Ortanın Solu ve Küçük Üretmenlerimiz-Hikmet Kıvılcımlı

El Yazmaları’nın Notu: 11 Ekim 1971’de yaşamını yitiren Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın 48. ölüm yıl dönümü vesilesiyle hazırladığımız yazı dizisi çerçevesinde kendisinin 1970 yılında Sosyalist Gazetesi’nde kaleme aldığı “Ortanın Solu ve Küçük Üretmenlerimiz” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz. Kıvılcımlı’nın dönemin yükselen hareketi olarak CHP ve Ecevit’in sınıfsal temellerini irdelediği bu yazısı, El Yazmaları editörlüğünde tashihten geçse de, Kıvılcımlı’nın kendine özgü dilsel yaratımları metindeki orijinal halleriyle verilmiştir.

SOSYALİST 4 Mayıs 1967 günlü nüshasında İ. İ. Paşanın şu sözünü aktarmıştı:

Bülent Ecevit ve birkaç arkadaşının çıkması, bir kurtarıcı olmuştur benim için.

(S.1) “Ortanın Solu: CHP içindeki Finans-Kapitalist azınlığa karşı, küçük burjuva ve hür burjuva hoşnutsuzluğundan kaynak almış devletçi kapıkulu zümrelerinin isyan bayrağıdır. Bu bir ciddî durumdur.” (Sosyalist: 4.3.1967).
Gene Sosyalist, “Ortanın Solu” eğiliminin, CHP’yi, Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgân kodamanlarından kurtarıp, bir küçük burjuva partisi yapmasını dilemiştir.
Sayın CHP Genel Sekreteri B. Ecevit 3 yıldır dövüşünü sürdürüyor. Bu dövüş, ütopi olmaktan nasıl kurtulabilir? İşçi sınıfı ile ittifak ederek.
Konuyu ilkin CHP açısından eleştirelim.

Aracıları-sömürüyü kaldırma:

Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu” Genel Kurulu’nda dün (27.10.1970) bir konuşma yapan B. Ecevit, büyük bir içtenlikle: “Siyaset diline aracı terimini biz getirdik” derken, Hoca’nın “Kar helvası“nı icat edişine benzediğini fark etmiyor. Düz mantıkla, tatlı tatlı şöyle konuşuyor:

Sayın delegeler, son zamanlarda aracıların vatandaşı, halkı sömürdüğü, onun için aracıların boyunduruğuna son verilmek üzere tedbirler alınması gerektiği resmen ifade edilmeye başladı. Buna biz CHP olarak çok sevindik… Türk halkını sömürülmekten, soygundan kurtarmak için aracıların haksız kazançlarını kısıcı tedbirler almak, hatta gereksiz olan yerlerde aracıları ortadan kaldırmak ihtiyacını siyasî hayatta biz belirtmeye başlamıştık.” (ULUS, 28.10.1970).

Frenklerin: “Fufemisme” dedikleri bir hoş söz etme, dişi konuşma ağzı vardır. CHP Genel Sekreteri hoş söz etmenin en dişisi ile dile geliyor. Çelebilikle işler yoluna girse, ne mutlu: Biz de kendisine bir kaç kadife eldiven bağışlamak isterdik. Ne yazık ki, üretim tiplerinde olduğu gibi burada da “gerçek” demir leblebiden daha serttir. Ve CHP, hayallerin en yumuşak yatağında kimi uyutacaktır.

Yukarıki öfemizmde iki dişi öneri yatıyor:

1-Aracıları: “Kısıcı” olmak (nicelikçeazaltmak);

2-“Gereksiz” yerde: Ortadan kaldırmak” “nitelikçe azaltmak)…

En büyük “aracı” büyük sermayeci‘dir. Bir düzende hem sermaye egemen olsun, hem nicelikçe ve nitelikçe azaltılsın… Bu olur mu? Olmaz. Çünkü Sermaye‘nin ana eğilimi: Sülük gibi kan emdikçe şişmek, şiştikçe daha çok kan emici olmaktır.

Antika toplumda Toprak beyleşme, modern toplumda tekelleşme göstermiştir ki, sermaye, toplumu batırma pahasına da olsa, gittikçe birikerek azgınlaşır. Eskiden Derebeylik, şimdi emperyalizm, eskiden zulüm, şimdi faşizm oluşları bunu gösterir.

CHP tekelciliğe ne buyurur? “İstemezük!“: Her zaman en sonunda yenilgin düşmüş bir Yeniçeri çığlığıdır… Hiç bir çözüm getirmez. Türkiye ekonomi ve politikası kıllarına dokunulsa yeri yerinden sarsmaya hazır tekellerin elinde kıskıvrak sömürülürken, onu “kısıcı tedbirler“den, “gereksiz yerlerde kaldırmak“tan söz etmek, ezelî esnaf  “aldatmaca, buldatmaca, kedi kakasını yalatmaca“sı değil ise, nedir?

Değildir” denecek. Kapital, hele kapitalizm kalkmadan “aracılığın” kalkabileceği düşünülmüyorsa, ne düşünülüyor? Hem aracılığı kaldır, hem kapitalizm otursun: bu “çelişkilerin birlikte bulunuşu” değil, “saçmalıkların tepişip yırtınması” olur.

Demokrasi ve Sosyal Adalet:

CHP’ci Ortanın Solu hiç öyle bir aydınlatma yapmıyor, ama biz onun kimi sözde yaptıklarından, yahut pratik tahrikâtlarından esinlenelim… Birkaç yıldır, özellikle 27 Mayıs’tan beri CHP’nin basbayağı direndiği noktalardan bir kaçını göz önüne serelim:

1- Ekonomide: Tefeciliğe karşı ateş püskürmeler.

2 – Politikada: Diktaya karşı ateş püskürmeler.

3 – Sosyal alanda: Adaletsizliğe karşı ateş püskürmeler.

CHP politikada ne sağ (faşist), ne sol (komünist) dikta istemiyor. Bu tezin uygulanması: 27 Mayıs’ı çökertmekle kaldı mı? Hayır. Türkiye’de en geniş yığınları en gerici demagoji batağında boğarak, Finans-Kapitalle Tefeci-Bezirgân Hacıağalığın “şartsız kayıtsız egemen” olduğu dikta rejimine dayanak verildi. Bu her köşe başında bir ileri genci kurşunlatan “Toplum Polisi” eldivenli alaturka faşizme herkes “Cici Demokrasi” adını taktığı için “Paşa” bile kızıyor!

Toprakları Amerikan üssü, ordusu Amerikan generalinin Başbuğuluğuna verili bir ülkede “Demokrasi“den söz etmek nedir?

NEMRUT çağının HACIAĞACA satılık kalleşliğinin, ultramodern Amerikan casusluğu ile bağdaşarak, halkı “oy davarı” durumunda atom mezbahasına sürüklemek hürriyeti’dir… “esnaf ve sanatkârlar“: Sürü sürü ürkütüldükleri Kur’an Kursları’nda harıl harıl “kafadan gayrımüsellâh” edildikçe, dikta düşmanlığı kimin değirmenine su götürüyor?

CHP sosyal alanda “sosyal adalet“çidir.10 yıllık DP ve 10 yıllık AP (Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân) saltanatı boyunca “gerçek” ne oldu? S. B. Ecevit söylesin:

Büyük zengin çiftçi, binlerce dönüm toprağı olan çiftçilerden alınabilen ziraî verginin yıllık toplamı 50 ila 60 milyon arasındadır. Hâlbuki uzmanların yaptığı hesaplara göre ve bizim de parti olarak incelemelerimize göre, zengin çiftçiden 1,5 milyar lira vergi toplamak mümkündür.” (A. Y.)

Demek CHP 25 yıldır bu “sosyal adalet“e seyirci kalmış. Şimdi uyanıyor. Yadırgamıyoruz. Zararın neresinden dönülse kârdır. Ancak bu sonuçta, CHP ideolojisinin hiç mi payı yok? Varsa, o 40 yıllık ideolojiye sade bir “ortanın solu” etiketini yapıştırmak yeter mi? Finans ve Hacı Ağalarının her köşe başında bir “Camii Şerif” inşa ettirişleri, şehirli ve köylü üretmenciklerin paracıklarından ve oycuklarından başka neden güç alıyor?

Tefecilik Denilen Kanser İlletimiz:

B. Ecevit de az çok Tefecinin Bezirgândan ayrılmaz bir milli baş belamız olduğunu seziyor. Şimdi ahu vah etmek değil, yapılacak işi belirtmek düşer bir “Büyük Ana Muhalefet Partisi” liderine. Burada duyguculuk ve sübjektif protestolar hiçbir sonuç getirmez. Halk uğruna operet çığlıklı şöyle tiradlar ve edebiyatlar da karın doyurmaz.

CHP Ekonomi alanında, sözgelişi tefeciliği istemiyor mu? İnsan öyle sanır. Ve ancak öyle olsa ortanın solu bir anlam taşır. Türkiye’de aşırı pahalılık ve aşırı devletçilik ve aşırı vergicilik de aşırı vurgunculuktan ileri gelir… Aşırı vurgunculuğun kökü: Antika Tefeci-Bezirgânlıktır. Tefeci % 100 faiz vururken, onu koruyacak devletin daha az masraflı, hafif vergili olması olanaksız kalır.

Onun için B. Ecevit şöyle der:

Kalkınmış batı ülkelerinde satılan mal üzerinden alınan vergi yüzde beşin üstüne çıkmazken, hatta bizde yeni kanunla % 10, % 15 oranını bulmaktadır.” (A. Y.)

Batıda neden vergi %5’i geçmez? Çünkü orada normal faizler ve kârlar da %5’i geçmez. Bizde neden vergi Batıdakinin 2-3 katı yüksektir? Çünkü bizim vurguncular için %5, on kâr, dişlerinin kovuğunu bile doldurmaz. Böyle bir soygunu ise ancak pahalı devlet ayakta tutabilir.

Demek Türkiye’de Aşırı her şeyin sosyal nedeni: Antika Tefeci-Bezirgân vurgunculuğunda toplanır. Batı niçin “Kalkınmış ülke“dir? Şunun için: Batı, 500 yıldan beri Tefeci-Bezirgân sermayeyi kesinlikle yenilgiye uğratmış; onun yerine modern kapitalizmi geçirmiştir.

Türkiye niçin kalkınmamış geri ülkedir? Şunun için: Türkiye 100 yıl saltanat, 50 yıl cumhuriyet boyu hep, “batıcılık” lâfı altında “muasır medeniyet: çağdaş uygarlık” palavrasını siper alarak kapitalizm maymunluğu yapmıştır. Tefeci-Bezirgânlığı alt edemediği için normal ve namuslu bir kapitalizme girememiştir. Vurgunculuk ve tefecilik yerli millî kanser illetimiz olmuştur.

Tefeci-Bezirgân Ejderha ve Pahalılık:

Böyle tarihcil ve sosyal yaman anlamlı tefecilik karşısında, tüm üretmenlerin, esnaf ve sanatkârlar kadar köylülerin, memur ve başka aydınların da öncüsü olması gereken bir parti nasıl davranmalıdır? Hiç değilse batılılaşma ülküsünde içtenlikli ve konsekan (mantıkçıl sonuçlu) olmalıdır.

Bu nasıl olur? Önce Tefecilik ile Bezirgânlığın birbirine göbek bağıyla bağlı. Marks’ın dediği gibi “Zwillingsbrüder: İkiz kardeşler” olduklarını kavramalıdır. O zaman tefecilik nasıl üretmencikleri ağır faizlerle eziyorsa, tıpkı öyle ve elbirliği ile bezirgânlığın da gene en başta üretmencikleri vurgunculukla haraca bağladığı gözden kaçırılamaz.

Antika Sermayenin tefeci bölümü % 100 faiz alırken, bezirgân aracı bölümü %100 kâr çekmeden edemez. Hele Türkiye’de bu antika sermayenin ikiz kardeşliği, özellikle bütün kasabalarda sık sık aynı kişide toplanır. Üretmenciklere vurgun fiyatına pahalı mal satan bezirgân, aynı zamanda ağır faizle ödünç veren tefecidir. Ve batı kapitalizminde görülmedik pahalılığı yapan bu iki başlı antika ejderhadır: Tefeci-Bezirgândır.
Böyle bir ejderha karşısında, B. Ecevit boşuna üzülüyor:

Esnafla halk haksız olarak karşı karşıya getirilmek isteniyor. Hayır, esnafla halk ayrı değildir, karşı karşıya değildir, birdir.” “Pahalılığın asıl sorumlusunun esnaf ve sanatkâr olmadığını anlatmak istiyorum.” (A. Y.)
Bunlar “Lâpalisin Hakikatleri“dir. Elbet küçük esnaf: Halktandır. Elbet “ithalâtçılar ve istifçiler” “iki misli, üç misli fiyat” koyarlarsa: Elbet “devlet bir takım ihtiyaçlara, gaza, mazota zam yapar” ise, pahalılığı küçük esnafa yüklemek alçakça bir oyun olur. Elbet: “esnafın asıl müşterisi, köylüsü ile işçisi ile memuru ile çalışan halk topluluklarıdır.” Elbet: “fakir milletin zengin tüccarı olur, fakir milletin aracısı, tefecisi olur.” (A. Y.)

Mesele bu mu? Mesele bundan çıkarılacak sonuçtur.

Halk Kurtuluşu Güzel Sanatla Olur Mu?

B. Ecevit de az çok Tefecinin Bezirgândan ayrılmaz bir milli baş belamız olduğunu seziyor. Şimdi ahu vah etmek değil, yapılacak işi belirtmek düşer bir “Büyük Ana Muhalefet Partisi” liderine. Burada duyguculuk ve sübjektif protestolar hiçbir sonuç getirmez. Halk uğruna operet çığlıklı şöyle tiradlar ve edebiyatlar da karın doyurmaz.

Sayın delegeler, bizim kanaatimize göre, sözlerimin başında belirttiğim gibi, esnafı ve sanatkârı sıkıntıdan, geçim zorluğundan, güvensizlikten kurtarabilmenin temel şartı, halk çoğunluğunu yoksulluktan kurtarmaktır.” “Fakir milletin esnaf ve sanatkârı ister istemez fakir kalır. Onun için esnafın kurtulmasının yolu, dar ve orta gelirli halkı, çalışan insanları kurtarmaktır… Bir avuç insanın değil, tüm halkın gelir seviyesinin yükselmesidir. Halkın kazancı arttığı zaman esnafın da kazancı artacaktır. Halkın yüzü güldükçe esnafın da yüzü gülecektir. (A. Y.)

Bu “güzel” sözleri özetleyelim: “Esnaf“‘ demek “halk” demek olduğuna göre ne söyleniyor? “Halk kurtulduğu zaman halk kurtulacaktır.” “Halk fakirse halk fakirdir.” “Halkın gelir seviyesi, kazancı artar ve yüzü gülerse, halkın gelir seviyesi, kazancı artar ve yüzü güler!” Halk Partisi Genel Sekreterinin o güzel sözlerinde bu “Güzel sanat“tan başka ne vardır? Güzel sanat ise, halkın sosyal kurtuluşu için değil, en bencil ve bireycil kişi komplekslerini boşandırmak için icat edilmiştir.

Tefeci-bezirgânı Meşrulaştırma

Oysa bırakalım halkın ve esnafın kurtuluşunu: Türkiye’de doğru dürüst; batıcı anlamda bir ilerleyen kapitalizm mi isteniyor? Dillerin altında saklanan bakla odur. Esnaf dediğimiz üretmen-ciğin de, üretmen yahut aydın olsun bütün küçük burjuva tabakalarının da en tutkun ülküsü yurtseverlik ve ulusseverliktir. Türkiye’nin, yeryüzünde en geri sömürge ve uydu ülkeler safından çıkması istenmiyor mu? Bu çıkış için küçük burjuva kafası ve eğilimi kapitalist yoldan başkasını seçemiyor değil mi?

Türkiye’de kapitalist ilerleyişi olsun her şeyden önce ve her şeyden çok engelleyen Tefeci-Bezirgân ekonomi ve toplum ilişkileridir. Türkiye vatanını ve milletini herkesten aşırı içgüdü ile seven esnaf ve sanatkâr v.b. küçük burjuva yığınlarıdır. CHP o geniş yığınların savunuculuğuna ve öncülüğüne kalktığı gün, sevgili vatan ve millet Türkiye’yi her şeyden önce Tefeci-Bezirgân ejderhadan kurtarmalıdır. Bu kurtuluş yolunu küçük burjuva yığınlarının bilincine duruca çıkarmalı ve içtenlikle uygulamalıdır.

Klâsik kapitalizm için de antika Tefeci-Bezirgân sermayeyi temizlemekten başka gelişim yolu bulunmadığı için, CHP’de Türkiye’yi modern kapitalist yahut “çağdaş uygar” görmek dileğinde samimi olan her burjuva ve küçük burjuva da Ortanın Solu’nu bu yönde destekler. B. Ecevit böyle açık seçik bir yönelişe gelebilir mi?
Gelemiyor. Ortanın Solu’ndaki sosyal adalet kar helvası, “karma ekonomi” karasevdası, “sandıktan çıkma” demokrasi lâfazanlıkları, o iki kene iki dört ederce kesin çözüm yolunu sis perdeleriyle görünmez kılıyor. O perde ardında, Tefeci-Bezirgânı “aracı” maskesi ile süsleyip çağdaş Türkiye toplumu içinde ebedîleştiriyor.

Maskeli Haydutların SINIF Fobileri:

O zaman bindiği dalı kesiyor, kendi gölgesinden korkar evhamlarla bunalıyor. Bir yanda, haklı olarak: “Politikacı halkın ve memleketin gerçeklerini uzmandan çok iyi bilen insandır.” (a. y.) diyor. Ötede ne yapıyor? Politikanın tek ve biricik gerçeği olan sosyal sınıflar pusulasını eline almaktan ödü patlarca sakınıyor. Halk önüne “sınıf” olarak çıkamayacak kertede soyguncu ve hain olan (Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân) cephesinin maskeli haydutlar balosuna katılıyor.

Sınıf partisi” mi, dediniz? Sakın ha! Ne var ki, “sınıf partisi suçlamasından” korunmak için de halkın çıkarlarını savunamaz hâle gelemeyiz ya!.. CHP’de Ortanın Solu hep bu ikircikli ürkek toy düşünce ve davranışında bocalıyor. Sömürücü vatan hainlerine açıkça ve mertçe şöyle diyemiyorlar:

Siz sınıf içyüzünüzü ötesiye gizlemeye mahkûm maskeli haydutlarsınız. Onun için ‘sınıf partisi’ değilmiş gibi görünmek zorundasınız. CHP fakir halkın küçük burjuva kesiminin peçesiz sınıf partisidir! CHP devrimcileri ne maske kullanmaya, ne sömürücüler karnavalında rol almaya tenezzül etmez!

Sömürücü sınıfların neden sınıf politikasından o denli ürktüklerini, sınıf çıkarları göz önüne konmadıkça niçin hiçbir sınıflı toplum olayının kavranılamayacağını iyi anlamayan Ortanın Solu, elbet sınıfları belirlendiren ekonomi temelinde yanılacaktı. Bu yanılgının en açık örneği CHP’nin “karma ekonomi” anlayışıdır.

Devlet Sermayesi – Özel Sermaye:

Karma ekonomi“, CHP ideologlarınca: Özel sermaye ile devlet sermayesinin koekzistansı, birlikte yaşamasıdır. Ve bu söylenirken, bütün küçük burjuvaları mistifike eden, abdal yerine koyan şöyle bir çelişki uydurmasına göz kırptırılır: Devlet kapitalizmi kamu yararını düşünür. Bir çeşit “devlet sosyalizmi” canım! Özel sermayeye karşı, neredeyse onu kontrol edecek bir komünist güç bu devlet sermayesi!

Kırk yıldır CHP zavallı küçük burjuvaziye bu yem borusunu çalar. Aydın küçük burjuvaziden başkası buna inanamaz. Çünkü köylü gibi üretmen olan esnaf ve sanatkârlar da, her gün devlet kapitalizminin ne olduğunu bütün derisi ve kemiği ile duyup dener. Devletçiliğimiz, ancak: “ekmek elden, su gölden“, “al maaşı, salla başı” kalem efendilerini eğlendiren bir esrar macunudur.

(Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân) sınıfları egemen olup iktidarı elde tuttukça; devlet sermayesi ancak iktidarın emrinde, özel sermayenin dişiyle kesemediği sömürü olanaklarını, özel kişilerin ağızlarına lâyık bir papara ve mama yapma avadanlığıdır. Dağdaki çobanın bildiği bu “gerçeği” devletçi CHP neden bilmez?

Önce, CHP’nin sınıf yapısı buna elvermedi. DP ve AP kadroları CHP içinde bütün subaşlarını kesmiş bulunurken, o hakikati kimseye göstermek suçtu. Finans-Kapitalin elebaşları CHP “vesayetinden” kurtulunca da, CHP ideolojisinin kapıkulu devletçiliği sürdürülmeliydi. O sayede özel sermaye çapulu devlet sermayesinin duman perdesi ardında daha verimlice sağlanabilirdi.

Özel ve devlet sermayelerinin işbirliği bir “karma ekonomi” değil, aynı parmağın eti ile tırnağıdır. Ona karma ekonomi denemez: Tekelci sermaye denir. Kapitalizm Türkiye’de özel Finans-Kapitalle tekelinde sömüremediği alanları kamu Finans-Kapitali ile dolaylıca, ama daha evrenselce ve baskınca tekeline geçirebiliyordu.

Hem bu Türkiye’ye has bir orijinallikte değildi. Bütün emperyalist anavatanlarında tekelci sermaye devletçi olmuştur. Tekelci kapitalizmin en itçil (sinik: kelbî) ve en önü alınmaz biçimi: Çağdaş devlet kapitalizmidir. Devlet kapitalizmi her zaman,19. yüzyıl “sermaye birikimi” zamanında olduğu gibi, 20. yüzyılın sermaye tekeli zamanında da kapitalizmin en sıkılmaz ve en ezici vurgun sistemidir.

Asıl Karma Ekonomi Ve Vurgun

Türkiye’de bir karma ekonomi yok mu? Var. O, Finans-Kapital ile Tefeci-Bezirgân sermayelerin melez biçimidir. Ortanın Solu, bu “Antika+Modern” sermaye kırmasını, “Özel+Kamu” sermaye bütünü ile karıştırıyor. Aydın Kapıkullarına “Antika+Modern” karma ekonomi ucubesini, tekelci sermayeyi sözde sosyalizan “kamu” etiketli sermaye ile duvaklayarak gerdeğe sokuyor. Bu, Kayserilinin yaşlı anasını boyayıp babasına taze gelin diye satmasına benziyor.

Kayserili en sonra haklı sayılabilir. Kırk yıllık karıkocayı birbirinden ayırmamak gibi iyi dilek taşıyor. Ortanın Solu öyle bir muazzeret öneremez. 5 bin yıllık Tefeci-Bezirgân leşini, 50 yıllık Finans-Kapital yatalağı ile evermek, ancak Türkiye ekonomisi gibi prematüre (vakitsiz doğmuş) bir avorton (düşük, ucube) çocuk dünyaya getirebilirdi.

Gelin görün ki, bu avorton’un kanında ve canında Finans-Kapital ile Tefeci-Bezirgân Sermayeler birbirlerinden ayrılmazca kaynaşmıştırlar. Hele Çok parti çağının 25 yılı o kaynaşmayı daha önceki Tek parti çağının 25 yılında görülmedik ölçülerle Finans-Kapitali Tefeci-Bezirgânlıkla ölüm kalım ittifakına götürmüştür. Faizci bankalarla faizciliği haram eden camiler, neredeyse aynı kubbenin altında iç içe girecekler. Tefeciliği bir numaralı haram düşman bilen İslam dini, Kur’an kurslarıyla, faizciliğin tapınağı bankaların ideolojisi durumuna sokuluyor.

Tefeci Yaşasın Ki, Vergi Versin

Üretmenciklerin ezelî ejderhası Tefeci-Bezirgânlığa ve onun avortonu karma ekonomiye karşı CHP Solu nasıl dövüşecek? B. Ecevit’in bunu esnaf ve sanatkârlara nasıl iki türlü anlattığını biliyoruz:

  • Aracıların HAKSIZ kazançlarını kısmak“;
  • Hatta gereksiz olan yerlerde aracıları ortadan kaldırmak“.

Kim bu “aracılar?” tefeci ile vurguncu… Tefeci ile vurguncunun “HAKLI” kazancı olur mu? B. Ecevit’in yukarıda iliştiğimiz öfemizmli deyimine bakılırsa: Olur! O zaman üretmenciklerin ömürleri: “Tek mi, çift mi” oynarsa, tefecinin haklı mı haksız mı olduğunu aramakla geçecektir. Tefeci ile vurguncunun “gerekli olduğu yerler” var mı? Gene B. Ecevit’e bakılırsa: Olmalı!
Şimdi, neden herkesin bildiği tefeci-vurguncu ejderhasına “aracı” gibi bir hoş terim konulduğu daha iyi anlaşılmıyor mu? Açıkça, “tefeci-vurguncu“nun kimi yerde “gerekli“, kimi “haklı” olduğu söylenince, buna develer güler. Ama tefeci ile vurguncuyu “aracı” gibi anodi… (belirsiz-zararsız-sancısız) bir terimle yaşmakladık mı: Keskin sosyalistlerin “işbirlikçi” sözcükleri kadar tanınmaz hale gelir. Artık onu “kısmak” da, kimi yerde “kaldırmak” da demagojik bir lafa “dönüşüverir“.

Oysa tefecilik ve vurgunculuk, bugün Batı Kapitalizminden tercüme – aktarma, sandıktan ve meclisten fırlama kanunlarla bile “resmen” yasaktır. “Kanun devleti” diye gırla gidilen bir ülkede, üretmenciklerin ejderhalarına üretmenciklerin koruyucusu olacak bir “Ortanın Solu” bu denli kadife eldiven kullanmalı mı? Hayır…

Yoksa B. Ecevit, esnaf ve sanatkârlar önünde hitabet heyecan ile bir “sürç’ü kelâm“a, dil kaymasına mı uğramıştır? Gene: Hayır! Çünkü sözüne başlarken yalnız “haksız” (!) ve “yersiz” (?) tefeci -vurgunculuklara. (pardon: Aracılara” diyecektik) “kısık” ses çıkaran B. Genel Sekreter, sözünü bitirirken de aynen öyle diplomatlık eder. Büyük bir ciddiyetle, 30 lira vergisinden 29 lirasını kaçakçılığa getirenlere, 50 milyon yerine 150 milyon lira vergi vermelerinin daha akıllıca bir tutum olacağını önerir. Çünkü bakın ne olurmuş o zaman: “O zaman esnaf, evet, ben senede birkaç bin lira vergi ödüyorum ama devlet, tefeciden de, aracıdan da, toprak ağasından da, milyonlarca lira vergi alıyor, o zaman elbet ben de üzerime düşeni yaparım diyecektir“. (a. y.)

Tefeci ile üretmenciği: 7 bin yıldan beri olduğu gibi, “birlikte yaşatmaya” çalışan bu tutum nedir? Dökülen kanların üzengiyi geçtiği gün kurtla kuzuyu kardeş kardeş yaşatan kutsal masal. Bunu tek parti denedi: Rahatça semiren kurtlar (sermayeciler) ilk fırsatta CHP vesayetini devirip kendi “çok parti” gösterişli sandıktan çıkma diktalarını kurdular. Ortanın Solu, “denenmişi denemek“le kimin sakalını yakmak istiyor?

Tatlı Hülyalara Acı Hakikat

Pek Sevimli ve Sayın Ecevit’in “Sosyalist” alanlarında işi mi ne? B. Ecevit, Türkiye’de 4 milyon kadar saydığı sanat üretmenciklerinin sosyal ülküsüne tutkun bir politikacımızdır. Olumlu kökleri en az 500 yıl önce kurutulmuş Ahi’lerden beri, sanat üretmenciklerimiz yeniden Babil artığı antika bataklığımıza gömülüp gitmiştir. Sırf o Babil artıklarını bataktan kurtarma çabaları, Ütopi de olsa, saygıya değebilir.

CHP böylesine çıkmaz sokaklarda halk denilen çoluk çocuğu oyalarken, kapital hazretleri işini takıntısız yürütüyor. Ve Ortanın Solu ile alay ederce; bildiğinden şaşmıyor. Ve eski oyun sürüp gidiyor.

CHP “aracı” düşmanlığı mı ediyor? Mükemmel! Finans- Kapital anasından doğdu doğalı “aracı“ların düşmanıdır. Bütün mesele o “iflâh olmaz böcekler” gibi üşüşmüş kimseleri, tekelci sermayenin disiplini altına sokmakla çözümlenir. Kalın sermaye’nin böyle CHP’yi şaşırtan yavuz hırsızlığını görünce hayal kırıklığına uğrayan B. Ecevit sızıldanıyor:

Şimdi aradan 5 yıl kadar geçtikten sonra pek çok kimsenin aracılardan şikâyete başladığını görmek şüphesiz ki, bizi sevindirdi. Fakat sevincimiz yarım kaldı. Çünkü gördük ki, bazı kimseler aracı sözünden esnafı kastetmektedir. Oysa biz, hiç bir vakit aracı sözünden esnafı kastetmedik“. (a. y.)

Sen, sosyal sınıflar denli kaçamağa yer vermez terimler dururken, “aracı” “işbirlikçi” gibi sınırı belirsiz aydın küçük burjuva yakıştırması laf orijinalliğine kapıl. Eloğlu armut mu toplar? O da senin verdiğin silahla seni vurur. Sen yanıp yıkılırsın: Antika ve modern sermaye ne yaptığını bilir:

Halkı soyan, sömüren aracıların esnaf olduğu izlenimi haksız olarak yaratılınca bunun sonucu olarak ne tedbir akla gelir? Esnafın işini esnaftan almak tedbiri akla gelir. Bu şekilde tedbirler alınmaya başlamıştır. Devlet olarak büyük satış yerleri kurulması düşünülüyor. Hatta Türkiye’nin büyük sermayedarları devalüasyondan önce birer açıklama yaptılar ve esnafın halkı soyduğundan şikâyet ederek, büyük sermayedarların bir araya gelip, büyük satış yerleri kurmaları gerektiğini söylediler.” (a. y.)

Baba” Devlet Finans-Kapitalin emrinde. Kapital kendisi erişemedi mi, “Devletçiliğimizi” koşturur. Ortanın Solu bile, Devletçiliğin nasıl işlediğini bilmeyen geniş topluluklar“a haber vermekten kendini alamaz:

Ama bilinmeyen perde arkası gerçek şudur: Et ve Balık Kurumu… Orta Anadolu’daki, Trakya’daki, Balıkesir’deki, Doğu Anadolu’daki, besicileri sömüren bir avuç insana kredi ve avans verme politikası” güder.

Tütün yetiştiren köylü tütününü eskisinden daha pahalıya mal edip daha düşük fiyatla satıyor. Bu hayat pahalılığı karşısında… ve ilh. ve ilh.” (a.y.)

Sosyal Gerçekliğimiz Nedir?

Acı hakikati B. Ecevit bilmez mi? Bilir. Hatta söyler bile:

Biz”, der, “çağımızın büyük işletmecilik, hatta pazarlama ve satışta dahi büyük işletmenin çağı olduğunu kabul ediyoruz. Bu gerçeği görmemezlikten gelemeyiz.” (a. y.)

Öyleyse, büyük üretim önüne geçilmez bir “gerçek” çığ ise, şimdi ne yapılabilir? Her şeyden önce hangi ekonomik ve sosyal düzende yaşadığımız objektif ve somut olarak ortaya konulur. Sonra o şartların üretmencikler yararına nasıl değiştirilebileceği araştırılır ve uygulanılır.

Türkiye’de egemen ekonomi ve toplum düzeni nedir? Melez, karma bir “Modern+Antika” sermayenin sosyal düzenidir. Sermaye düzeninde iki karakteristiğin önüne geçilemez:

1- Sermaye: Bir tek üretmenciğin varı kadar küçük değildir. Birçok, kimi yüzlerce, binlerce üretmenciğin varından çok daha büyük bir araç‘tır. Onunla üretmencik (kimi yalancı pehlivanların deyimiyle) “Başa güreşemez.”

2- Sermaye: Antika biçimiyle üretmenciklerin var olmaları için şarttır. Modern biçimiyle, üretmencikleri işçileştirip (proleterleştirerek) ortadan kaldırdığı yerde bile, büyük üretimle millet ölçüsünde geniş tüketmen yığınları arasında bütün ekonomik ilişkilere egemen olur. Yani, antika toplumda da, modern toplumda da sermaye temeli bir aracı‘dır.

Türkiye gerek antika sermayenin, gerekse modern sermayenin at oynattığı bir ortamıdır. Bu ortamda CHP solculuğu ne vaiz ediyor? Başlıca iki şey:
1- Aracıların sömürüsünü gidermek;
2- Üretmencikleri örgütleyip güçlendirmek.
Bu iş nasıl olacak. Sayın B. Ecevit’in önerilerini, oldukları gibi ele alalım.
B. Ecevit diyor ki:
” …Bizim kanımız şudur:Üretici Halk örgütlenmelidir.” (Ulus, 28.10.1970)

Halk için ve nasıl örgütlenmelidir? CHP’nin ardında, birkaç yüz bin kişilik “gönüllü” kapıkulu kadrosu örgütlenmiştir; CHP birkaç milyon oyu sandıktan çıkaran en eski legal örgüttür. CHP’nin, en yeni ve en dinamik genel sekreteri büyük bir iyi dilek ve saf inançla söyle diyor:

Esnaf ve Sanatkâr kendisi doğrudan doğruya pazarlayacak bir şekilde örgütlenmelidir. Bir yandan da esnaf ve sanatkâr, o malı aracısız bir şekilde alabilecek örgütlenmeye gitmelidir. Böylelikle, üreticilerin yapacakları örgütlerle, satıcıların, esnafın, sanatkârların kuracağı örgüt, aracısız olarak bir araya gelebilmelidir. O zaman esnaf, hem üretici payı artacak, hem de halk daha ucuza mal alacaktır.” (a. y.)

Sermayeci Fil önünde: Üretmencik Karıncasının Örgütü

Bu “Örgüt” anlayışı nedir? Avrupalının “Küçük burjuva” dediği “esnaf ve sanatkâr” insancıkların beş yüz, beş bin yıllar yılı boyuna özlediği, ha ulaştım sandığı anda çöl serabı gibi avuçları içinden ebediyen kaçırdığı: “Küçük Üretmen Cenneti“dir.

Cennet’i kim sevmez? Gelin görün ki, Antika Toplumda 6500 yıl Tefeci-Bezirgân Sermaye, Modern Toplumda 500 yıldır Kapitalist Ekonomi, o “Üretmencik Cenneti“ni ta temelinden yıktı durdu. Şimdi gerek Antika, gerek Modern Sermayeye “Aracı” demekle ne değiştirilebilir? Sayın Ecevit, kimi keskin “Sosyalist“lerimizin de özendikleri “Aracı” deyiminin patentine sahip çıkıyor:

Çünkü siyaset dilinde, Aracı terimini biz getirdik” (a. y.) diyor.

Bizimkilerin “İşbirlikçi” lâflarına pek benzeyen o terim, ne yazık ki, yalın kafaları biraz daha bayağılaştırmaya itelemekten başka, hiç mi hiç bir şeycikleri beceremiyor. Adıyla sanıyla Finans-Kapital ve Tefeci Bezirgân domuzuna örgütlenişi önündeÜretmencik örgütlenmesi, file karşı karasineğin vızıltısından öteye geçemez ve geçemiyor.

Esnaf: Çelişkiler Kumkuması

Pek Sevimli ve Sayın Ecevit’in “Sosyalist” alanlarında işi mi ne? B. Ecevit, Türkiye’de 4 milyon kadar saydığı sanat üretmenciklerinin sosyal ülküsüne tutkun bir politikacımızdır. Olumlu kökleri en az 500 yıl önce kurutulmuş Ahi‘lerden beri, sanat üretmenciklerimiz yeniden Babil artığı antika bataklığımıza gömülüp gitmiştir. Sırf o Babil artıklarını bataktan kurtarma çabaları, Ütopi de olsa, saygıya değebilir.

Bir ucu kasaba Manüfaktür’cüleri ile Finans-Kapital kapıkulluluğuna zincirlerle bağlanan, öbür ucu topraksız köylünün yoksulluğu altına varan o bin bir işkence basamaklı “Esnaf ve Sanatkârlar” kalabalığımızı ne küçümseme ve ne de büyümseme aklımızdan geçmemelidir. Resmî İstatistikler onları 4 milyon değil, o rakamın 10 da biri (400 bin) kadar anca buluyor. Bu toptan mahkûm ve yürekten yangın dertli insanlarımızın, bağırınca, – hele bağırtılınca, – vaveylaları gökleri doldurabilir. Onlar, en ezik ve suspus günlerinde bile, bütün “Milli iniltilerimize” en yaygın ve ayaklandırıcı sızıltılar fışkırtırlar. Bunu hiç unutamayız.

Bununla birlikte, hepsinin “abası altında bir er” ne söz, bir “yularsız arslan!” yatan esnaf ve sanatkârlarımızın: kişi olarak çokluk görünen kalabalıkları da, ajitasyon veya dilsiz dedikodu olarak pek etken sanılan ağız kalabalıkları da, çifte ve çelişkili karakterlerin harman yeri olur.

Dünya ölçüsünde esnaf sanatkârlar: Finans-Kapitalin, Türkiye’de ise ayrıca Tefeci-Bezirgân Sermayenin de, günah çıkartma tekeliğini yapan bir şamar oğlanıdır. Pahalılığı önlemek şöyle dursun, arttırmak için kullanılan, ama kimsenin kendisini kullanamayacağını, “tam bağımsız Türkiye” olduğunu bol bol haykıran bir zavallılıktır.

Esnaf: İntihar Kompleksli Dağınıklık

Bin esnafın bir ayda yapamayacağı üretimi bir günde çıkarıp piyasaya atan büyük sanayi önünde, maddece ve maneviyatça: Yel değirmenlerine saldıran Don Kişot’tan daha acıklı ve gülünç duruma düşer. Bu aşağılık duygusu yaratmış durumdan kendi başına kurtulamayacağını sezdikçe, öbür uca kaçar. Öyle bir aşağılık kompleksine kapılır ki, Bâbil çağından örselene çürüye turşu küpüne dönmüş karanlık dükkâncığından ve hele kafacığından daha haklı ve güçlü hiç bir şeyin yeryüzüne gökten inemeyeceğini ölesiye savunur.

Böyle bir sosyal kalabalığın ağız kalabalığı ile “evrene düzen” vermeye kalkmak yahut hiç değilse pahalılığı kaldırmayı ummak ölü gözünden yaş beklemekten daha üzüntülü bir kuruntu olur. Türkiye’nin Tefeci-Bezirgân kamburu üstüne Finans-Kapital kamburu oturtulmuş “bozuk düzen“ini düzeltmek “esnaf ve sanatkârlar“ın hiç bir zaman ciddiye almayacakları, ancak vurgun kırıntıcıklarıyla iktidara av edilecekleri örgütlerinden beklemek: Bâbil Kulesi üzerine Firavunların Mezar-Ehramını oturtmaya çalışmak olur.

Çünkü esnafın kendisi “mühtac’ı himmet bir dede“ciktir. “Viran olası hanede evlâd’ü iyâl“: Esnafın boynuna asılmış altı batmanlık lâledir. İlk fırsatta, Hacıağanın bir kuru “Aferin!“ini kazanmak için, büyük beyefendilerin bir yaş çıkar oltasına solungaçlarından takılıp havada sallanmak için, göstermedik sade suya heyecan ve kaypaklık bırakmaz. Neler “icat” etmez ki?

Ortanın Solu: Esnaflığa Bayılmamalı – Sosyalizme Ayılmalı

CHP belki sol yoldan bir esnaf öncüsü olabilir. Eski günlerin “Büyük Efendi“leri CHP’liydiler. CHP uzun yıllar biricik “Devlet Partisi” oldu. O zaman “tas elinde, koz elinde” bulunduğu için bütün küçük burjuvalara tam ekmek kapıları değilse bile, şölen ve tören sofralarından kimi diş kovuğunu dolduracak kırıntılar sunabilmişti. Hâlâ o kırıntılarla köşede bucakta CHP gönüllülüğü yapan sayıca pek çok küçük burjuva vardır.

Yalnız, bugün devlet ve devlet kapısı Finans-Kapitalin tekelindedir. Şehir küçük burjuvalarını “Devletçiliğimiz” kanallarından sürüyle Finans-Kapital partileri her zaman kendi zafer arabalarına zincirleyebilirler. Buna karşı CHP’nin “Halk dalkavukluğu” etmesi yetmez. Bir an önce Devlet’i ele geçirmesi gerekir. Şehir küçük burjuvaları ancak o zaman, kuvvet gördüğü yere eğilme içgüdüleriyle, CHP’den yana olabilirler.

Köy Üretmenciklerine gelince… Onlar Nemrutlar ve Firavunlar çağından beri, 500 küsur “Kasaba“mızda örümcek yuvalarını kurmuş Tefeci-Bezirgân ağlarıyla kıskıvrak bağlı, gericiliğin maddî manevî tutsağı durumundadır. Büyük ve dehşetli yoksulluktan patlama kertesinde ezik duran köylü yığınlarımızı kazanmak ancak ve yalnız gelenekcil Tefeci-Bezirgân ağlarını ( 1300 yıllarında Osmanlı atalarımızın yaptıkları kadar olsun) bir vuruşta yok edebilmekle olağanlaşabilir.
Demek CHP’nin başarı şansı:

1- Aşağıda Toprağı;

2 – Yukarıda Devleti.

Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgân Hacıağalar tahakkümünden kurtarmakta yatıyor. Bu kurtarış, İkinci Kuvayimilliyecilik hamlesi ister. CHP’nin başında Birinci Kuvayimilliyeciliğin sayılı ve saygılı liderlerinden en realist olanı var. Ona uzun ömürler dilemek yetmez. Doğa kanunlarının kimse önüne geçemez. O lider sağken, CHP: Devleti ve Toprağı, Antika ve Modern Tekelci Sermaye derebeyliğinin pençesinden ve tırnağından kurtarabilir mi?

O zaman “Ortanın Solu” veya “Sosyal Demokrat Gençlik” girişimleri ciddiye alınabilir. Şehir ve Köy Küçük burjuva yığınları ilk kez rahat bir nefes alarak gözlerini açabilir. Türkiye’nin büyük devrimci İşçi Sınıfı, o gerçekten demokratik Kurtuluş Savaşına bütün yaratıcı gücü ile dayanak olur. Bütün Türkiye Devrimci Güçleri, Birinci Kuvayimilliyecilik liderini, yeniden çizmelerini çekmiş olarak, başa geçmiş görmenin güvencini duyar. “Anarşi” durur. Bizantizmler tavsar.

Yoksa Türkçe kadar Atasözü bol dil pek azdır: “Atı alan Üsküdar’ı geçer.” Hayat, hepimizden güçlüdür. Bakarsınız “Gün doğmadan meşîme’i şeb’den neler doğar.” Yani: geceler her zaman gebedir. Ve “Son pişmanlık fayda vermez.

Üretmenciklerin (çalışkan köylü ve esnafların) biricik uyanık fedai dostu nasıl İşçi Sınıfı ise, Ortanın Solunun da biricik içten feragatli dostu Sosyalizmdir. Çünkü ne İşçi Sınıfı, ne proletarya ülküsü Sosyalizm: ne kimseyi aldatmakta, ne külâh kapmakta hiçbir sosyal problem çözümü göremez.

Çocuk, doğacaktır değil, doğuyor. Yazıktır halk anacığa boş yere kıvrandırıcı sancılar çektirip durmak.
29 Aralık 1970