Bizim “Kahverengi Gömleklilerimiz” Bekçiler mi?

Bekçilere verilmesi planlanan geniş yetkiler inşa halindeki faşizm ile şüphesiz ki ilişkilendirilebilir. Ama paramiliter unsur ile militer unsuru karıştırmamakta da yarar var. İlki, iktidarın etrafında, bizzat iktidar tarafından örgütlenen bilindik baskı aygıtlarının dışındaki baskı aygıtlarını ifade ediyor, ikincisi ise resmi, yasal baskı aygıtlarını. Birincisi ikincisine rağmen gelişir ve kısmen kendine özerk bir alan içerisinde hareket ederken, ikincisi her ne kadar absürt olsalar da yasal yetkileriyle hareket eder.

Siyasal alanda karşımıza çıkan her olguyu faşizm ile açıklamak, sosyalist hareketimizin eski bir geleneği. Rejimi ve devleti ezelden beridir faşizmin kavram setleriyle açıklamak -bu yorumlardan çoğu sorunlu olsa da, unutmamak gerekir ki iktidarda olmayan kök halindeki faşizmden ya da faşizan eğilimlerden hemen her ülkede bahsedebiliriz- elbette sosyalist hareketin içerisinden geldiği türlü geleneklerle alakalı.

Geçmişten gelen ve her dönem için kesintisiz bir şekilde bu tahlile dayanan yorumlamaları bir kenara bırakırsak, en azından 15 Temmuz sonrası hem devlet aygıtındaki niteliksel dönüşümler, hem buna bağlı olarak rejimin dönüşümü bizlere bir şeyler ifade etmeli. Gelişen olgular çerçevesinde kurumsallaşmış faşist bir düzenden ziyade, (birçok sürtünme noktası olduğu için henüz başarıya ulaşamamış, ama öte yandan yenilmemiş) oluş halinde, arayış halinde olan bir faşistleşme eğiliminden bahsetmek daha sağlıklı.

Birçok örnek verilebilir. Bir yanda devlet aygıtlarının dönüşümü (yeni anayasal düzen, kalıcılaşan KHK/OHAL uygulamaları, parlamentonun işlevsizliği ve geniş yetkiler kazanan güvenlik aygıtı, yerel yönetimlerin zaten az olan özerkliklerini hemen hemen tümden yitirmeleri vb) , bir yandan artan göçmen nefreti, bir yandan paramiliterleşme, bir yandan yükselen sadizm/çürüme, bir yandan faşizan ideolojinin kitleler üzerindeki tahakkümü, çeşitli medya organları, dernekler ya da kuruluşların yasaklanıp kapatılması… Bütün bunlar gerçek ve yaşanmakta olan şeyler. Yani kısacası faşist bir rejim henüz gerekli kitle desteğini elde edemediği ve karşısında konumlanmış direnişçi odakları henüz yenemediği için tam olarak gerçeklik kazanmadı, ama faşist gidişte ısrarcı olan iktidardaki koalisyonun bu yönde çabalamakta olduğunu inkâr edemeyiz.

20.yüzyıl faşizmi kendisini emperyalist paylaşım savaşları ve büyük bunalımın yarattığı maddi ortam üzerine inşa etti. Savaşlar, savaşlardaki yenilgiler ve krizlerin kitleler üzerinde yarattığı umutsuzluk ve bıkkınlık iklimi, kitleleri sınıfsal konumlarından kopartarak faşizmin şiddet aygıtları etrafında örgütlenmesinin temellerini yaratmıştı. Bu çerçevede “deklase” unsurlar, ya da Marx’ın deyimiyle (Bonapartizmin kitle temeli için kullandığı) “sosyal molozlar” proletarya hareketinin de ezilmesiyle birlikte (büyük sermayenin de desteğiyle) faşist ideolojinin etrafında örgütlendi. Hücum kıtaları, yağmacı ve katliamcı çeteler bu kitlelerden devşirildi. Ama öte yandan faşizm devlet aygıtını da dönüştürdü ve devlet aygıtının bir bütün olarak alabildiğince şişmesi bir yana, bu aygıt içerisinde iktidarın faşist ideolojisiyle yetiştirilmiş güvenlik aygıtı özel bir yer tuttu.

Umberto Eco, 21. yüzyıl insanının en büyük yanılgısının faşizmin tekrar Nazi üniformasıyla geleceğini sanması olduğunu söylemişti. 20. yüzyıl faşizminin üzerinden yüz yıl geçti. Dünya değişti, dönüştü, kapitalist tahakküm altında toplumlar geçmişi içererek aştı. Bugünkü faşizan hareketlerin altında, büyük emperyalist savaşların etkisinden ziyade, neoliberal dünyanın yarattığı bir iklim var. Dünya genelinde kapitalist işleyişin nesnel sonuçları olarak yine sınıfsal konumundan koparılmış ve lümpenleşmeye müsait milyonlar var. Dünya genelinde faşist, faşizan, ırkçı, sağ popülist vb hareketler yine kendilerini bu kitle desteğine dayandırıyorlar. Birçok ülkede ırkçı, milliyetçi, saldırgan bir kitle tabanı, burjuva demokratik temsil krizinin de etkisiyle yükseliyor. Kısa vadede kimi düşüşler olsa da, bu olgular yok olmuyor, aksine derinleşen krizle birlikte yayılım gösteriyor. Birkaç istisna haricinde bu hareketlerin faşist paramiliter kitlelere şimdilik sahip olmadıklarını da not edelim. Ancak Bolsanoro’nun Brezilya’sı, ya da darbe sonrası Bolivya’da faşist kitle hareketlerinin oluşma emareleri gösterdiklerini iddia edebiliriz. 21.yüzyıl faşizmi Nazi üniformasıyla değil ama kendi özgünlüğüyle kendisine yer arıyor. Yükselmekte olan hareketlerde 20.yüzyıldaki faşist hareketlerle benzeşiklikler barındırsa da kendi özgünlükleri var.

Bekçiler ve Faşizm

Bekçilere verilmesi muhtemel geniş yetkiler, genişçe bir tartışmaya yol açtı. Güvenlik aygıtının şişmesi bir yana, baskı ve terörize etme halinin arttırılmak istendiği anlaşılıyor. Bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde bu geniş yetkilerle donatılmış bekçiler birer “Kahverengi Gömlekliler”e benzetiliyor. [1]

Bu, oluşum ve gelişim itibariyle hatalı bir tespit. Bekçilere verilmesi planlanan geniş yetkiler inşa halindeki faşizm ile şüphesiz ki ilişkilendirilebilir. Ama paramiliter unsur ile militer unsuru karıştırmamakta da yarar var. İlki, iktidarın etrafında, bizzat iktidar tarafından örgütlenen bilindik baskı aygıtlarının dışındaki baskı aygıtlarını ifade ediyor, ikincisi ise resmi, yasal baskı aygıtlarını. Birincisi ikincisine rağmen gelişir ve kısmen kendine özerk bir alan içerisinde hareket ederken, ikincisi her ne kadar absürt olsalar da yasal yetkileriyle hareket eder.

Bekçilere artan oranda yasal yetkiler verilmesi “takdir yetkisi” çerçevesinde bir başka keyfiyet yaratıyor. Takdir yetkisi doğası gereği ayrımcıdır. Kolluk güçleri kimilerine karşı daha sert, kimilerine karşı daha esnek davranır. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Faşistleşme yolunda yürümek isteyen dâhili iktidar açısından ise bu biraz daha fazla bir anlam ifade etmekte. Alt sınıflara, Kürtlere, Alevilere, kadınlara ve LGBTİ bireylere ve şimdi muhtemeldir ki iktidara muhalif olan ya da iktidarın faşistleşme hamlelerine gündelik yaşamda karşı koyan herkese karşı devlet aygıtı tarafından uygulanacak olan bir dizi yaptırımı barındırması açısından önemli bir yaptırım aygıtı geliştirilmiş olacak. Modern burjuva devlet içerisinde güvenlik aygıtının sadece kısmi olarak girdiği ya da pek girmediği alanlara bu yolla girilmiş olacak. İnsanların en dolaysız yaşam alanlarına girerek, polisin her daim yapamadığı müdahaleyi yapabilme olanağı bulacak. Eğer faşistleşme süreci ile ilişkilendireceksek, bu noktadan almakta fayda var meseleyi. Faşistleşme sürecinin bir parçası zaten özel alanı ortadan kaldırmaktır.

Faşizmin Emareleri

Öte yandan faşizmin yürüyüşünde “Gece Kartalları/Bekçiler” dışında kalan bir paramiliterleşmeden bahsetmek de mümkün. Bu, tartışmaya açık bir olgu olsa da, öyle görünüyor ki, daha önce komünistlere, Alevilere, Kürtlere, Rumlara, Ermenilere karşı suç işlemek için oluşturulmuş güçler, faşist yürüyüş çerçevesinde “niteliksel bir sıçramadan” geçirilmek isteniyor. Daha geniş, daha organize, daha saldırgan bir toplam ilmek ilmek örülüyor. Hamit Bozarslan’a göre Türkiye genelinde 200 bin silahlı paramiliter unsurdan bahsetmek mümkün. Bu unsurlar elbette heterejon bir dağılım gösteriyor ama zaten faşizmin başarısının garantisi her türlü unsuru homojenize edebilmesinde!

Görünen o ki, kaynağını geçmişteki organizasyonlardan alan ve devletle organik bağları olan bu proto faşist çeteler, dönüşmekte olan rejimde daha kapsamlı bir gerçekliğe bürünebilirler. Nitekim Erdoğan’ın 2 Ocak’taki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen Şehir ve Güvenlik Sempozyumu’ndaki konuşmasında yaptığı vurguya bakılırsa, bu olguya yeni bir boyut kazandırılmak istendiği anlaşılıyor. Şöyle demişti Erdoğan:

“İçerideki düzeni de sadece kolluk gücü ile sağlayamayacağız bir duruma gelmiş durumdayız”  demiş ve şunları da eklemişti:

“…Bu yeni duruma karşı yeni yöntemler geliştirmemiz gerekiyor. Her ülke ve toplum kendi ihtiyaçlarına uygun çözümleri kendi üretmelidir. Aksi takdirde başka ülkelerin yöntemlerini kullanmak durumunda kalırız. Bu da uyum sorunu getirir. Bütün örnekleri inceleyeceğiz ama kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Şehirleri tehdit eden unsurlar günümüz dünyasında çok farklılaştı”

Kendi ihtiyaçlarına uygun çözümler! İşte Türk tipi faşizmin alameti. Uyum sorunu yaşamamak için, kendi yöntemlerini geliştirmekten bahsediyor. Bir süre göz yumulan, önü açılan ve zaman zaman tetikçilikte kullanılan birtakım paramiliter unsurlara yasal yetkiler mi verilecek dersiniz? Ve ayrıca hatırlatmakta fayda var. Bu unsurlar her koşulda olmasa da, olası bir halk isyanı, geniş çaplı protesto gibi iktidarı zor durumda bırakacak durumlarda halka karşı silah kullanma yetkilerini zaten aldılar. 24 Aralık 2017’de hayata geçirilen 696 sayılı KHK’ya bakmak yeterli. Her türlü halkçı isyanı darbe olarak nitelendirilebilmesine uygun bir zemin ve komploculukta deneyimli bir siyasal iktidar söz konusu.

Bütün bu söylenenler imkânsız diyenler olabilir ama cevap yine Erdoğan’ın sözlerinde gizli. “Yeni durum” diyor Erdoğan.

O “Yeni durum”a dair bir not:  Dünya genelindeki kapitalist-emperyalist düzenin içerisinde bulunduğu statüko ve temsil krizleri ve buna bağlı olarak hem içeride hem dışarıda oluşan boşluklar, alt sınıfların içerisinde bulundukları çıkışsızlık bu tarz hamleleri mümkün kılabiliyor. Böyle bir çılgınlık(!) tam da zamanın ruhuna uygun bir çılgınlık zira.

[1] Kahverengi Gömlekliler: Sturmabteilung (SA) Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin, Weimar Cumhuriyeti zamanında nasyonal sosyalistlerin yükselişinde önemli rol oynamış paramiliter örgütü. Kahverengi renkli gömlekler giydikleri için bu adla anılırlardı.