“Gençlik Kendi Alternatifini arıyor: Özgür-Demokratik Halk Üniversitesi Modelini İnşa Edeceğiz”

Geçtiğimiz günlerde Valilik ve Bakanlık tarafından yasaklanan Gençlik Kampı ile gündeme gelen Özgürlükçü Gençlik Dernekleri’nden Dilan İpek, Doğuş Genç ve Güney Mengen ile, kamuoyunda yer edinen kamp yasaklamalarını, yeni dönemde gençlerin rolünü ve taleplerini konuştuk, akademik demokratik üniversite modeli üzerine söyleştik.

El Yazmaları: Öncelikle biraz sizi tanımak isteriz. Özgürlükçü Gençlik nedir? Ne yapar? Neyi savunur? Politik argümanları ve paradigması nedir?

Dilan Ipek

Dilan İpek: Özgürlükçü Gençlik, üniversiteli öğrencilerin eşitlik, özgürlük, sosyalizm taleplerini yükselten bunun için mücadele eden ve üniversitelerde örgütlenen bir gençlik örgütü.

Demokratik, bilimsel, parasız, anadilde ve özgür üniversite mücadelesi zemininde; cinsiyetçi olmayan, ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikaların uygulanmadığı, kadın öğrencilere fırsat eşitliklerinin tanındığı kampüsler için mücadele ediyoruz.

Aynı zamanda her geçen gün daha da derinleşmekte olan ekolojik krize karşı, kampüslerimizden bir el uzatıyor ekolojik üniversite talebimizi yükseltiyoruz.

Metalaştırılan, yozlaştırılan kültür-sanat alanı için kendi alternatiflerimizi yaratıyoruz, kültür evlerimizi açıyoruz, kafelere ve oyun salonlarına sıkıştırılan gençler için başka bir adres oluşturuyoruz.

Özgürlükçü Gençlik, ayrıştırmaların, metalaşmaların, baskıların, asimilasyonların karşısında yer alıyor ve tüm alanlarıyla özgürlük arayışı içinde olan gençliğin odağı haline geliyor.

Doğuş Genç: Öncelikle röportajınız için teşekkür ederek başlamak istiyorum.
En genel hatlarıyla Özgürlükçü Gençlik’i özetlemek gerekirse: Amfilerden kantinlere, yemekhanelerden yurtlara, akademiden kafelere, sokağa kadar geniş bir yelpaze içerisinde; öğrencilerin öz sorunları ile ilgilenen, bir üniversitelinin günlük hayatta yaşadığı her soruna çözüm iradesi olma yolunda ilerleyen  ve akademik-demokratik eğitim, ekoloji, toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİ+, hayvan hakları, çocuk hakları, alternatif kültür sanat gibi konularda gençliğin adresi olma hedefi olan bir gençlik örgütüdür.
Eşit, parasız, bilimsel, anadilde, akademik-demokratik bir eğitim için mücadele ediyoruz, demokratik halk üniversitelerini kurmaya çalışıyoruz.
Özgürlükçü Gençlik olarak günümüzün güncel ve yakıcı ihtiyaçlarını doğrultusunda; 68, 78 kuşaklarının deneyimlerini de gören, 2013 Gezi kuşağının genç, direnişçi duruşu ile Türkiye Gençlik Hareketinin içinde bulunduğu örgütsüzlük krizinden çıkışı için taktik ve stratejik hamleler atmaya çalışıyoruz.
Düşüncelerimiz ışığında  “Özgürlükçü Gençlik” dergisini düzenli olarak çıkarıyoruz. Sosyal medya platformları (Twitter / Facebook /Instagram hesapları) üzerinden güncel olgulara dair yorumlarımızı paylaşıyoruz.

Güney Mengen: Arkadaşların söylediklerine ek olarak, şunları eklemek isteri; ÖGD üniversitelerde özgürleşme yolundaki gençlerin bir araya geldiği bir örgütlenme alanı.

İlk konferansımızda belirttiğimiz gibi “ortak bir gerçeğin farklı yüzleri”nin buluştuğu bir yer. Bu ortak gerçek bazen yakıcı bazen yıkıcı bazen ise bunların sonucu olarak yaratıcı olabiliyor. Bunlar da halihazırda o farklı yüzlerin birlikteliğini, planlı çalışmayı, belli bir örgütlülüğü gerektiriyor. Özgürlükçü Gençlik bu farklı yüzleri alan alan, bölge bölge bir araya getiren, özgürleşme yolunda yeni serüvenlere yelken açan mekanizmanın kendisidir. Asabiyeti yüksek, esnekliği elverişli, taleplerinde ısrarcıdır.

“Özgürlükçü Gençlik, üniversiteli öğrencilerin eşitlik, özgürlük, sosyalizm taleplerini yükselten bunun için mücadele eden ve üniversitelerde örgütlenen bir gençlik örgütü. Demokratik, bilimsel, parasız, anadilde ve özgür üniversite mücadelesi zemininde; cinsiyetçi olmayan, ayrıştırıcı ve ötekileştirici politikaların uygulanmadığı, kadın öğrencilere fırsat eşitliklerinin tanındığı kampüsler için mücadele ediyoruz.”

El Yazmaları: Özgürlükçü Gençlik Dernekleri’nin 19-20-21 Temmuz’da “Amfileri maviliklere kuruyoruz” şiarıyla İzmir Seferihisar’da gerçekleştirmeyi planladığı Gençlik Yaz Kampı Valilik ve İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklandı ancak sizler “Gençlik Kampı Engellenemez” parolası ile bir kampanya ve kamp süreci gerçekleştirdiniz. Kamp sürecinde yaşananları Özgürlükçü gençlik nasıl değerlendiriyor?

Güney Mengen: Yasaklamalar despotik devlet geleneğinin sürdüğü coğrafyamızda sıkça karşılaştığımız bir şey. Sadece bizim başımıza gelen bir şey değil ayrıca bu, bizlere özel değil. Bizim kampımızın olacağı hafta iki kamp daha yasaklanmak istendi.

Biz onları anlayabiliyoruz; korktukları şey üniversite mezunlarından yarattıkları işsiz ordusu, aynı zamanda üniversitelilerden oluşan işçi ordusu. Korktukları şey üniversitelerde cinsiyetçi eğitime, tacize, tecavüze dur diyen kadınların cüreti.
Korktukları şey adeta evimize kurdukları nükleerden ODTÜ’deki Kavaklık direnişine kadar doğanın yıkımına dur diyen gençlerin cüreti.
Korktukları şey kulüplerini kapattıkları, fakültelerini kapattıkları/taşıdıkları üniversitelilerin öfkesinin yakıcılığı.
Korktukları şey LGBTİ+ların Hande Kader’den Didem Akay’dan aldıkları cüret.
Korktukları daha bir çok şey var. Bu saydığımız toplamın cüreti ve enerjisiyle yapacağımız bir yaz kampı elbette muktedirler açısından oldukça tehlikeli olurdu. Nitekim “valilik ve bakanlık tarafından uygun görülmemiştir” ibaresi eklendi dilekçemize.

Dilan İpek: Kamp sürecine dair yaşadıklarımız esasen bize özel bir tutum değil diye düşünüyoruz. Özellikle Gezi, 31 Mart – 23 Haziran seçimleri ve ODTÜ direnişleri ile hareketlenen, bir araya gelmeye başlayan bir gençlik kitlesi var. Tarih boyunca gençlikten korkanlar yine tarihsel rollerini oynamaya, gençliği baskılamaya, durdurmaya çalışıyor. Neşeli, dinamik, cüretkar, direngen bir gençlik; içinde bulunduğumuz şu dönemde her an patlayabilecek olan bir direnişin lokomotifi olacaktır. İşte tam da bundan korkuyorlar.

Gerek 31 Mart – 23 Haziran seçimlerinde, gerek ODTÜ direniş de ve en son kamp sürecimizde gençliğin yan yana gelmesini engellemek isteyenlere, gençliği baskılamak, sindirmek, silikleştirmek isteyenlere karşı en güzel cevabı verdik: Vazgeçmedik, direndik ve kazandık diye düşünüyorum.

Doğuş Genç: Gerçekleştirdiğimiz yaz kamplarında daha önce de türlü hukuksuzluk, engellemeler- yasaklamalar ile karşılaşmıştık. Bu kampımız da, valilikçe yasaklanmadan önce, kendini jandarma ve polis olarak tanıtan kişiler tarafından kampımızı gerçekleştireceğimiz yerin sahibi tehdit edilerek, engellenmeye çalışıldı. Bazı yerellerde üniversiteli liseli arkadaşlarımızın aileleri aranarak bu kampa gelmemeleri için baskı kuruldu. Son olarak 2 gün kala kampımız “uygun görülmediği” gerekçesiyle yasaklandı. Ardından emek demokrasi güçleri, vekil dostlarımız, gençlik örgütlerinin dayanışması ve sosyal medya üzerinden yarattığımız kamuoyu ile bu yasağı ortadan kaldırmayı başardık. Bizi bir gölge gibi takip eden kolluk ve istihbarat güçlerinin İzmir genelinde yarattığı olumsuz hava ve bizi kriminalize etme girişimleri sonucu kamp yeri bulamadık, bulduğumuz yer  korkutulduğundan tarafımıza tesis edilemedi.
İzmir BB’nin ve Seferihisar Belediyesi’nin yazacağı bir dilekçe ile durum çözülebilecekken yaşanılan süreçten ve Türkiye siyasal ortamından etkilenen bu belediyeler bu dilekçeyi yazmaktan imtina ettiler ve farklı şehirlerden gelen yaklaşık 150 arkadaşımızla İzmir’in göbeğinde kaldık.
Bizim kampımızı engellemek isteyenler Türkiye’de gençliğin bir araya gelmesini, gençliğin örgütlenmesini engellemek istiyorlardı. Attığımız her adımın bunun karşısında olduğunu bildiğimiz için bu kampı gerçekleştirmek bir kamp meselesi olmaktan çıkmıştı bizim için.

Ve kampımızın engellenemeyeceğini söyleyerek parkları, sokakları, meydanları, salonları sendikaları, sahilleri kamp yerine çevirdik. Kampımızı gerçekleştirdik. Bu süreçte yanımızda olan dostlarımıza ve hocalarımıza da teşekkür ediyoruz. Dayanışmaları umudumuzu arttırdı, gücümüze güç kattı.

El Yazmaları: Gençlik yaz kampınızda öne çıkardığınız başlıklardan ve taleplerden biri “akademik demokratik üniversite ve demokratik anayasa” idi. Bu talebi biraz açabilir misiniz? Nasıl bir üniversite, nasıl bir akademi?

Doğuş Genç: AKP iktidarı neoliberal politikaları hayata  geçirebilmek ve muhafazakar bir toplumu inşa edebilmek için eğitimi ve gençliği hedef tahtası haline getirdi.
İktidarın üniversiteleri karşısında; öğrenciler, akademisyenler,  üniversite içindeki emekçiler ile  özgür-demokratik- halk üniversitelerini  inşa etmek hedefindeyiz.
Nedir özgür halk üniversiteleri?
Sermayenin üniversiteleri kuşatma girişimine karşı halkın çocuklarının eğitimini merkezine alan üniversitelerdir.
Özgür halk üniversitesi modeli; eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitimin olduğu demokratik bir üniversite modelidir.
Valilik ve kaymakamlığın eşdeğeri YÖK ve ona bağlı rektörlükleri reddediyoruz. İstediğimiz ve elde etmek için çabaladığımız üniversite: Üniversitelerin özneleri olan öğrenciler ve eğitim emekçilerinin doğrudan söz yetki karar sahibi olduğu meclislerle yönetildiği bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda her geçen gün merkezileşen ve bürokratikleşen bir baskı ağının parçası haline gelen organları reddetmiş bulunuyoruz.

Güney Mengen: Demokratik Üniversite derken aslında tam da MEB kitaplarında bahsedilen Cumhuriyet tanımında olduğu gibi halkın/gençliğin kendi kendini yönetmesinden bahsediyoruz. Tek fark şu ki; bu söylemin içi, dışı, altı ve üstünün dolu olması. Aklımızla alay edilmiyor olması. Kamp sürecinde halkın seçtiği yerel belediyeler ile bir kişinin atadığı vali arasında gidip geldik. Belediyenin hiçbir engel koymadığı aksine destek sunabileceği bir etkinliğe valiliğin müdahalesini sadece bize yapılan bir müdahale olarak görmüyoruz aynı zamanda halkın seçtiği belediyelere de bir müdahale olarak görüyoruz.

Kamp süresince verdiğimiz mücadeleyi de salt bir kamp mücadelesi sığlığından çıkarıp, bugünün koşullarında siyasal ve toplumsal bir ihtiyaç olan demokratik bir cumhuriyet mücadelesi olarak gördük. Bunun örnekleriyle yaşamın her alanında sıkça karşılaşabiliriz. Biz üniversiteliler kampüslerin içerisinde bu antidemokratik ve despotik uygulamalara rektörlük eliyle bir kez daha maruz kalıyoruz. Bu yüzden demokratik üniversite, bu yüzden demokratik cumhuriyet.

Biz bu talebimizi yükselttikçe egemenler tam karşımızda yer alıp tam karşımızda faaliyet yürüttüler. Halkın seçtiği yerel belediyelerin yetkilerini sınırlayıp valiliğin kaymakamlığın yetkilerini arttırdılar. Oylama ile seçilen rektörler şu an tek adamın parmağıyla seçiliyor hale geldi. Bu da bize öğretti ki bu keyfi bir talep değil zorunlu bir ihtiyaç. Özgürlükçü Gençlik’in mücadele hattını oluşturan bu zorunlu ihtiyaçtır.

Dilan İpek: Türkiye’de eğitim sistemi her dönemin siyasi iktidarı tarafından kendine göre şekillendirildi, eğitim sistemi iktidarların ideolojilerini pompalayan aygıtlar haline getirildi. 1980 darbesinin ardından kurulan YÖK, 12 Eylül’ün ideolojisini sürdürerek, üniversiteler üzerinde baskı aracı olarak işlev görüyor. Piyasalaşma ve şirketleşme her geçen gün artmakta, üniversitelerimiz rant alanlarına çevrilmekte. KHK ve ihraçlar akademinin içini boşaltmış, demokrat, ilerici bütün hocalarımızı üniversitelerden uzaklaştırmıştır. Saraydan atanan rektörler ile üniversiteler aile şirketine dönüştürülmüştür.

Talep ettiğimiz üniversite tam da buraların karşısında duruyor. YÖK’süz, parasız, eşitlikçi, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz. Bu talepler tüm üniversite bileşenleri için geçerlidir, öğrencisinden, hocasından personeline kadar.

El Yazmaları: 31 M-23 H seçimleriyle Türkiye’de yeni bir döneme girildi, hem sandık sonuçlarına baktığımızda hem de 6 Mayıs İstanbul seçim iptali kararı ardına başlayan ve akabinde “Her şey çok güzel olacak” eylemleriyle devam eden sokak eylemlerinde gençliğin kitlesel katılımını ve aynı zamnda kolektif bir değişim arzusu ve özgürlük arayışını gördük. 31 M-23 H ile başlayan sokağın siyasallaşması sürecini ve 23 Haziran ardına açılan yeni dönemi nasıl değerlendiriyoruz? Bu yeni dönemde gençler nerede duruyor?

Güney Mengen

Güney Mengen: Gençliğin “yaşam biçimi savunusu” olarak adlandırabileceğimiz bu değişim arzusu en yaratıcı ve en cüretkar haliyle 2013’te Gezi’de ortaya çıkmıştı. Bugün görmekte olduğumuz şey Gezi’nin devamıdır.

Çünkü gençliğin Gezi’deki taleplerinin hiçbiri karşılanmamış aksine bu taleplerin oluşturduğu krizler daha da derinleşmiştir. Dolayısıyla gençliğin bulduğu her fırsatta sokağa renk katması, enerji katması, sokağın siyasallaşması sürecinde aktif rol oynaması olağan bir durum. Burada yeni dönemde karşı karşıya olduğumuz bir çok olası durum var. Bunlardan bir tanesi bir restorasyon düzlemi. Gençliğin buradaki rolü çok büyük bir öneme sahip. Ekrem İmamoğlu öznelinde yahut iktidar güçlerinin belli odakları üzerinden şekillenebilecek bir restorasyon sürecinin karşısında konumlanacak gençliğin aydın ve berrak bilincine ihtiyaç var. Buna derste, sırada, yurtta olduğu kadar sokakta da ihtiyaç var. Bu berrak bilinçle atılan temkinli adımlar, halk güçlerinin bir restorasyon düzleminin dolgu malzemesi yapılması durumu karşısında adeta panzehirdir. Gençliğin seçim süreçlerindeki kampanyalarda ve seçimlerdeki belirleyici rolü ortada. Böyle bir zeminin oluştuğunu da görmekteyiz.

Dolayısıyla gençlik her şeyin çok güzel olması sürecindeki misyonunun bilinciyle hareket etmeli ve edecektir de.

 

Doğuş Genç: Yeni bir dönemin kapıları açıldı ve bu yeni dönemde birçok olasılıktan söz edebiliriz. Bir taraftan sermaye güçlerinin restorasyon hamlesi, bir taraftan faşizmin kurumsallaşma hamlesi ve bir taraftan biz gençlerinde içinde bulunduğu halk güçlerinin hamleleri mevcut. Bu süreci gençlik için ele alacak olursak 31 Mart ve 23 Haziran, karamsar bir havanın hakim olduğu, öznesi olmadığı için boşlukta olan gençler açısından her şeyin değişebileceğini gösterdi. Yaşamının büyük bir çoğunluğu AKP döneminde yaşamış olan gençler AKP’nin gidebileceğinin emarelerini gördüler.
‎Aynı zamanda 23 Haziran öncesi “Her şey çok güzel olacak”  eylemselliklerine biz gençler katıldıysak da, bugün, kampımızın yasakladığı bu günlerde aklımıza hep bu slogan geldi ve kendi kendimize “hani her şey güzel olacaktı?” sorusunu sorduk ve bu  süreçte her şeyin ancak bizim ellerimizle güzel olabileceğini tekrar gördük. Hiçbir şey, tek bir seçilenle değişmeyecek. Değişim ve dönüşüm ancak halkın elleriyle, kendi gücüyle gelecek.

Dilan İpek: “Her şey çok güzel olacak” söylemi, Türkiye halklarının neredeyse tüm rahatsızlıklarının birleştiği bir söylem oldu. Yerel seçim niteliğinden ziyade sanki bir genel seçimmiş gibi bir havada geçen süreç “beka” söylemleriyle beslendi. Cumhur ittifakının geriletilmesi stratejisi, AKP’nin kaybetmesi için çok önemliydi. Nitekim öyle de oldu, AKP tüm büyük şehirleri yani en çok rant sağladığı belediyeleri kaybetti. 17 yıllık sarsılmaz görünen iktidar sarsıldı, şu anda da sallanmaya devam ediyor. Gençlik bu sarsıntının ana ögelerinden oldu.

2013 Gezi isyanından bugüne gençlik, kendi dinamiğini bulduğu her çatlaktan taşırıyor ve çatlaklar arıyor. 31 Mart – 23 Haziran seçim süreci de böyle bir süreçti. Ve bizim jenerasyonumuzun şöyle bir yanı var ki deneyimlediği en kitlesel pratik Gezi Parkı. Fakat bu pratik eksiğiyle de fazlasıyla da başarılı bir pratikti ve gençlik bu kazanımda büyük rol oynadı. Şimdi ise gençler Gezi’den de aldığı güçle sokağa çıkmak, kendi alternatifini yaratmak istiyor bunun için de bulduğu her fırsatı değerlendiriyor.

“Yaşamının büyük bir çoğunluğu AKP döneminde yaşamış olan gençler AKP’nin gidebileceğinin emarelerini gördüler.
‎Aynı zamanda 23 Haziran öncesi “Her şey çok güzel olacak”  eylemselliklerine biz gençler katıldıysak da, bugün, kampımızın yasakladığı bu günlerde aklımıza hep bu slogan geldi ve kendi kendimize “hani her şey güzel olacaktı?” sorusunu sorduk ve bu  süreçte her şeyin ancak bizim ellerimizle güzel olabileceğini tekrar gördük. Hiçbir şey, tek bir seçilenle değişmeyecek. Değişim ve dönüşüm ancak halkın elleriyle, kendi gücüyle gelecek.”

El Yazmaları: Esnekleşme ve güvencesizleşme politikalarının derinleştiği, genç işsizlik oranının alabildiğine yükseldiği ve üzerine şimdi giderek daha yakıcı yaptırımlar içeren bir ekonomik kriz gerçekliğinin içerisindeyiz. Bu çok yönlü kriz momentinin gençliğe yansımaları/etkileri neler?

Dilan İpek: Üniversitelerimiz ülkenin içinde bulunduğu krizler sarmalından azade değil. Bu krizlerin en yakıcılarından olan ekonomik kriz ise doğrudan bizlerin de hayatlarını etkiliyor elbette. Genç işsizlik oranı yüzde 20’leri aşmış durumda, sokaklar üniversiteden mezun olup kendi işini yapamayan gençlerle dolu, atanamadığı için intihar eden gençlerin sayısı her geçen gün artmakta. Öğrenciler geçinebilmek için okul dönemi yarı zamanlı işlerde çalışmak zorunda bırakılıyor ve bunların hepsinin üstüne “burs almayın kredi alın, açgözlü olmayın” diyen bir cumhurbaşkanı var.

Eğitime ayrılması gereken bütçelerin, diyanete, savaşa ve saraya akıtıldığını, üniversitelerin, kantinlerin ve kampüs kafelerinin şirketlere pazarlandığını biliyoruz. Zenginleri daha da zenginleştiren politikalar uygulanmaya devam ediliyor. Eğitim niteliksizleştiriliyor ve piyasalaştırılıyor.

Doğuş Genç

Doğuş Genç: 1970’ler ile başlayan ve bir uzun dalga ile devam eden ekonomik krizin çıkış yolu olarak görülen neo-liberal politikalar özünde bu krizi derinleştirmiştir. Eğitimde neoliberalizm ise Bologna süreci ile dünyada başlarken coğrafyamızdaki kökenleri 1980 darbesi ile kurulan YÖK’e dayanıyor.
Bu krizlerden çıkış için emek sömürüsünü yoğunlaştırma, kârı maksimize, gideri ise minimize etmek kapitalist sistem ve sözcüleri için rasyonel olandı. İlk yönelim ucuz iş gücü olan gençler, kadınlar ve mülteciler oldu.
‎Gelinen noktada, sistem dayattığı neoliberal politikalar ile eğitimi ticarileştirmiş, bilgiyi bir meta haline dönüştürmüştür. Üniversiteler ticarethane, öğrenciler ise müşteri konumuna gelmiştir.
Okumak için çalışmaktan başka çaresi olmayan gençlik işçileşme sürecine öğrenciyken başlıyor. Hatta lise döneminde staj adı altında, ucuz iş gücünün adresi olarak görülüyoruz.
Bütün bunların bir sonucu olarak sistem karşıtı öfke birikiminin farklı biçimlerde kendini gösterdiğini görüyoruz. Gençliğin bu öfkesini yönlendirecek bir önderlik krizinin de açığa çıktığı bir dönemde olduğumuzdan, bütünsel bir tepki ve eylemselliğe dönüşemiyor bu öfkeler…

 

El Yazmaları: Özgürlükçü Gençlik, bu yeni dönemde gençlere ne öneriyor? Nasıl bir yol haritası sunuyor?

Güney Mengen: Çok sevdiğim bir söz var. Komutan Hannibal’ın soğuk bir kış mevsiminde, emrindeki 90.000 kişilik ordusu ve binlerce fille Alp Dağlarının geçit vermez sarp yamaçlarına vardığında umutsuzluğa kapılan generallere söylediği söz: “Ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız.”
Türkiye’de gençlik hareketi de yoğun baskı koşullarında, tüm yollar çıkmazken bile bir yolunu bulup yumruğunu sıkmış, başını kaldırmıştır.
Gençliğin durumu ortada, egemenlerin üzerimizdeki gölgesi her alanda ayyuka çıkıyor. Herhangi bir üniversiteliye sorsanız size sıralayabileceği onlarca şey vardır. Yaşadıklarımızın hiçbiri tesadüfi şeyler değil her biri örgütlü bir şekilde yapılan planlı şeyler. Ancak bunların tam karşısında ve her alanda konumlanan örgütlülüğümüzle çözüm yaratabiliriz. Özgürlükçü Gençlik olarak bu azme ve kararlılığa sahibiz. Arkadaşlarımıza bu mecradan da Özgürlükçü Gençlik’te örgütlenme ve mücadeleyi her alanda, her bölgede büyütme çağrısı yapıyoruz.

elyazmalari.com’a da bize böyle bir olanak sağladığı için teşekkür ediyor, yayın hayatında başarılar diliyoruz.

Dilan İpek: İçinde bulunduğumuz dönem birçok olasılığa gebe. Bu olasılıklardan en güçlüsü /güçlendirilmesi gerekeni ise; toplumsal dinamiklerin, halk kitlelerinin Demokratik Anayasa, Demokratik Cumhuriyet mücadelesi.

İşçilerin, gençlerin, kadınların, ekolojistlerin, halkların sahneye çıkmaya hazırlandığı tarihsel bir süreçten geçiyoruz. Biz de gençler olarak bu tarihsel dönemde üzerimize düşen rolü oynamalıyız diye düşünüyorum. Kamp sürecimizde olduğu gibi; neşeli, cüretkar, dinamik ve örgütlü bir biçimde direnmeli ve somut kazanımlar hedeflemeliyiz. Gördük ki inadımız ve birlikteliğimiz ile kazanabiliyoruz. Yeni dönemde ise sadece fırsat beklememeli aynı zamanda kendi fırsatlarımızı yaratmalıyız. Gençliğin gücünü ve cüretini örgütlemeli ve başka bir dünyaya doğru adımlarımızı güçlendirmeliyiz.

Doğuş Genç: Gençlik olarak günlük yaşamlarımızda edilgenleştiriliyoruz, yaşamlarımızı doğrudan etkileyen kararlarda söz hakkımız ellerimizden alınıyor. Buna karşı gençliğin söz hakkının elde edilmesinin demokrasi mücadelesinde önemli bir yer aldığını düşünüyoruz.
Anti-kapitalist ve demokratik alanlar ile organik ilişkiler kurulan bir devrimci komünist gençlik hareketine ihtiyacımız var. Özgürlükçü Gençlik olarak bu hareketi filizlendirmek gibi bir niyetimiz var. Türkiye’deki üniversitelileri bu tohuma can suyu olmaya çağırıyoruz.