Devlet Politikası Olarak Cinsiyetçilik

1990 yılında kurulan kadın ve aileden sorumlu devlet bakanlığı 2011 yılında kapatılarak yerine aile ve sosyal politikalar bakanlığı kuruldu.  Bakanlığın isminden kadın ibaresinin kaldırılması ve kadın erkek eşitliğini sağlamakla görevli mekanizmanın ortadan kaldırılması, kadının birey olarak değil ailenin bir unsuru olarak konumlandırılması anlamına geliyor. Hükümet, aile içindeki erkeklerin şiddeti, baskısı, katliamı ve tecavüzüyle karşı karşıya kalan  binlerce kadını koruması gerekirken tam aksi bir kararla kadını aileye mahkum eden, uygulamalarını derinleştirmiş oluyor.

Bunun yanında ailenin, neoliberal kapitalizmle tam uyumlu hale getirilmeye çalışılmasının sonucu olarak yakın zaman da da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birleştirilerek Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler  bakanlığına dönüştürüldü. Böylece şimdiye kadar iç içe ilerleyen erkek, devlet ve sermayenin kadın emeği sömürüsü tek bir bakanlık altında birleştirilmiş oldu.

  Bakanlık isminden kadın isminin çıkarılmasını ve bakanlıkların birleştirilme durumunu toplumda artan muhafazakarlık, kadın düşmanı yasalar ve daha da derinleştirilmeye çalışılan cinsiyetçilik ile birlikte okumak gerekiyor. Kadınların toplumdaki ikincil konumunu derinleştirilerek aileye daha da mahkum edilmeye çalışılıyor. Bunun yanında, aile dönüştürülerek aileye mahkum edilmiş kadınların ev içi emekten kalan tüm zamanlarını sermayeye ucuz emek gücü olarak satmaları sağlanmaya çalışılıyor. Aynı zamanda kadın katliamı, taciz, tecavüz, çocuk istismarı oranları çok yüksek ve tüm bunların faili olan erkekler korunuyor. Böylece kadınlar üzerinde ciddi bir baskı mekanizması oluşturulmuş oluyor.

Çünkü kadınların toplumdaki ikincil konumu iktidar, sermaye ve erkekler için ciddi bir kar kaynağı. Bu sistemde en yoksul erkek bile ücretsiz olarak evdeki tüm hizmetini gören, hasta, yaşlı ve çocuk bakımını üstlenen, tüm öfkesini boşaltmakta hiçbir sakınca görmediği bir kadınla yaşıyor. Bu durum yoksul erkeklerin sisteme olan öfkelerini başka bir kanala boşaltmalarıyla törpülenirrken, sermaye için, erkek işçi emeğinin her gün yeniden, yenilenmiş biçimde ve ücretsiz olarak üretilmesi anlamını taşıyor. Ve üstelik gelecek kuşakların yetiştirilmesi anlamına gelen (gelecekteki işgücü) çocuk bakımını da bedavadan garanti altına almış oluyor. Kadınlar, şiddet, cinayet, taciz ve tecavüz tehdidiyle bu hayata mecbur bırakılmaya çalışılıyor. Kadınlara dayatılan bu hayat tasarısı AKP tarafından din sosuna bulandırılıp, “kutsal aile” olarak servis ediliyor.

“Kutsal ailenin” kökeninde yatan ve bin yıllardır var olan ataerki, kapitalizmin gelişimiyle bir bütün olarak da düşünebileceğimiz ataerkil kapitalizm, günümüzdeki neoliberal yorumuyla tüm dünyada kadınlar üzerindeki baskıları daha da derinleştirdi. Türkiye özelinde 16 yıllık AKP ile cisimleşen, muhafazakarlaşma ve kadını aileye mahkum eden politikalar, neoliberal uygulamalar ile birleşerek sermaye için muazzam karlar saglamaya devam ediyor.

Neoliberalizm ve “kutsal aile”

Kapitalizmin yapısal krizinden çıkış yolu olarak görülen neoliberalizm, sosyal devleti dönüştürdü ve devletin görevi olan sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi alanları özelleştirerek büyük ölçüde sermayeye açtı. Bu uygulamalar sonucu, devletin yapması gereken tüm bu hizmetler, gittikçe yoksullaşan ve bu hizmetleri satın alamayan yoğun bir kitle için, aile içindeki kadınlara dayatıldı. Böylece kadınların ev içindeki iş yükü yoğun şekide arttı Yine neoliberal uygulamalar ile hayatımıza giren, taşeronlaşma, esnek ve güvencesiz çalışma koşulları da büyük ölçüde kadınlara dayatıldı. Böylece, güvenceli istihdamdan sürgün edilerek aileye hapsedilen kadınlar, toplumsal yeniden üretimi ücretsiz şekilde yaparken, arta kalan zamanında sermaye için düşük ücrete esnek ve güvencesiz çalışıyor, ya da ev içinde yine çok düşük ücretlere parça başı çalışıyor.

Çalışma yaşamında, en düşük ücretli ve güvencesiz işlere mahkum edilen kadınlar, bu sebeple ekonomik olarak da bağımsızlaşamıyor ve aile içindeki erkeklere bağımlı durumda bırakılıyorlar.
Sosyal güvenliğin bakanlık isminden çıkarılarak sosyal hizmetler olarak değiştirilmesi de aslında yeni dönemdeki politikaların ip uçlarını veriyor. Zaten azar azar tırpanlanan  sosyal güvenlik sistemi, tümüyle elimizden alınarak yerine sosyal hizmet olarak lanse edilen ve aile temelli verilecek sosyal yardımlar konulacağını öngörebiliriz.

Kadınlar, kendilerine biçilen tüm bu rolleri red ediyor!

Tüm bunlardan hareketle, kadınların konumuyla ilgili devlet, sermaye “erkek” ittifakının bizlere dayatmak istediği sömürü ortadadır.

Ancak artan kadın düşmanlığının karşısında mayalanan ciddi bir kadın isyanı var. İş yerlerindeki grevlerde kadınların en önde olması, gezi İsyanı, Özgecan eylemliliklerinin, kürtaj yasağına ve cinsel istismar yasasına karşı eylemlerin, müfredat değişikliği ve müftülük yasasına karşı yapılan çalışmaların, son süreçteki 8 Martların, 25 Kasımların kitleselliği; bizlere kadınların hayatlarına sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceğini gösteriyor.

Bizlere dayatılan ucuz, esnek işgücü, “cefakar kadın, anne” kalıplarına hapsolmayacağız!

Tüm bunlara cevabımızı kadın dayanışmasıyla vereceğiz. Her alanda cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlü olacak bir kadın bakanlığı kurulması elzemdir.

Kadın bakanlığı istiyoruz!

Kadının aile olarak değil birey olarak tanındığı bir kadın bakanlığı kurulmalıdır. Bu bakanlık eliyle Erkek şiddeti başta olmak üzere kadınların bu topumdaki mevcut konumuna ilişkin çok sayıda düzenleme, önlem, yasa ve uygulamada değişikliğe gidilmeli. Ve tabii ki pozitif ayrımcılık önlemleri de alınmalıdır.

kadın bakanlığı eliyle;

Çalışma yaşamında eşdeğer işe eşit ücret ilkesi benimsetilmeli, erkekleri esas iş gücü, kadınları yardımcı iş gücü olarak gören anlayışın terkedilmesi için çalışmalar yapılmalı.

Kadınlara, esnek, güvencesiz, parçabaşı işçilik dayatmaları terkedilmelidir.

Kadınları özgürlüklerinden alıkoyan, ev içi, ücretsiz, görünmeyen emek, görünür kılınmalı, cinsiyetçi iş bölümüne karşı çalışmalar yürütülmelidir.

Tüm bakım işleri toplumsallaştırılmalıdır.

Kadınların güçlendirilerek, siyasal, sosyal, çalışma hayatı gibi tüm alanlara etkin ve eşit katılımı için çalışmalar yapılmalıdır.