İdlib’te Hesaplar ve Şiddetlenen Çan Sesleri

Türkiye’nin desteği olmadan cihatçı güçleri yenmenin zor ve yüksek bedelli olacağı da anlaşıldı. Nitekim Türkiye’ye hatırlatılan ödevde cihatçıların silahsızlandırılmış bölgeden uzaklaştırılması ve ağır silahlarının alınması şıkkı özellikle vurgulandı. Fakat bunun 24 saatlik ateşkeste yapılabilmesi elbette imkânsızdı. Ki bu da Rusya ve İran’ın istediği ilk kozdu.

Uzun bir süredir “beklenen” İdlib operasyonu kısa süreli “ateşkeslerle” ilerlemeye devam ediyor. Operasyon ilerledikçe de içerdiği özne/aktör sayısı da giderek artıyor. Yazın başında Suriye ordusu ile cihatçılar arasında süregiden çatışmalara Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), TSK’nın desteklediği Ulusal Kurtuluş Cephesi, İran destekli milisler ve Rus uçaklara dahil oldu. Haliyle bu durum çatışmaların büyüyüp yayılmasına ve bölgesel anlamda etkilerinin artmasına neden olmuş durumda.

Soçi Ödevleri

Ağustos’un başına kadar süren ilk operasyonlarda Suriye ordusu birkaç köy dışında ciddi bir ilerleme sağlayamamış, TSK destekli cihatçı güçlerin de yardımına geldiği El-Kaide’nin Suriye şubesi Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) örgütü ciddi bir direniş sergilemişti. Bunun üzerine Türkiye’ye Soçi’deki “ödevleri” hatırlatılmış ve “24 saatlik” ateşkes ilan edilmişti.

Böylece ilk raundda Suriye ordusunun gücünün sınırlılığı görülmekle birlikte, Türkiye’nin desteği olmadan cihatçı güçleri yenmenin zor ve yüksek bedelli olacağı da anlaşıldı. Nitekim Türkiye’ye hatırlatılan ödevde cihatçıların silahsızlandırılmış bölgeden uzaklaştırılması ve ağır silahlarının alınması şıkkı özellikle vurgulandı. Fakat bunun 24 saatlik ateşkeste yapılabilmesi elbette imkânsızdı. Ki bu da Rusya ve İran’ın istediği ilk kozdu.

Ödevdeki bir diğer şık ise M4 ve M5 otobanlarının açılması idi. Bu otobanlar ve bu otobanların geçtiği Han Şeyhun, Serakib, Cisr eş Şuğur, Maaret el Numan gibi kasabalar Türkiye ve Rusya’nın gözetiminde olacaktı. Bunun da 24 saatte gerçekleştirilmesi imkansızdı. Bu da Rusya ve İran’ın istediği ikinci kozdu.

Bu iki “koz” Rusya’nın hava saldırılarının şiddetini arttırması ve İran destekli milislerin sahaya sürülmesi için yeterli idi. Ve bu güçlerin sahaya girmesi de sonucu değiştirmeye yetti ve Han Şeyhun’un alınmasıyla sonuçlandı.

Bu sonuçla birlikte Soçi taahhütleri ve “kozlar” gösteriyor ki operasyon Han Şeyhun’la sınırlı olmamakla birlikte bir “sınırlılık” taşıyor. Bu sınır ise M+ ve M5 otobanlarının geçtiği bölge. Yani Suriye, Rusya ve İran’ın önündeki hedefler Serakib, Cisr eş Şuğur, Maaret el Numan kasabaları.

Güçler “sınırlı”

Fakat bu güçlerin bu hedeflere ulaşmasının gittikçe zor olacağı görülüyor. Her ne kadar bu güçlerin Soçi taahhütlerinden dolayı bu kasabaları alma meşruiyetine haiz olsalar da, süpürüldükçe bir noktadan biriken cihatçı güçlerin direnişi giderek artacaktır. Bu direnişle birlikte Türkiye’nin Han Şeyhun’a konvoy göndermesi ve Morek’teki gözlem noktasından çekilmemekle sunduğu “destek”, Suriye’ye ait Sukhoi 22 uçağının düşürülmesinin de gösterdiği üzere hedeflere ulaşmanın zorluğuna işaret ediyor.

Bu noktada top tekrardan Türkiye’nin oynayacağı “rol”e geliyor. Rusya, İran ve Suriye, İdlib’in kalan bölgesini alabilecek “güce” sahip olsalar da bunun bedelinin yüksek olacağının farkındalar. Fakat bu bedeli ödemekten imtina etmelerinin ardında ilk sırada güçlerinin “sınırlılıkları” yatıyor. Rusya her ne kadar SSCB’den sonra Orta Doğu’daki en geniş nüfuzuna ulaşmış olsa da özellikle ekonomik olarak bu nüfuzu kapsayacak güce sahip değil. Diğer yandan ülke içerisinde ekonominin kötü gidişinden dolayı Putin’e yönelik tepkiler de artmakta. İran ise ABD ile arasında savaşa doğru giden gerilimin artmasından dolayı gücünü “verimli” harcamanın derdinde. Suriye’de ise tekrardan yolsuzluklara, Baas’ın eski yöntemlerine devam etmesinde yönelik tepkiler ortaya çıkmış halde.

Dolayısıyla bu iç “hesaplar”, ödenecek bedelinin uygun olmasını diliyor. Bedelin uygun olabilmesi için ise en önemli aracı Türkiye. Fakat Türkiye’nin hesabı da kendini “sahada” tutmayı yönelik olduğundan bu dileklere aracı olabilme ihtimali düşük. Diğer yandan S-400, nükleer santral ihaleleri, liman imtiyazlarından dolayı Rusya’ya yaptığı “ödemeler” ve ABD ile güvenli bölge oluşturma hamlesi de Türkiye’nin aracılığı değil bedelinin ödediği koltukta oturmaya devam etmeyi istediğini gösteriyor. Bu nedenle cihatçı güçlerin Türkiye aracılığıyla “temizlenmesi” ihtimalinin düşük olması, Rusya, İran ve Suriye’yi “taksitle” ödemeye itiyor.

Bu taksitin süresi ise belirsiz bir geleceğe ötelenmekte. Bu belirsizlik esas olarak Türkiye’nin üzerindeki baskıyı arttırmakla birlikte Rusya, İran ve Suriye için manevra alanı da sağlıyor. Böylece Suriye’de Baas iktidarı savaşı bahane göstererek herhangi bir değişimi reddetmeye devam edebiliyor. İran da gücünü konsolide edip Orta Doğu’daki nüfuzunu korumaya sürdürüyor. Rusya da bölgedeki nüfuzunu arttırmakla birlikte küresel çapta bir kutup olabilme iddiasını gerçekleştirebiliyor. Fakat bu “belirsizlik”, bu olumlu yanlarına rağmen daha önce belirttiğimiz “sınırlılıklar”dan dolayı olumsuz yanları da barındırıyor. Bu yanlardan hangisinin ağır basacağını ise bu güçlerin süreç içerisinde izlenecek taktik ve stratejiler belirleyici olacak.

Sonuç olarak İdlib operasyonun önceki aşamalarında olduğu gibi sınırlı ama sonuç alıcı şekilde ilerleyeceği görülüyor. İnisiyatif Rusya, İran ve Suriye’de olmakla birlikte çanlar Türkiye için çalmaya devam ediyor.