Geçmişten Günümüze Toplumsal Yeniden Üretim

El Yazmaları’nın notu: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle hazırladığımız dosya çerçevesinde yazarımız Arzu Küçük’ün yeniden üretimi geçmişten günümüze dek incelediği yazısını okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

Patriyarka, dünyada yaşayan insanları doğumdan itibaren şekillendiren ve onları cinsiyetlerine göre kategorize ederek, emek süreçlerini, düşünüş ve yaşayış tarzını kısacası tüm yaşamını belirleyen yüzlerce yıllık erkek egemenliğine dayalı bir sistem.

Sınıflı toplumlarla birlikte geçimlik ihtiyaçların üretilmesi için gerekli aletlere el koyan erkekler, geçim ihtiyaçlarının üretiminden elde edilen artık ürüne de el koymuş oldular. Buna karşılık, yeniden üretim alanı olan ve türün üretiminin sağlandığı aileye hapsedilen kadınların ezilmişliği aile kurumundan başladı.

Patriyarka Nasıl Oluştu?

 Kimi antropoloji kaynaklarına göre; patriyarka öncesindeki insanlık tarihinde, uzunca bir dönem analık hukuku ile sürmüş. Doğan çocukların sadece annesinin bilindiği ve akrabalık bağlarının anneden geçtiği bu dönemde henüz üretim süreçleri yeterince gelişmiş değildi. Hem üretim hem yeniden üretim süreci komünal toplulukların içinde gerçekleşiyordu. Bu iki süreçte de kadın emeğinin başat rolü vardı. Henüz özel mülkiyetin gelişmediği bu dönemde komün biçiminde yaşayan insanlar verdikleri ortaklaşa emekle yaşamsal faaliyetlerini sürdürüyorlardı.

Tarihsel süreçte bazı kabileler; hayvanların evcilleştirilmesi, tarım faaliyetleri, ilkel araç gereçlerin üretim sürecinde kullanılması, madenlerin işlenmesi gibi üretim süreçlerini geliştirdikçe elde ettikleri artık ürün ile zenginleşmeye başladılar. Üretim sürecini geliştirmemiş, dolayısıyla yoksul olan kabileler ve zengin kabileler arasında artan çelişki, kabileler arasındaki savaşların artması sonucunu doğurdu. Üretim ve avcılık için geliştirilen aletlerle birlikte, savaşlarda da etkin şekilde kullanılabilecek aletlere bu dönemde daha çok ihtiyaç duyulmaya başlandı.

Özel mülkiyetin gelişmesiyle, savaş ihtiyacının artması, önceki süreçlerde daha işlevsiz olan ve ağırlıklı olarak erkeklerden oluşan savaş konseyleri, şefler gibi mekanizmaların önemi arttırdı. Kabilelerdeki ilkel şekilde örgütlenmiş savaş gücünün erkeklerden oluşmasının, kadınlar üzerinde bu güce dayalı bir erkek baskısı oluşturduğu söylenebilir.

Üretimin gelişmesiyle birlikte emek gücüne olan ihtiyacın artması üzerine çocuk üretimine atfedilen önem de arttı. Ayrıca savaşlarda galip gelen aşiretler yenik aşiretlerin üyelerini köleleştirerek emeklerine el koymaya başladı.

Patriyarkanın ortaya çıkışı; üretim sürecinin gelişmesiyle gittikçe artan toplumsal zenginliğe özel mülkiyet olarak erkeklerin el koyduğu dönemlere tekabül eder. Patriyarka ile analık hukukunun yerini alan babalık hukuku ile evli olduğu erkeğin çocuklarını doğurmaya başlayan kadınlar, “zorunlu kadın tek eşliliğine” dayalı bir aile kurumuna girmiş oldular.

Bu süreç elbette ki doğrusal bir evrimsel çizgiyle gerçekleşmedi. Bu açıdan ilkel toplumlardaki cinsiyet rollerinin çeşitliliği ve karmaşıklığının, özel mülkiyetin gelişimiyle bir anda yok olduğunu düşünmek zor.

Ancak en nihayetinde sınıflı toplumlar geliştikçe zenginliğe el koyan erkekler, kadınların emekleri ve bedenleri üzerinde de aynı mülkiyet ilişkisini kurdu.

İlkel üretim araçlarına ve zenginliğe el koyan erkeklerin; ihtiyaç duydukları iş gücünü, öncelikle doğan çocuklarla sağlama yoluna gittiği söylenebilir. Bu çocuklar, erkeğin el koyduğu kadın bedeni aracılığıyla erkeklere ait olarak dünyaya geldiler. Şekillenen patriyarkal aile ile birlikte erkeklerin el koyduğu sadece kadınların rahimleri değildi elbette. Kadınların cinselliği emeği ve tüm yaşamı da evli olduğu erkeğe aitti.

Patriyarkal ailenin onlara verdiği yetkiyle erkekler; kadınların ve çocukların emeğine doğrudan el koymuş oldular. Aile içindeki doğan çocuklar yoluyla artan iş gücü yeterli gelmeyince köleleştirilen insanların emeğiyle bu açık kapatıldı.

Emek sömürüsü kadın-erkek tüm serfler üzerinden devam ederken, tüm erkeklerin aile kurumu üzerinden tahakkümleri sürüyordu. Patriyarkal tahakküm kadınlara, çocuk doğurma, aile içi tüm ihtiyaçları sağlama (dikiş dikme, yemek yapma, çamaşır, bulaşık yıkama vb) gibi görünmeyen emek süreçlerini dayatmaya devam etti. 

Erkeklerin ve Efendilerin Devleti

Zaman içinde özel mülkiyetin gelişimi; bu mülkiyetin korunması için devleti ve onun zor aygıtlarını zorunlu kıldığında, erkeklerin ve efendilerin devleti oluşturuldu.

Köle emeğine dayalı Roma devletinin hukukundan, feodal sisteme ve sonrasındaki kapitalist sisteme kadar tüm sınıflı toplumların oluşturdukları hukuk, patriyarkal tahakkümü öncelemeyi sürdürdü.

Zor aygıtları ve hukukuyla erkeklerin ve efendilerin çıkarlarını koruyan köleci devletin içinde köle olmayan kadınlar, sahip oldukları haklar bakımından kölelerin biraz üstünde yer alıyorlardı.

Tüm toplumsal örgütlenmeler ve kurallar erkekler esas alınarak yapıldı. Tüm erkeklere sınıfları ne olursa olsun kurdukları aile içinde “efendi” rolü verildi. Böylece kadınlar ve doğacak çocuklar üzerindeki tahakküm, babalık hukukuyla meşrulaşmaya devam etti.

Miras yoluyla da erkeklerin mülkleri kendi soylarından olan erkek çocuklarına bırakıldı ve bu şekilde babalık hukuku içinde nesiller boyu birikerek oluşan servet birikimi, erkekler üzerinden devretmeye devam etti. Kadınlar ev içi işler ve çocuk doğurmakla görevliydiler.

Tarihsel süreçte köleci devlet yerini feodal devlete bıraktığında bu devlet; soyluların, din adamlarının ve erkeklerin devletiydi.

Emek sömürüsü kadın-erkek tüm serfler üzerinden devam ederken, tüm erkeklerin aile kurumu üzerinden tahakkümleri sürüyordu. Patriyarkal tahakküm kadınlara, çocuk doğurma, aile içi tüm ihtiyaçları sağlama (dikiş dikme, yemek yapma, çamaşır, bulaşık yıkama vb) gibi görünmeyen emek süreçlerini dayatmaya devam etti.

Kapitalizm öncesi patriyarkal dönemde; kamusal alan- özel alan ayrımı net değildi. Üretim bütünüyle ev dışında yapılmıyordu. Basit yeniden üretimin devam ettiği bu dönemlerde üretim; yaygın olarak tarım, hayvancılık ve zanaatçılığa dayalıydı. Kadınlar çocukları ile birlikte tarım alanlarında çalışıyor veya hayvancılıkla ilgileniyordu. Ancak yaptıkları işlerde çoğu zaman erkeklere tabiydiler. Ayrıca bu dönemde, kapitalizmle birlikte ortaya çıkan makineleşme ve hazır giyim, hazır bez, temizlik malzemeleri gibi ev içi ihtiyaçların yoğunluklu üretiminin olmayışı; ev içi emek süreçlerini çok uzun süreler arttırıyordu. İç içe geçmiş üretim ve yeniden üretim süreçlerinde ailedeki erkekler kadınların emeğine bütünüyle el koyuyordu.

Ancak bu süreçlerde kadınlar özel alana hapsedilmiş değildi. Özel alan ve kamusal arasındaki belirsiz sınır ve kapitalist topluma göre çok daha az sayıda olan insanlar arasındaki eski dönem komünal ilişkilerin henüz tamamıyla yok olmuş olmaması gibi etmenler kadınlara nispi bir özgürlük alanı sağlıyordu. Kadınlar, zaman içinde doğum kontrolü ve kürtaj alanında da yetkinleştikçe bedenleri üzerinde belli düzeyde kontrol sağlayabildiler. Bazı dönemlerde toplumsal ayaklanmalarda en önde mücadele ederek kendilerine belirli bir özgürlük alanı oluşturabildiler.

Vasıfsız emek olarak görülen kadın emeğinin, güvencesiz ve düşük ücretli olarak kapitalizm tarafından kullanılması sermayeye büyük kârlar sağlasa da, kadınların iş gücü piyasasında rol alması; kapitalizm ve patriyarka arasında çelişki yaratmaya devam ediyor.

Kapitalizm Koşullarında Toplumsal Yeniden Üretim

Kapitalizmin ilksel birikim sürecinde, kadınların patriyarka tarafından yüzlerce yıllık ezilmişliğine dayanarak kadınlar üzerinden özel bir sömürü öngörüldü.

Bu süreçte cadı avları gibi büyük katliamlarla kadınların mücadele ederek kazandıkları kısmi özgürlük alanları ellerinden alındı.

Kadın emeğinin getirdiği çoklu kârı garanti altına alan patriyarka ile belli oranda bir işbirliğine giden sistem, kadınları katliamlarla terbiye etmeye çalıştı. Kadınların en önde mücadele ettiği toplumsal ayaklanmalarda kazanılan haklar sadece erkekleri kapsadı. Kadınlar temel haklarını alabilmek için bile yıllarca mücadele ettiler. Kapitalist sistemin kadınlara uyguladığı özel sömürü biçimlerinde en büyük müttefiki patriyarkal aile kurumuydu.

Kadın emeğine ve aile kavramına, oluşum halindeki kapitalist sisteme uyumlu bir biçim verilmeye çalışıldı. Oluşum sürecindeki yeni sistem köle emeği, köle ticareti, korkunç koşullarda çok ucuza çalıştırılan kadın ve çocuk emeği üzerinden büyük bir sermaye birikimi sağladı. Bu yoğun sömürü döneminde toplumsal ayaklanmalar ve işçi grevleri ile sınırlanan kapitalist sistem; kendine özgü bir devlet ve aile sistemi yaratarak varlığını ve kârını garanti altına aldı.

Oluştuğu süreçten itibaren kapitalizm öncesi tüm ilişkileri çözen ve sermayeye uyumlu şekilde yeniden üreten bu sistem, patriyarka ile belli ölçülerde uzlaşarak kadınlara dayatılan toplumsal yeniden üretimi de kendine uygun koşullarda var etti.

İş gücü ihtiyacı sürekli artan kapitalizm, yeni iş gücü doğumu ve yetiştirilmesi görevini patriyarkaya dayanarak kadınlara dayattı. Kürtaj yasakları ile kadınlar, anneliğe mecbur bırakıldı. Yeni iş gücünü doğurup yetiştiren kadınlar, patriyarkal aile içinde sermaye için ucuz işçi üretimi görevini görüyorlar.

Üretimin toplumsallaşmasıyla kâr getirebilecek tüm ihtiyaçlar kamusal alanda sermaye tarafından üretilerek meta ilişkilerine dahil edilirken, özel alan ve kamusal alan sınırı da belirginleşti. Kadınlara patriyarka tarafından yüzlerce yıldır dayatılan toplumsal yeniden üretim, kapitalizm döneminde yeni bir boyut kazandı.

Kapitalizm için gerçek işçi erkeklerden oluşurken yedek işgücü ordusunu kadınlar oluşturuyordu. Gerçek işçi olarak görülen erkekler çok uzun saatler maaş karşılığı çalıştırılırken; kadınlar, çocuk doğurma, bakım hizmetleri, ev içi temizlik, yemek, ertesi gün uzun saatler çalışabilmesi için erkek işçinin tüm ihtiyaçlarının karşılanması gibi toplumsal yeniden üretim ve emeğin yeniden üretimi alanlarında ücretsiz çalışıyorlar.

Kadınların ev içinde verdiği bu emekten bireysel olarak erkekler yararlanıyor olsa da sermaye ve devlet de bundan muazzam bir kâr elde ediyor.

Her gün yeniden üretilen erkek işgücünden uzun saatler yararlanabilen sermaye, kadınların ücretsiz emeği sayesinde verdiği asgari ücreti çok alt seviyelere kadar düşürebiliyor. Çünkü kadınlar eve gelen maaş ne kadar düşük olursa olsun, ev içi ihtiyaçları en ucuza karşılamak ve açığı kendi ücretsiz emekleri ile kapatmak için canla başla çalışmak zorunda. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımını da kadınların üstlenmek zorunda bırakılması, devletin sağlık ve bakım giderlerinin maliyetini oldukça düşürüyor.

Kapitalizmin uyguladığı yoğun sömürü sisteminin yarattığı “insancıllıktan” uzak yaşam da kadınların duygusal emeği ile dengeleniyor.

Kadına dayatılan tüm bu yüklerin karşısında kadının ve çocukların yaşamı erkek işçiye verilen ücret ile finanse ediliyor. Yani, partriyarkanın varlığı sayesinde; sermayedarın ve kapitalist devletin; ekstra hiçbir harcama yapmadan toplumsal yeniden üretimi garanti altına alması sağlanıyor.

Erkeklere verilen evin efendisi rolü, erkeklerin kapitalizm koşullarında yaşadıkları tüm bu sömürü koşullarına olan öfkelerini kadınların üzerine boşaltabilecekleri bir kanal yaratıyor. Böylece kapitalist sistemin erkeklerde yarattığı “öfke” de belli oranlarda yıkıcılıktan uzaklaşmış oluyor.

Aile içinde sürekli baskı altında tutulan, toplumda ikincilleştirilen kadınların emeğine biçilen değer de erkeklerden çok daha düşük oluyor. Böylece, aynı işi yapsalar da kadınlar iş yerlerinde erkeklerden daha ucuza çalıştırılıyorlar.

Kadınlar dışarıda çalışsa bile, yeniden üretimden sorumlu tutulmaya ve ücretsiz ev içi emeğinden yararlanılmaya devam ediliyor.

Bu çifte mesaiye karşılık erkeklerden çok daha ucuza çalıştırılan kadınlar; üzerlerindeki yüzlerce yıllık erkek tahakkümünden kaynaklı daha “uysal” bir işgücü olarak görülüyorlar. Bu durum kadınları, kapitalizm için erkeklerden daha iyi bir işgücü yapsa da patriyarkal ilişkilerin belirleyiciliği ile asıl iş gücü olarak görülen kalifiye emek, erkeklerden oluşmaya devam ediyor.

Vasıfsız emek olarak görülen kadın emeğinin, güvencesiz ve düşük ücretli olarak kapitalizm tarafından kullanılması sermayeye büyük kârlar sağlasa da, kadınların iş gücü piyasasında rol alması; kapitalizm ve patriyarka arasında çelişki yaratmaya devam ediyor.

Makineleşme Döneminde Yeniden Üretim

Üretim araçlarının gelişimiyle ulaşılan makineleşme dönemi, kadınların ev içi emeğini de dönüşüme uğrattı. Artık çocuk sayısının azalması, evlere kadar giren makineler, hazır gıda maddeleri, hazır giyim sektörünün erişilebilir maliyette olması gibi kadınların ev içi emek sürecinde çok zamanlarını alan işlerin süreleri kısaldı. Bu süreçle birlikte toplumsal yeniden üretim işleri dönüşüme uğradı. Kadınların evde verdikleri emek süreci ayrıntılandırılmaya başlandı.

Bu dönemle birlikte, aileyi sağlıklı besleme, evi her daim hijyenik tutma, iyi çocuklar yetiştirme ve çocukların tüm gelişim alanlarını destekleme, ev yapımı yiyecekler, bakımlı olma, daha şefkatli, huzurlu bir ev ortamı yaratma gibi kalifiyeleşmiş kadın emeği gerektiren işler, kadınların tüm zamanını almaya devam ediyor.

Dışarıda tam zamanlı olarak çalışan kadınlardan da ev içinde aynı emek süreci bekleniyor. Bu süreçte kadınlar, çifte mesaiye devam ederken, üst sınıf ve orta sınıf kadınların bazıları kendilerine dayatılan yeniden üretimi, ücret karşılığı başka kadınlara yaptırıyor. Bu durumun yarattığı kadınlar arasındaki sınıf çelişkisi ve sömürü süreci bir yana; yeniden üretimi ücretli yaptıran kadın da tüm bu sürecin örgütleyicisi olarak emek vermeye devam ediyor.

Her an yeni bir gıda maddesi, eğitim materyali, çocukların istediği yeni bir oyuncak gibi tüketim maddeleri önemli ihtiyaçlar olarak sunuluyor. Her an çocukları için, desteklenmesi gereken yeni bir gelişim alanı ile karşılaşan kadınlar; hiç durmadan kendilerine dayatılan “iyi anne” modeline uymak zorunda bırakılıyor. 

Neoliberal Dönemde Toplumsal Yeniden Üretim

Patriyarkal kapitalizm, içine girdiği yapısal kriz dönemini; yeni sömürü yöntemleri bularak aşma yoluna gitti.

En kârlı sömürü biçimlerini, kadınların emeği ve bedeni üzerinde kurgulayan patriyarkal kapitalizm, neoliberal politikaları da yoğunluklu olarak kadınların beden ve emek sömürüsünü hem evde hem de iş yerinde, en üst düzeye çıkarmak üzerinden kurguladı.

Neoliberalizm ile, devletin tüm kamusal hizmetleri tasfiye edilerek özelleştirildi. Böylece büyük ölçüde paralı hale gelen yaşamsal ihtiyaçlar üzerinden, sermayeye yoğun kâr akışı sağlandı. Bu yaşamsal ihtiyaçları ücretli şekilde karşılaması oldukça zor olan kesimde ise, tüm bu ihtiyaçlar, kadınların ücretsiz ev emeğine eklendi. Ayrıca, devletin kamu harcamalarından kıstığı para da sermayenin emrine sunuldu.

Neoliberal politikalar sayesinde düşen ücretler ve artan hayat pahalılığı ile daha da yoksullaşan büyük bir kesim, kadınların ücretsiz ev emeğine yaslandı. Bu yoksullaşma dalgasının içinde ailenin tüm harcamalarını dengelemek yine kadınlara dayatıldı.

Devlet hastanelerinin de paralı hale geldiği, halihazırda yetersiz olan sağlık hizmeti; büyük ölçüde kadınların zorunlu hemşireliğine bırakıldı. Kamu hizmeti olması gereken hasta ve yaşlı bakımı, eskisinden de yoğun şekilde kadınlara dayatıldı.

Paralı olan kreşlere erişim tümüyle sınırlandı ve kadınların ev içi çocuk bakım yükü arttırıldı.

Devlet okullarındaki eğitim hizmetinin de paralı hale gelmesi, yoksul ailelerde kız çocuklarının okullaşma oranını daha da düşürücü bir etkiye neden oldu. Ayrıca eğitimin niteliksizleşmesi meselesine eğilinmezken; kadınlara yeni bir annelik modeli dayatılmaya başlandı.

Bu modele göre, çocuk bakım işinin yanında, çocuğun tüm gelişim alanlarını desteklemek de anneye düşüyordu. Böylece, kadınlara dayatılan çocuk bakım işi, katlanarak artmış oldu.

Kadınlar, aile üyeleri için yapılması gereken tüm harcamaları en ucuz ve kaliteli şekilde yapabilmek için de yoğun bir emek harcamaya başladı. Alınacak tüm malzemeler için onlarca seçenek arasından en ucuzunu seçmek ve bu ihtiyaç maddelerinin evde yapılabilecek olanlarının yapımını ücretsiz şekilde üstlenmek de kadınlara dayatıldı.

Ayrıca aile bütçesi daraldıkça kendi ihtiyaçlarını en sona bırakmak zorunda kalan kadınlar; yoksul aileler içindeki en yoksul bireyler halini aldı.

Bunlara bir de yeni bir pazar haline getirilen çocukluk ve yeniden tanımlanan “annelik görevleri” eklendi. Çocuklara yeni bir pazar alanı gözüyle bakan sistem, anneleri ve çocukları yoğun bir reklam bombardımanına tutmaya devam ediyor.

Her an yeni bir gıda maddesi, eğitim materyali, çocukların istediği yeni bir oyuncak gibi tüketim maddeleri önemli ihtiyaçlar olarak sunuluyor. Her an çocukları için, desteklenmesi gereken yeni bir gelişim alanı ile karşılaşan kadınlar; hiç durmadan kendilerine dayatılan “iyi anne” modeline uymak zorunda bırakılıyor.

Kadınlara dayatılan “güzel ve bakımlı” kadın olma meselesi de neoliberal dönemde kâr aracı olarak oldukça yoğunlaştı.

Tüm kitle iletişim araçları yoluyla toplumun bilincine sokulan bu kadın algısına uymak da, kadınlar için başka bir mesai ve tüketim alanı haline geldi. Güzellik endüstrisinin tüketim maddelerine ulaşamayan kadınlar ise, bu maddeleri ekstra mesai harcayarak evde üretme yoluna gidebiliyor. Yaratılan bu kadın algısına uymayan kadınlara doğrudan veya dolaylı bir psikolojik şiddet de söz konusu.

Neoliberalizmle her alanda daha da vahşi hale gelen yoksulluk, işsizlik, borçlanma, hiyerarşi, rekabet gibi onlarca başlıkla patlama noktasına gelen toplumsal öfkenin; patriyarkal ilişkilerle dolayımlanan, erkeklerin kadınlara uyguladığı tahakküm biçimleri ile içeriği boşaltılarak, sistem karşıtı bir harekete dönüşmesinin önü kapatılıyor.

Bu öfkenin şiddet biçimindeki tezahürü de, patriyarkal kapitalist sistemin bir sonucu olarak kadınlara yönlendiriliyor. Bu durum, devletin tüm kurumları tarafından dolaylı olarak destekleniyor.

Neoliberal sistemle birlikte toplumda derinleştirilen “güçlü – güçsüz” hiyerarşisi ve her alanda daha da meşrulaştırılan ezme biçimleri, patriyarkal sistem ile karşılıklı olarak birbirini besliyor.

Patriyarkal kapitalizm tarafından oldukça kârlı biçimde kullanılan, kadınların emek ve beden sömürüsü; neoliberal dönemde, sermayenin kâr politikalarının temellerinden biri haline getiriliyor.

Ayrıca kadınlardan, neoliberalizmin vahşi sömürü biçimlerinin aile bireylerinde yarattığı sıkışmışlığı ev içindeki “şefkatleri” ile dengelemeleri bekleniyor.

Patriyarkanın Güncelliği

Geçmişten günümüze kadın mücadelesinin etkinliği ve yaptırım gücü, patriyarkayı geriletebilse de tamamıyla yok edemedi. Bazı dönemlerde kadınlar belli haklar elde edip nispi özgürlük alanları elde etmiş olsalar da, süreçleri tersine çeviren büyük saldırılarla karşılaştılar. Bu saldırıların alt yapısı, patriyarkal sistemin yüzlerce yıllık egemenliği ile kuruluyor. Patriyarka, her döneme kendini uyarlayabilen bir sistem.

Bunun önemli sebeplerinden biri, insanların büyük kısmının hayata ilk adımını patriyarkal ailelerde atıyor olması. Henüz dünyayı tanıma aşamasında aile içinde şekilleniyorlar.

Erkeklerin kadınlar üzerindeki beden ve emek tahakkümünü sağlayan patriyarkal aile; meşruiyetini patriyarkanın yüzlerce yıllık tahakkümü içinde oluşturduğu toplumsal kültürden alıyor.

Aileler, doğan her çocuğa patriyarkanın dayattığı düşünce kalıplarını veriyor, bu topluma uygun bireyler halinde yetiştiriyor ve büyüdükleri zaman onlardan; yüzlerce yıldır dayatılan cinsiyet rollerini içselleştirerek aynı patriyarkal aile kurumunu kurmalarını bekliyorlar.

Kendilerine dayatılan toplumsal cinsiyet rollerini reddeden kadınlar ve heteronormativite sınırlarını kabul etmeyen tüm bireyler; patriyarkanın şekillendirdiği toplumsallık içinde dışlanıyorlar. İçine doğdukları ailede veya toplumda, bu bireylere yönelik her türlü şiddet patriyarkal bakış açısı içinde meşru görülüyor.

Patriyarkal toplumun kuralları, zaman içinde değişime uğrayıp bazı toplumlarda nispi bir esneme gösterse de; zorunlu kadın tek eşliliğine dayanan, heteroseksist erkek egemen aile, kendini her dönemde devam ettiriyor.

Kadınların Yeniden Üretimden Özgürleşmesi

Tüm bunlara karşılık, kadın mücadelesinde enternasyonal bir dönem açıldı. Patriyarkal kapitalizmin meşruiyet kanalları, kadın mücadelesiyle tıkanıyor. Kadınlar bedenlerine ve emeklerine dönük tüm saldırılara mücadele ile karşılık veriyorlar.

Bu mücadelenin yaygınlaşması, patriyarkal kapitalist devlet mekanizmalarının ve sömürünün, kadınların bilincinde teşhir olmasını sağlıyor. Kadınların erkek egemenliğine başkaldırırkenki meşruluğu, yeni alanlar açıyor.

Özellikle kadın grevleri, kadınlara özel uygulanan beden ve emek sömürüsünü teşhir etme ve bununla mücadele etme açısından özel öneme sahip. Milyonlarca kadın, üretim ve yeniden üretim alanında kendilerine uygulanan sömürüyü bilince çıkararak, bununla grev yoluyla, yani dayatılan emek sürecine ket vurarak mücadele ediyorlar.