beklemeye dayandıramaz. Biz kendi yolumuzda ilerlemeli ve düzenli çalışmamızı sebatla sürdürmeliyiz. Beklenmedik olaylara ne kadar az bel bağlarsak, herhangi bir “tarihi dönemeç” karşısında hazırlıksız yakalanmamız da o kadar imkansızlaşır.

 

Bu yazı Lenin tarafından 1901 yılında yazıldı. İlk kez 1901 Mayıs’ında Iskra No: 4’de yayınlandı.

 

[1] Ekonomist – Ekonomizm, on dokuzuncu yüzyıl sonları ve yirminci yüzyıl başlarında Rusya Sosyal- Demokrat hareketi içinde oportünist bir akım, uluslararası oportünizmin Rusya’daki bir çeşidiydi. Ekonomistlerin sözcüleri, Rusya’da Raboçaya Mysl gazetesi (1897-1902), yurt dışında da Raboçeye Dyelo (İşçilerin Davası) gazetesi (1899-1902) idi. Ekonomistler, siyasi mücadelenin liberal burjuvaziye bırakılmasını savunarak, işçi sınıfının kendisini, daha yüksek ücret, daha iyi çalışma şartları, vb. uğrunda ekonomik mücadeleyle sınırlamasını istiyorlardı. İşçi sınıfı partisinin önder rolü oynamasına karşıydılar. Partinin görevlerinin sadece hareketin kendiliğinden seyrini izlemek ve gelişmeleri tespit etmek olması gerektiğini ileri sürüyorlardı. Ekonomizmin tehlikesi, işçi sınıfını sınıfsal devrim yolundan saptırmasında ve onu burjuvazinin siyasi bir uzantısı haline getirmesinde yatıyordu. Ekonomizme karşı mücadelede Lenin’in Iskra’sı büyük rol oynadı. Ekonomizme öldürücü darbe, Lenin tarafından “Ne yapmalı” adlı kitapta indirildi.

[2] Raboçeye Dyelo – Ekonomistlerin gazetesi. Yurtdışındaki Rusya Sosyal-Demokratlar Birliği tarafından düzensiz aralıklarla çıkarılan yayın organı. 1899 Nisanından 1902 Şubatına kadar Cenevre’de yayınlandı. On iki sayı çıktı. Bu gazete Ekonomistlerin yurtdışındaki merkeziydi. Iskra’nın bir parti kurma planına karşı açık bir mücadele yürüttü, sendikalist bir siyaset izlenmesi için çağrıda bulundu ve köylülüğün devrimci niteliklerini inkar etti.

[3] Listok Raboçego Dyela (Rabogeye Dyelo’nun Eki) 1900 Haziranından 1901 Temmuz’una kadar Cenevre’de yayınlandı. Toplam sekiz sayı çıktı.

[4] Raboçaya Mysl (İşçilerin Düşüncesi) Ekonomistlerin sözcülüğünü yaparak 1897 Ekiminden 1902 Aralık’ına kadar yayınlandı. Toplam on altı sayı çıktı.

[5] Iskra – 1900 yılında Lenin tarafından çıkarılan bütün Rusya çapında ilk illegal Marksist gazete. İşçi sınıfının örgütlenmesinde tayin edici bir rol oynadı.

Iskra’nın ilk sayısı 1900 Aralık’ında Leipzig’de yayınlandı. Daha sonraki sayılar Münih, Londra ve Cenevre’de basıldı. Iskra’nın yazı kurulu V. I. Lenin, G. V. Plehanov, Y. O. Martov, P. B. Akselrod, A. N. Potresov ve V. I. Zasuliç’ten meydana geliyordu. Aslında, Lenin gazetenin baş yazarı ve yöneticisiydi.

Iskra, Parti kadrolarının toplantı ve eğitim merkezi oldu. Lenin’in inisiyatifi ve doğrudan doğruya katılmasıyla, Iskra yazı kurulu bir Parti programı taslağı hazırladı ve 1903 Temmuz-Ağustos aylarında toplanan Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin İkinci Kongresi’nin hazırlıklarını yaptı. Bu kongre, Rusya’da gerçekten devrimci, Marksist bir partinin temelini attı. Ama kongreden hemen sonra Meşevikler Iskra’nın denetimini ele geçirdiler. 52. sayısından itibaren gazete devrimci Marksizmin organı olmaktan çıktı. Lenin, eski, devrimci gazeteden (52. sayıya kadar) ayırt etmek için ona yeni, oportünist Iskra adını verdi.

[6] Burada, 1901 Şubat-Mart aylarında St. Petersburg, Moskova, Kiev, Harkov, Kazan, Yaroslavl, Varşova, Belostok, Tomsk, Odessa ve Rusya’nın diğer şehirlerinde meydana gelen işçi ve öğrencilerin devrimci kitle eylemleri, siyasi gösteriler, mitingler ve grevler kast ediliyor. 1900-1901 öğretim yılında meydana gelen öğrenci hareketi, akademik taleplerden kaynaklandı ve sonunda istibdadın gerici siyasetine karşı devrimci siyasi eylem niteliğini aldı. En ileri işçiler tarafından desteklendi ve Rusya toplumunun bütün kesimlerinde yankı uyandırdı. 1901 Şubat ve Mart aylarındaki grevleri ve grevlere yol açan ilk olay, Kiev Üniversitesi’nden 183 öğrencinin bir siyasi öğrenci mitingine katıldıkları gerekçesiyle askere alınmalarıydı. Hükümet, devrimci eylemlere katılanlara vahşice saldırdı. 4 (17) Mart 1901’de St. Petersburg’daki Kazan Katedrali’nin önündeki meydanda yapılan gösteri yürüyüşüne katılanlara karşı girişilen misilleme özellikle şiddetli, oldu, ama 1901 Şubat-Mart olayları, Rusya’da devrim dalgasının yükselmekte olduğunu gösterdi. İşçilerin harekete siyasi sloganlarla katılmaları çok büyük önem taşıyordu.

[7] Lenin’in “Ne Yapmalı? Hareketimizin Can Alıcı Sorunları” adlı kitabına değiniliyor. Bu kitap ilk defa, 1902 Martında Stuttgart’ta Dietz Yayınevi tarafından yayınlandı.

[8] Hiç şüphesiz, bu temsilcilerin ancak Partimizin mahalli komiteleriyle (gruplar, eğitim mahfilleri) en yakın temas içinde başarılı bir şekilde çalışabilecekleri açıktır. Genel olarak, tasarladığımız tüm plan, elbette ancak Partiyi defalarca birleştirmeye çalışmış olan ve bu birleştirmeyi bugün değilse yarın, şu yoldan değilse bu yoldan başaracağından emin olduğumuz komitelerin en aktif desteği sayesinde gerçekleştirilebilir.

[9] Zemstvo’lar – asillerin elindeki mahalli kendi kendini yönetim organları. 1864 yılında çarlık Rusya’sının merkezi vilayetlerinde kurulmuşlardı. Yetkileri sadece mahalli ekonomik meselelerle (hastanelerin işletilmesi, yol yapımı, istatistik, sigorta) kısıtlıydı ve valilerin ve İçişleri Bakanlığının denetimi altındaydılar. Bunlar hükümetin rıza göstermediği herhangi bir kararı kaldırtabiliyorlardı.