Nalan Yazgan: Lübnan Halkı Eylemlerini Sürdürecektir

El Yazmaları’nın notu: Lübnan’da Ekim ayından beri süren ve ülkenin her tarafına yayılan isyan, yeni hükümetin kurulmasıyla da dinmedi. Lübnan halkı meydanları doldurmaya devam ediyor ve özellikle ekonomik taleplerinin karşılanması konusunda ısrarcı görünüyor. Ülkedeki son gelişmeleri ve protestoların seyrini, Beyrut’ta yaşayan gazeteci Nalan Yazgan ile konuştuk.

Lübnan Ekim ayından beri eylemlerle sarsılıyor. Eylemler nasıl başladı, nasıl bir yol izledi ve şu anki duruma dair bir öngörünüz var mı? Eylemler devam edecek mi?

Lübnan’da gösteriler, 17 Ekim Perşembe günü, zamanın İletişim Bakanı Mohammad Choucair’in WhatsApp uygulaması üzerinden yapılan konuşmaların ücretlendirileceğini duyurması üzerine başladı.

Aslında bu vergi bardağı taşıran son damlaydı ve halkın sokaklara dökülmesine sebep oldu. Lübnan’da uzun süredir devam eden ekonomik kriz herkesi etkiliyordu ve bu mezhepler üstü bir dayanışmayı beraberinde getirdi. Lübnan, GSYİH’sine oranla dünyanın en yüksek kamu borcuna sahip ülkelerden biri. Ayrıca ekonomik büyüme oranları uzun zamandır çok düşük ve bunun yanında ekonomik eşitsizlikler derin ve yolsuzluk yaygın.

Kötü gidişatın ana nedeni ise toplumun tüm kesimlerinde sık sık dile getirilen yolsuzluklar ve siyasi liderlerin sorunlarına çözüm üretmeye dair güven vermemeleriydi. Bunların da temelinde yatan sorun liyakat yerine hali hazırda kullanılan mezhebe dayalı sistem olarak görülüyor.

Hiç kimse eylemlerin bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemişti ama bugün itibarıyla 128 gündür halk sokakta. Ekonomik kriz hızlı ve kolay bir biçimde çözülemeyeceği için eylemler de devam edecektir. Krizi atlatmak için yeni hükümetin alacağı kemer sıkma tedbirleri ve halkın kendi banka hesaplarındaki parasını geri alamaması eylemlerin sürmesine neden olacak.

Eylemci kitlenin bir kompozisyonunu çıkarabilir misiniz? Eylemlere destek veren kitle kimlerden oluşuyor? Sosyal sınıf, yaş, cinsiyet aidiyetleri, etnik ve inanç kimlikleri hangi gruplardan oluşuyor

İlk günden itibaren gösteriler ülke çapındaydı; Lübnan’ın kuzeyinde Trablusşam’dan, güneyindeki Sur şehrine, Bekaa’dan Beyrut’a kadar Lübnanlılar 17 Ekim akşamı meydanlara çıktılar.

Gösterilerin başladığı gün, elinde otomatik bir tüfek olan bakanın korumasına tekme atan kadının 5 saniyelik videosu, sosyal medyaya düşer düşmez izlenme rekorları kırdı. İnsanlar hemen profil fotoğraflarına tekme anının fotoğrafını koymaya başladılar. Çığ gibi yayılan bu ve buna benzer görüntüler sadece Lübnan’da değil dünyada, ilginin gösterilerde öne çıkan kadınlara kaymasına sebep oldu.

Lübnanlı kadınlar gösterilerde genelde ön saflarda bulunuyor. Bunların içinde mini etekli olan da var peçeli olan da. Genç, yaşlı, hamile, çocuklarıyla gelen kadınlar var meydanlarda.

Bu kadınların içinde ilk defa gösterilere katılanlar çoğunlukta. Kimi çocuğunun okul masraflarına yetişememekten isyan ediyor kimi de bu düzenin çürümüşlüğüne.

Lise ve üniversite öğrencileri de özellikle Sayda ve Beyrut’ta aktif olarak gösterilere katılıyorlar.

Sünni, Şii, Dürzi, Maruni, binlerce insan gece gündüz demeden meydanları doldurarak, birlikte omuz omuza slogan atıyorlar.

Çift pasaportlu olan, en az üç dili akıcı bir şekilde konuşan, dünyayı dolaşmış, özümsemiş insanlar da var, henüz üniversite için ilk defa köyünden ayrılarak şehre gelenler de.

Bu gösterilerde dikkat çeken bir diğer nokta ise “lidersiz” olması. Gösteriler organik olarak çok sayıda insanın aynı anda ülkenin her tarafında sokaklara dökülmesiyle başladı ve öyle de devam etti.

Uzun bir sürecin ardından hükümetin kurulmuş olması Lübnan halkının eylemlerinin sonlamasına neden olmadı. Halk halen sokakta. Bunun temel nedeni nedir? Halk ne istiyor?

Hariri istifasını ülke genelindeki protestoların 13. gününde yani 29 Ekim’de Cumhurbaşkanı Michel Aoun’a sundu.

Daha sonra Mohamed Safadi ve Semir Katip hükümeti kurmak için aday gösterildiler.

Mohamed Safadi göstericilerin tepkisi üzerine adaylıktan istifa etti. Göstericilerin tepki göstermesinin sebebi ise Safadi’nin yolsuzluklarla anılan eski bir bakan olmasıydı.

Mühendis olan Semir Katip ise Saad Hariri’nin yakın arkadaşı ve danışmanlık hizmeti veren büyük bir şirketin sahibiydi. Katip oldukça istekliydi başbakanlık için fakat Lübnan’daki en büyük Sünni otorite olan Dar al Fatwa’dan destek alamadı. Dar al Fatwa, Hariri’yi desteklediğini açıkladı. Dolayısıyla Katib’in adaylığı da bir nevi düşmüş oldu.

Protestocular sadece bağımsız teknokratlardan oluşan yeni bir hükümet talep ediyorlar, ancak mezhepçi bir güç paylaşım sistemi tarafından yönetilen Lübnan’da bu çok da kolay değil.

Yolsuzlukların üzerine gidilmesi ve yolsuzluk yapanların cezalandırılması isteniyor. Elektrik, su gibi temel ihtiyaçların devlet tarafından karşılanması, ülkede Amerikan doları yerine Lübnan Lirası ile ödeme yapılabilmesi gibi talepler ön planda.

Komünistlerin,  sendikacıların ve sol grupların eylemlerde aktif bir rol oynadığı göze çarpıyor. Komünistlerin durumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Emeğin sömürüldüğü her yerde olduğu gibi Lübnan’da da komünistler hak arayışı içindeydiler. Sendikaların dayanışması ve genel grev çağrıları gösterilerin gidişatını değiştirdi.

Beyrut Barosu Başkanlık seçimlerini siyasilerin değil göstericilerin desteklediği aday kazandı. Bu göstericilerin hanesine büyük bir başarı olarak kaydedildi.

Lübnan Hizbullah’ı halk hareketinde nasıl bir tutum izliyor? İsyanları destekleme konusunda Hizbullah liderleri ile dayandıkları toplumsal taban arasında bir açı farkı var mı?

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, gösterilerin başından itibaren eski  başbakan Saad Hariri’nin istifasına karşı oldu.

Lübnan’da cumhurbaşkanı 29 ay sonra seçilebilmiş, hükümet ise 9 ay sonra kurulabilmişti. Hükümet dağılırsa, yeni bir hükümetin kurulması esnasında ülkenin kaosa girmesinden endişe eden Nasrallah, ülkede “düzen ve istikrarın devamını desteklediğini” söyledi.

Daha sonra Nasrallah, bu gösterilerin masum bir halk isyanından öte, yabancı elçiliklerin kışkırttığı ve maddi destek sağladığı, ülkede kaos yaratmak amaçlı ve direniş eksenine karşı yapıldığını açıkladı. Gösterilerin asıl amacının, Hizbullah’ın gücünü azaltmak ve silahsızlandırılmasına gidecek yolu açmak olduğunu iddia eden Nasrallah, Lübnanlılara “bu oyuna alet olmama” çağrısında bulundu.

Nasrallah güçlü bir lider, dolayısıyla sahada da sözünü geçiriyor. Hizbullah destekçilerinin gösterilere katılmamasını teşvik ederken, aday gösterdiği Hassan Diab’ın hükümetinin güven oyu almasını da sağladı.

Yeni başbakan Hassan Diab kimdir? Halk güçlerinin talepleri konusunda ilk olarak nasıl mesajlar verdi? Aylardır sokaklarda devam eden isyanı bertaraf edebilecek bir güce sahip mi?

Hassan Diab, Hizbullah ve müttefikleri tarafından destekleniyor. Mühendis olan Diab, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği, 2011-2014 yılları arasında da Eğitim Bakanı olarak da görev yaptı. 137 sayfalık özgeçmişi ile alay konusu olsa da akademisyen kimliği ile öne çıkan bir isim oldu. Parlamentodaki güven oyu oturumunda da PowerPoint ile konuşmasını destekledi.

19 Aralık’ta yeni hükümeti kurma görevini devralan Hassan Diab, bazı bakanlıkları birleştirdi ve 30 kişilik kabineyi küçülterek 20 kişilik yeni bir kabine kurmayı başardı.

Bu 20 kişilik yeni kabinede 6 tane kadın bakan var. Kabinede yer alamayan Dışişleri eski Bakanı Cibran Basil’in Özgür Yurtsever Hareketi’nin kontenjanından kabineye giren Başbakan yardımcısı ve Savunma Bakanı Zeina Akar Adra sadece Lübnan’ın değil Orta Doğu’daki ülkelerin içinde de ilk kadın Savunma Bakanı oldu.

Lübnan Parlamentosu Hassan Diab liderliğindeki kabineye 9 saat süren oturumdan sonra güven oyu verdi. Halk ise hâlâ güven oyu vermiş değil. Diab’ın işi parlamento içinde de dışında da oldukça zor. Zaten hükümetin adı da “Facing Challenges”*.

Diab, hükümetin mali ve idari reformlar yapacağını, yolsuzluk, vergi kaçakçılığı ve kaçakçılıkla mücadele edeceğini ve 100 gün içinde yargının bağımsızlığını tesis etmeye çalışacağını söyledi. Eğer bu konularda yeni hükümet başarı sağlayabilirse, elbette ciddi kazanımlar olacak fakat Lübnan’ın kısa vadede yüzleşmesi gereken problemler çok daha büyük.

 

*Face the Challenge: İngilizce deyim. Bir mücadeleyle yüz yüze kalmak, bir mücadele içine girmek.